- 102 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Zamana Karşı Yolculuk
İnsan, zamanın meçhul okyanusunda seyrederken, kendisini bu yolculuğun kaptanı zanneder. Oysa gemi bellidir, rota bellidir ve kaptan aslında zamanın ta kendisidir. Biz sadece bu gemide yolcu olanlarız. Ancak yine de zamanla olan ilişkimizi sorgulamaktan ve kendi irademizin bu gemiyi yönlendirdiğini sanmaktan vazgeçmeyiz. Peki, bu yanılsama neden?
Zamanın üzerimizdeki etkisini görmezden gelirken, kendimizi onun merkezine koyarız. Hayatlarımızdaki düzensizlikleri, zamana yenik düşmüş seçimlerimizi bile onun suçuna yıkma eğilimindeyiz. Dualarımızda dahi, “Rabbim hayırlı olanı ver, ama hayır değilse de onu bize hayra çevir” diyerek kendi sorumluluklarımızı zamana ve kadere havale ederiz. Oysa hayatlarımızın akışı, yaptığımız tercihlerle şekillenir; zamansa bu tercihlere tanıklık eden, bize fırsatlar sunan bir mihenk taşıdır.
İnsan, zaman üzerinde hüküm sürebileceğine inanır, ama aslında hükmeden değil hükmedilendir. Zamanın sırtına binmiş bir varlık olarak, ona meydan okur gibi konuşur: “Zamanı geçirmeye çalışıyoruz.” Fakat gerçekte zaman bizi, meçhulden maluma doğru taşır. Zamanı geçirdiğimizi sanırken aslında zaman bizi geçirmektedir. Bizim eski günleri özlemle anmamız, gençliğin coşkusunu ya da geçmişteki zaferleri yad etmemiz, hep bu zamanın geçişine karşı duyulan içsel bir serzeniştir.
Her insan, “Zamanla alışırız” der. Ancak zamanla alıştığımız şey aslında kendi değişimimizdir. Aynı insan olmadığımız gibi, aynı zamana da sahip değiliz. Dolayısıyla her yeni gün, bize farklı bir ruh hali ve farklı bir bakış açısı getirir. Bu döngüye uyum sağlamak, insanın hayatta kalma sanatıdır. Fakat uyum sağlamak, zamanın hızına yetişmek değildir. Bu, zamanla barış yapmak ve onunla birlikte akmak anlamına gelir.
Herakleitos’un dediği gibi, "Aynı nehirde iki kez yıkanamazsınız." İnsan, bir günün sabahında farklıdır, akşamında farklı. Çevresindeki her şey de onunla birlikte değişir. Ancak bu değişimin farkına varmadan, geçmişin ağırlığını bugüne taşımak, insanın mutluluğunu baltalar. Bunun yerine insan, içinde bulunduğu anın kıymetini bilmeli ve zamanı düşman olarak görmekten vazgeçmelidir.
Zamanın insan üzerindeki etkisi coğrafyadan coğrafyaya, insandan insana değişir. Bazı yerlerde insanlar daha hızlı yaşlanır, bazı yerlerde daha çabuk pes eder ya da daha uzun ömürlü olur. Bu sadece fiziksel değil, ruhsal bir farklılığı da beraberinde getirir. Aynı rüzgar, üşüyen biri için soğuk, terleyen biri içinse serinleticidir. İşte bu yüzden zaman, kişisel algılarımıza göre şekil alır. Önemli olan, bu algıyı doğru bir zemine oturtmaktır.
Zaman, insanın en büyük sermayesidir. Ancak çoğu insan, bu sermayeyi plansız bir şekilde harcar. Plansız bir yaşamda 24 saatin nerede geçtiği bile belirsizdir. İnsan, zamanı planlı bir şekilde değerlendirdiğinde, hayatında anlamlı bir iz bırakabilir. Bunun için de insanın zamanla olan ilişkisini yeniden gözden geçirmesi gerekir.
Zamanı bir düşman olarak görmek yerine, onunla ortaklık kurmayı öğrenmeliyiz. Tıpkı bir üretim sürecinde doğa, emek ve sermaye nasıl bir araya gelirse; yaşamın üretimi için de insan, zaman, akıl ve plan bir araya gelmelidir. Bu birleşim olmadığında, hayat boş çabaların yığını haline gelir. Bu da insanı hüsrana uğratır ve geride bir "keşke" denizinde boğulmasına neden olur.
Zaman, Yaratan’ın insanlığa sunduğu en büyük nimetlerden biridir. Onun belirlediği düzene karşı çıkmak, insana sadece kayıp getirir. Rabbimiz, insanı zamanı dengeli bir şekilde kullanacak şekilde yaratmıştır. Kimse, "Benim zamanım yoktu" bahanesinin arkasına saklanamaz. Ancak modern dünyada insanlar, zamanı adil bir şekilde değerlendirmek yerine, başkalarına dayatılan süreçlerin kurbanı olmaktadır. Bu, insanın kendi potansiyelini gerçekleştirmesinin önündeki en büyük engellerden biridir.
İnsanın zamanı doğru kullanması, Yaratan’ın sunduğu imkanlarla uyum içinde olmasıyla mümkündür. Eğer bu uyumu yakalayamazsak, zamanın bizi hesaba götürdüğü o an, elimizde hiçbir şey olmadan yüzleşmek zorunda kalırız.
İnsan, zamanın içinde bir yolcudur ve bu yolculuğun anlamlı olabilmesi için zamanla dost olmak zorundadır. Zaman, insanın düşmanı değil, en büyük müttefikidir. Onunla uyum içinde yaşamak, her günü yeni bir umutla karşılamak ve hayatı dolu dolu yaşamak, insanın yapabileceği en değerli şeydir.
Yaratan’ın "Zamana yemin olsun ki insan hüsrandadır..." sözünü hatırlayalım. Bu hüsrandan kurtulmak, ancak iman eden, salih amel işleyen ve birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler için mümkündür. Zaman, bize bu fırsatları sunan bir armağandır. Onu heba etmek, kendimizi kaybetmek anlamına gelir.
Ey zaman, söylediklerime şahit ol ki, ben seninle dost olarak yarınlara akmak istiyorum. Gel, hep birlikte zamanın gemisinde anlamlı bir yolculuğa çıkalım ve bu yolculuğun sonunda mahcup olmadan, onurlu bir şekilde hesap verebilelim. Ne dersiniz, var mısınız bu yolculuğa?
Erol KEKEÇ/17.05.2022/12.45 /Sancaktepe/İST
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.