- 304 Okunma
- 1 Yorum
- 6 Beğeni
Okumaya Kaçmak (öykü)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
OKUMAYA KAÇMAK
Güzel bir sonbahar günüydü. Ağaçlar yapraklarını dökmüş, her taraf sapsarı olmuştu.
Hava oldukça güneşliydi. Evde televizyon izlemekten ve gazete, kitap okumaktan sıkılmıştım. Her gün aynı şeyleri yapmak sıkıcı oluyordu. Hava güzel olduğunda parka çıkmak , kanal kenarında bir gezinti yapmak insana iyi geliyordu.
Bir çay bahçesine oturarak yorgunluk atayım ve güzel güneşin tadını çıkarayım dedim içimden . Tanıdığım bir çay bahçesinde güneş gören bir köşeye oturarak çevreme bakınırken, çay bahçesinde garson olarak çalışan komşumuzun oğlu Samet yanımda bitiverdi. Uzanıp eimi öpmeye çalışırken:
“Her zamanki gibi sade kahve mi Emrulllah emmi?” dedi.
Evet manasında başımı sallayınca hemen kahvemi getirmeye gitti. Çay bahçesinde kimler var diye çevreme bakınırken nereden aklıma esdiyse eski arkadaşım , meslektaşım Osman efendi aklıma geldi. Cep telefonumu çıkardım ve aramak için tuşlara basacakken “selaaaam” diye bir ses işittim. Başımı dönderip bakarken Osman efendiyi karşımda görünce hemen ayağa kalkarak özlediğim dostumu kucakladım. Uzaktan bize bakan Samet’e 2 işareti yaparak onun da masaya oturması için işaret ettim.İnsanın aklına gelen başına gelirmiş. Güzel şeyler düşünelim ki güzellikler başımıza , güzel dostlar yanımıza gelsin değil mi ?
Osman efendi elindeki poşeti masaya bırakırken gayri ihtiyari poşeti açarak içinden iki kitap çıkardı. “Şu çılgın Türkler” ve “Sen de Kafadan Engelliisn” kitapları. Bu kitapları ben okumuştum daha önceden. Osman efendiye “bunlarda ne” manasında bakarken o durumu anladı ve açıklama gereği duydu:
“Bu kitapları seneler önce okumuştum ama gene okumak için il Halk Kütüphanesinden aldım” dedi.
O’na, O’nu uzun zaman göremediğimi , merak ettiğimi ve o gelmeseydi benim onu arayacağımı söyledim. Söylediğimde de sevinerek , bir off çekti. O kadar dertlenmişti ki, ben sadece sustum o anlattı:
“Okumaya kaçtım azizim Emrullah bey. İnsanlar ile konuşmak beni artık yoruyor. Emekli olalı seneler oldu ama beni tanımayanlar sık sık “ne zaman emekli olacaksın, emekli oldun mu emekli maaşın yetiyor mu diye hep aynı soruları sorunca inan huzurum kaçıyor artık. Emekli olduğumu kaç kere anlattığım insnalar bile karşılaştığımızda soruyor emekli oldun mu diye. Galiba toplumda erken nunama yayıldı.Birde maaşımı soruyorlar ya sinir oluyorum artık. Bundan dolayı evden çıkmıyorum pek. Evimin geniş balkonunda adeta okumaya yattım. Hanım da sık sık kızına gidince torununa bakmaya, evde kahvemi hazırlayıp balkona çıkıp kitap okumak dünyanın en büyük zevklerinden biri hale geldi. Bir de balkona küçük bir televizyon monte ettk. Sıkıldıkça onu izliyorum . Balkonumuz geniş ya, havalarda güzel . Kış bile olsa kapalı balkon , cam balkon . Ev gibi maşallah. Çarşıya çıksam bir yerde çay içmeye hemen tanıdıklar etrafımı sarıyor. Hep aynı anılar, hep aynı konular duymaktan hasta oluyorum. “Aynı şeyleri duyma hastalığı” na yakalandım adeta...
Benim konuşmadığımı görünce:
“Osmancığım sen o kadar güzel konuşuyorsun ki, bana laf düşmüyor , anlatta biz de dinleyelim” deyince bu” goca gonyalı” coştukça coştu . Ben dinledim sadece:
“Konuştuklarımızı kimse dinlemeyince, esprilerimize hanım ve çocuklarda bayat bulunca artık evde bile iki üç kelime bile konuşamaz hale geldim. İşte o zaman “okumaya kaçmak” en güzeldi Kitaplar ne bizim esprilerimizi bayat buluyorlar, ne de konuştuğumuzda hanımın “bey azıcık susta eltimle telefonda laflayayım” diyorlar.
Osman bey biraz sustu. Kahvesinden bir yudum aldı. Kocaman kafasını biraz sağa sola salladı. Bana bakarak gülümsedi. Biraz nefeslendi. Sonra tekrar konuşmaya başladı:
“İnsanların birbirini evde ziyaret alışkanlığı olmadığından herkes davet beklediğinden dolayı da rahatım. Arada torunlar geliyor, sohbet ediyoruz. Onlara harçlıkları bol tutuyorum. Bu sefer oğlan ve kız bunu görünce “aman baba bize bu kadar çok harçlık vermiyordun, bu kadar sevgi göstermiyordun” diyerek kıskanmaya başlıyorlar. Halbuki ben gayet iyi hatırlıyorum. Onlara da çook harçlık verir, sevgi beslerdim. Ahh. Şu insanların kıskançlıkları da ne kötü şey birader..Onlara kocaman kitaplıklar kurdum, kitaplar hediye ettim. ”
Osman bey belli ki her ne kadar “yalnızlık güzel “ dese de bellik ki “okumaya yatmak” var derken o konuşkan adamın laf dağarcığı dolmuş da sanki burada baraj olarak patlamıştı. O haline baktıkça bende keyfleniyordum. Hatta keyfim artıyord. O kadar tatlı ve içten anlatıyordu ki içimden “ Osman beyin şu halini kameraya alsam da televizyonda göstersem” diye geçirdim ama telefonum tuşluydu ne yazık ki..
“Osmancığım sen okumaya kaçmışken bende yazmaya mı atsam kendimi “dedim.
Bu sefer Osman bey gülerek bana bakarak lafı gediğine koydu:
“Sen yazmaya kendini atmayı bırak kaç tane kitap çıkardın Emrullahcığım millet senin kitap ve bilgi denizinde serinleyerek rahatlıyor” dedi. Bu da beni keyiflendirdi. İçten ve samimi bir espri geldi. Hakbuki başkası söylese samimiyetsiz bularak kızarım.
Sevdiğimiz dostlarla, onların sinirlenmeyeceği şeyleri bilerek ve buna dikkat ederek sohbet ne güzeldi. Ama insanlarım çoğu düşüncesiz olduğundan kitap okumadıklarndan hafızaları zayıf kaldığı için daha önce konuşulan konuları tekrar tekrar konuşarak muhatabını sıkıyordu.Böyle insanların çok olduğu ortamlarda kalmaktansa yalnız kalmak daha iyiydi. Konuşmaların faydası yoksa hoşlanmadığı şeylerden bahsederek insanları üzmemek en güzel yalnızlık olmalıydı. Ben de böyle yalmnızlıkları severdim Osman Kardeşim gibi...
Osman coştukça coşmuştu . Susturabilene aşkolsun.
“Sen okumaya kaçtım”dedin ya Emrullahcığım , ben çok zaman senden ileri giderek “kendimden gene kendime kaçıyorum.”
Hayret ettiğimi ve o’na hayretle baktığımı görünce açıkladı :
“Bazen bende evden, evdekilerden sıkılıyorm. Babalıktan, dedelikten, eşlikten, bütün dünyevi sıfatlarımdan sıyrılarak dünyaya geldiğimizdeki gibi “insanlık” sıfatına , yani aslıma dönerek bugün senin yaptığın gibi yapıyor, nereden geldim nereye gidiyorum, dünyada işe yarar ne bıraktım bu yetmiş senede? Sorusunu sorıuyorum. Mezarda nasıl tek başımıza kalacaksak bunu ölmeden bu dünyada da sık yapalım diyorum.Bunun adını da “kendimden kendime kaçmak” olarak koydum “ölmeden ölmek” deyiminin bence açıklaması yani. Ve ilk defa sana söylüyorum. Bugün bakıyorum “sende senden sana kaçmışsın”, “ iki kaçak bir çay evine yakışır”
Biz bunları konuştuktan sonra iki ihtiyar kahkahalarla güldük. Tam bu sırada Samet kahvelerin boşalan fincanlarını aldı. Biz de kahvelerin üstüne birer çay içelim dedik. Samet içinden kahkahalarımızı görünce “bu moruklarda iyice bunadı herii” demiştir.
Kim ne derse desin, bugün eski dost iki ihtiyar boş da olsa konuşmuş ve kurtlarını dökmüşlerdi.Onları gören isteyen deli desin isteyen veli . Elin ağzı çuval değil kü büzesin.