6
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
310
Okunma
Bilirsiniz lenk topal demektir. TİMURLENK topal Timur.
Bel ağrısından ne yürüye biliyor, ne de uyuya biliyordum.
Doktor MR’ımı inceledi:
“İlerlemiş bel fıtığı, ameliyat riskli, yaşın ilerlemiş. Hem de iki önemli ameliyat geçirmişsin. Sana faydasını görürsün umuduyla birkaç ilaç yazacağım!
İlaçlar fayda etmedi.
Acılar dayanılır gibi değil. Bir çare, bir umar arıyordum. Bir dostum:
“ Antalya da özel hastane var. Böyle sorunlara ameliyatsız çare buluyorlar. Seni oraya götürelim.”
Götürdüler. Pırıl pırıl, donanımlı bir hastane.
İlk muayene sonunda verilen karar:
Her gün gelinecek. Masaj ve diğer uygulamalar. On beş seans tedavi.
Her gün gidiyorum. Güler yüzlü, sempatik Yüksekokul mezunu fizik tedavi uzmanı genç kızlar yapıyorlar tedaviyi. Onlara iltifatlar ediyor, şakalar yapıyorum. Ben onlardan memnunum, onlar da benden. Ben tedavi salonuna girdiğimde:
“ Geldi bizim tatlı dilli amcamız” diyorlar.
Hani bir söz vardır.” Maharet iltifata tabidir ”diye. Onlara bir jest yapmalıyım. Ama ne?
Düşünüyorum.
“ Onları, hastaneyi anlatan bir şiir yazsam mutlu olurlar herhâlde.”
Ama ben şiir yazmasını pek beceremem ki!
İş bilmiyorsan iş bilen, şiir yazmasını bilmiyorsan da şiirin hasını yazan şair bir dostun olsun.
Yedi sanattan biri olan Mimari sanatkârı, aynı zamanda her “ben şairim” diyenin beceremeyeceği Cumhuriyetin 101 nci yılına 101 kıta şiir yazmış usta bir dostum o.
Beynimde birden şimşek çaktı.
Suat ZOBU’yu arayacak ondan yardım isteyeceğim.
Aradım durumu anlattım. O meşhur kahkahasını attı.
“Ismarlama iyi bir terziye ya da iyi bir kunduracıya olur. Şiirin ısmarlaması olmaz.”
Biliyordum o beni kırmazdı. İki saat sonda WhatsApp’ıma bir mesaj geldi. Hepsi de bir birinden güzel, bir birinden anlamlı, kafiyeli yedi kıtalık şiir göndermiş. Beni konuşturup bilgiler almaya çalışmasından durumu anlamıştım zaten.
O şiir şöyle:
Yaşlandık dostlarım işin açığı
Aksırık tıksırık bezdirdi beni
Kararttı bel ağrım ben de ışığı
Ağrıdan sızıdan azdırdı beni
Ne yatmak bilirdim ne de oturmak
Ne mümkün bastonsuz ayakta durmak
Sürekli sırtımdan beynime vurmak
El âlem içinde bozdurdu beni
Hayatım zehroldu acılar kustum
Bunları duyunca kızdı bir dostum
FİZİKALYA ya git yazdı bir dostum
Isparta’dan yola dizdirdi beni
Antalya yakındır hem de kızım var
Damadım var iki tane kuzum var
Yiyecek ekmeğim biraz tuzum var
Avantajım hemen tezdirdi beni
Doktor Tuğce kızım dinledi tek tek
Fizik tedavisi dedi bilerek
Figen kızımıza teşekkür gerek
Susuz derelerde yüzdürdü beni
Kadriye kızımız cana can kattı
Vücudumu masajlarla oynattı
Ağrıyı sızıyı kaldırdı attı
Bastonsuz mastonsuz gezdirdi beni
Bütün personelin güler gözleri
Sevgi saygı baldan tatlı sözleri
Teşekküre layık temiz yüzleri
Bunları yazdırıp çözdürdü beni
Bu şiirin onları ilgilendiren kıtalarını hastanenin e- posta adresine gönderdim. Ertesi gün tedaviye gittiğimde de tedavimi yapan kızlara, şiiri kendim yazmış gibi okudum. Çok sevindiler. Telefonlarına kaydettiler. Ben onlara şiir okurken tedavi salonunda görevli masaj masalarını hazırlayan, masörlere yardım eden başka bir kız da geldi yanımıza. O da beni sever güler yüzle karşılardı. Birden mahzunlaştı:
“ Bedri amca benden niye bahsetmedin? Ben de seni çok sevmiştim. Sana en çok ben -tatlı dilli amcam- derdim.”
“ Kızım adını bilmediğimden senin için bir şey yazmadım. Hiç canını sıkma bu akşam da sana yazarım.”
Sevindi.
“Adım Ülkü. Atatürk’ün manevi kızı.
Adres Suat ZOBU’ydu yine:
“Yine ocağına düştüm Suat’ım.” Anlattım olanları.
Bu sefer hiç nazlanmadı:
“Sıkma canını ona da yazarım. O kızcağız da mutlu olsun." dedi.
O şiir de şöyle:
İyi yüreklisin ne kadar kibar
Düşkünlere kolsun Ülkü kızımız
Gördüm ki merhamet yüreğinde var
Sen ne güzel kulsun Ülkü kızımız
Tatlı dilli amcam derdin sen bana
Binlerce teşekkür ederim sana
Mevla’m yardım etsin hayattan yana
Bahtın açık olsun Ülkü kızımız
Masaj salonunda hasta görünce
Tertemiz örtüler serersin önce
Tüm hastalar tedaviye gelince
Herkes sıhhat bulsun Ülkü kızımız
Sevgide çok olur bizim azımız
Nazlanıp sızlanıp durur bazımız
Görevine sadık güzel kızımız
İçin huzur dolsun Ülkü kızımız
Sen insansın soyun sopun asildir
Mutluluğu veren bir tatlı dildir
Gönlü güzel insan kötü değildir
Daim böyle kalsın Ülkü kızımız
İyi evlat yetiştirmiş ailen
Ne güzel ismin var değeri bilen
Anlamı büyüktür büyük fiilen
Namın yurdu alsın Ülkü kızımız
Ertesi gün beni kapıda karşıladı. Gülümsüyor, “benim şiir ne oldu?” dercesine yüzüme bakıyordu.
“Tamam, kızım senin şiir de hazır.”
Telefonumu açtım. Şiirini gözlerinden ışık saçarak okudu. Çok mutlu oldu. Gözleri doldu:
“Amca elini öpebilir miyim?”
İzin vermesem de zorla elimi öptü:
“Çok mutlu oldum Bedri amca çook. Ömrümdeki sevinçli günlerimden biri bu gün.”
15 seansın sonunda doktor muayene etti beni. Bazı hareketler yaptırdı:
“Çok iyisiniz. İlave seanslara gerek görmüyorum. Bizler için bir de şiir yazmışsınız. Doktor arkadaşlar çok mutlu oldular. O şiirinizi bir şekilde değerlendirmek istiyoruz. İzin verirsiniz değil mi?”
“Memnuniyetle Hocam. Çok mutlu olurum.”
Isparta’ya evime geldim. Suat’ı arayıp döndüğümü söyledim. Şiirler için yine teşekkür ettim.
“ Şiir benim işim önemli değil. Sen nasıl oldun? İfakatı bulup nekahete geçtin mi?”
“Tam sayılmaz. Ama ağrılarım azaldı. Zamanla tamamen iyileşirsin dediler. Ben çok mutluyum sayende üç kişiyi mutlu ettik. İnsanları sevindirmekte bir sadakadır sağ ol.”
Haa… Suat Olur ya, Antalya da o hastaneye yolun düşer, hasta bekleme salonunda bu şiirin çerçevelenmiş asılı halini görürsen:
“Bu bir intihaldir. Bu şiiri ben yazdım.” Demeye kalkma. Hiçbir şey ispat edemezsin. O şiir artık BENİM.
ÖPERİM GÖZLERİNDEN. GARDAŞIM BENİM…