- 391 Okunma
- 8 Yorum
- 17 Beğeni
Bakış Açını Değiştir "Geleceğini Biliyordum Baba"
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
"İdeallerim uğruna çok şey kaybettiğim doğrudur lakin kazandıklarımın yanında lafı bile olmaz"
Hayat bir treni andırıyor. Kimi içeride kendi konforunda kimi de bu trene bir yerlerinden tutunmuş vaziyette yalpalıyor. İçeriden manzara harika. Oysa asıl kavga dışarıda.
Kızım doğduğunda yirmibeş yaşımdaydım. Onu ilk kez kucağıma uzattıklarında nasıl tutacağım diye bir telaşa kapılmıştım. Tam onbeş yıl geçti ama bu telaş hiç değişmedi. Oysa tren hızla yol alıyordu.
O dönem kızım henüz beş yaşındaydı. Beni takip edip ben çıktıktan sonra banyoda benim eşyalarımla gizlice traş olmak istemiş ve bunu kendisine oyun yapayım derken kaşlarının yarısını kesmişti. Güler misin kızar mısın? Yoksa korkar mısın!
Ben kızımla ilk o gün tanıştım. Çünkü o gün anladım ki onun da bir dünyası var ve o kendi dünyasında bizi takip halinde. Bunu zihnime not ettim. İyi de yapmışım.
Yine aynı zamanlarda gün içerisinde masaya bıraktığım sigaramın her defasında birer ikişer eksildiğini farkettim. İlk başta "eşim almıştır" diye önemsemesem de o zihnimdeki not ettiğim kısım beni uyardı. Takip ettim. Malesef ki kızım kendi yaşıtı bir arkadaşıyla gizlice sigara içiyordu.
- Baba n’olur anneme söyleme. O çok kızar!
- Peki ben?
- Sen güzelce anlatırsın.
- Ben iyi polisim yani..
Yine beni kandırdı.
Yıllarca aramızda bir sır olarak kaldı bu mesele. Tabi karşılığında ben de ondan birşey istemeliydim.
- Peki. Tamam ama sen de hayatın boyunca başına ne gelirse her ne olursa olsun önce bana söyleyeceksin. Bak tekrar ediyorum. Her ne olursa olsun bana doğruyu söyleyeceksin ve ben sana asla kızmayacağım.
- Tamam. Anlaştık. Söz!
Uzun süreler kızımı takip ettim. Şükür ki bir daha o kötü alışkanlığa merak sarmadı. Annesine bile söylemedim. Yıllar sonra her konuda bana güvenen kızım "sen sır tutmasını biliyorsun" diyerek benimle arkadaş olacaktı. Oysa tren ilerliyordu.
Bir zaman sonra annesi ile boşanma kararı aldık. Her ne kadar anlaşmalı olarak tek celsede birbirimizi yıpratmadan ayrılsak da ortada bir çocuk vardı. Tabi ki etkilendi. Bir onun evinde bir benimkinde derken düzeni bozulmuştu.
- Ben asla evlenmeyeceğim!
"Neden" diye soramadım. Çünkü muhtemel cevaplar beni ürkütüyordu.
Her gün en az bir kere telefonla görüştüğüm kızım o gün beni aramayınca bu defa da ben telaşlandım. Aramalarıma da cevap vermemiş ve geri dönmemişti. Önce soğukkanlı kalmaya çalıştım ama annesi de ulaşamadığını söyleyince bütün dünya meselelerini bir kenara bırakıp yola koyuldum.
Eski eşimin evine geçtim. Tüm arkadaş çevresi, komşular vs.. derken tam karakola gitmeye hazırlanıyorduk ki telefonuma o mesaj geldi.
- Baba ben Zehra Öğretmenin evindeyim. Beni merak etmeyin. Birkaç güne gelirim.
Annesi derin bir "ohhh" çekmişti. Oysa ben hemen telefona yapıştım. Bu defa açtı.
- Alo. Kızım.. Neden açmıyorsun telefonu. Bilmiyor musun merak edeceğimizi. Hem nerden çıktı şimdi bu böyle emrivaki öğretmeninin evine gitmeler falan..
- Baba merak etme. Canım sıkkındı biraz. Hem yanlış birşey yapmıyorum. Söylesem sen izin vermezdin. Kızarsın diye gizlice geldim..
Telefonu annesine uzattım. Zehra Öğretmenle de konuşunca onun da içi rahatlamıştı. En azından sesini duymuştuk ve nerde olduğunu biliyorduk. Onu teselli edip dışarı çıktım. Çünkü tren ilerliyordu..
- Ooo Ali Osman. Hayırdır sen burda..
- Hızlı davran Onur. Mesele büyük..
Bu hemen yerinden kalkan Onur isimli genç Eyüp Sultan Ekipler Amiri. Çocukluk arkadaşım. Bilir ki eğer gecenin bir vakti buraya geldiysem önemli bir mesele var.
Yarım saat içerisinde telefon sinyalinin geldiği adresteydik. Tahmin ettiğim gibi burası Zehra Öğretmenin evi değildi. Kızımın yaşlarında iki genç kız benim kızımı bir sandalyeye bağlayıp onu darp etmişlerdi. Eğer engel olmasak ona burada belki birkaç gün daha işkence yapacaklardı.
Kızım beni gördükten sonra kolları bağlı bir vaziyette "geleceğini biliyordum baba" diyerek bayılmıştı. Hastane, ifadeler vs.. derken şükür ki o günü atlatmıştık.
- Teşekkür ederim Onur. Varol. Sen olmasan..
- Lafı olmaz Ali Osman. Kim olsa aynısını yapar. Hatta sen olsaydın.. Keşke bırakmasaydın bu mesleği. Sen yakışıyordun bu işe. Uzun boyluydun. Tam komser olacakken.. . Bir de birşey soracağım. Nerden anladın?
- Nerden anladım.. Bana telefonda "sen kızarsın diye sana söylemedim" dedi Onur. Oysa benim ona asla kızmayacağımı bilir..
YORUMLAR
Ürpererek okuduğum yazınız herkesin başına gelebilecek keskin acılı bir olayı aktarıyor. Savunmasız saf bireylere her türden tehlikeyi taşıyabilen, her zaman olumlu neticelenmeyen, travmatik olaylar toplumda türlü şekillerde sıkça yaşanabiliyor.
Bir babanın hassas ve güçlü sorumluluğu, endişeli sonuçlardan evladını koruyup kurtarabiliyor.
Etkilenerek paylaştığım yazınıza tebrikler.
Saygılarımla.
bayduygusal
Teşekkür ederim.
Saygılarımla..
...
Kurgu olmasına içten içe bir dua ile ve ruhum burularak okudum.
Yüreğinize, basiretinize zeval gelmesin.
Hürmetlerimle
bayduygusal
Teşekkür ederim.
Saygıyla..
Akran zorbalığı, bölünmüş ailenin çocuğu olmak, boşanmış anne babanın çocuğa nasıl yaklaşması gerektigi gibi birçok toplumsal konuyu sıcacık bir öykünün içine yedirerek; kuru bir anlatımla sunmak yerine daha kolay ulaşabilecek, kalplere dokunacak bir şekilde sunmuşsunuz yazınızla. Bu şekilde bir anlatım; bir araştırma yazısının soğuk, ruhsuz anlatımından çok daha etkili bence. Dolayısıyla da çok daha öğretici…
Şiirdeki ustalığınız aşikar zaten. Ama düz yazıda da onun kadar başarılı bir kalemsiniz. Gönlünüze, kaleminize sağlık.
Saygılar…
bayduygusal
Çocukları korumak hiç bu kadar zor olmamıştı. Her daim çevre kontrolü ile yaşamak gerçrkten çok zor bir durum.
Değer kattınız.
Saygıyla..
ömür, cihanın narin bir gülü gibi, elini uzatıp koparmak istediğinde, avuçlarını dikenler kanatır. insan, gönlünde nice hayalleri büyütür; o hayaller, Hüsrev’in Şirin’e duyduğu aşk gibi yüce, ama bir o kadar da acımasızdır. zira zaman, insafsız bir Zâl gibi saçlarımızı beyaza boyarken, gençliğin saflığını çalıp götürür. hayat, her sabah bir Şeb-i Yelda gibi uzun ve karanlık görünür, ama içinde hâlâ şafak bekler.
insan avuçlarında biriktirdiği mutluluğu kaybettiğinde, o mutluluk bülbülün gülden ayrıldığı an gibi kalbini dağlar. avuçlarından kayıp giden hayaller, bir bahar meltemi gibi uzaklara savrulur, ama geride kalan hüzün, Mevlana’nın sema dönüşleri gibi ruhunda döner. çünkü insan, kalbinde nice sevdalar, nice acılar barındırsa da, her biri bir Yusuf’un kuyudan kurtuluşu kadar meçhuldür.
gelecek… hep geldi, yine gelecek. ama biz her defasında biraz daha sönmüş, biraz daha yıpranmış olarak karşılayacağız onu. gecenin zifiri karanlığında umutlar, şairlerin aşk mektuplarında ölümsüzleşen birer hayal gibi yavaşça solacak. zira ölüm, her ân bizi kolumuzdan çekip almayı bekler, tıpkı Hüsrev’in hayalini Şirin’in gözlerinde kaybetmesi gibi. ama asıl mesele, ölümün gelip gelmeyeceği değil; asıl mesele, onun karşısında yüreğimizdeki çerağın sönmemesidir.
insan mutluluğunu avuçlarında tutamaz belki; o mutluluk bir Simurg’un Kanatlarından kayıp gider, çünkü insana ait olan şey, aslında onu daima aşan bir sevdaya aittir. öfke, keder, acı da parmaklarının arasından kayar giderse, benliğin çözüldüğünü, ruhunun bu yükü taşıyamadığını anlarsın. o vakit, ruh, Yusuf’un gömleği gibi yırtılır; ama insan yine de umutsuzluğa teslim olmaz, zira kalbin en dip köşesinde bir kıvılcım daima bekler. bu kıvılcım, aşkın aleviyle, hayatın karanlığını yarıp geçecek son umuttur.
tebrikler…
Okurken tüylerim ürperdi, çokça üzüldüm, Allah hep iyi insanlarla karşılaştırsın evlatlarımızı, Bir çok hikaye vardı, bir çok ders vardı yazıda, Baba her çocuk için hayattır, sevilmiş bir çocuk her zaman bir puan öndedir, evlat kız da olsa erkekte olsa baba ile iyi bir iletişimi olması lazım, oturup konuşabilmeli, kendini anlatabilmeli.Hata yapacaklar yavrular, hayatı öğrenecekler bu sayede . Hata yaptığında da onu saran onun yanında olan birine ihtiyaçları var. Yüreğinize sağlık, saygılar,
bayduygusal
İletişim..
Teşekkür ederim.
Saygılar.