Saat, Saate Bakma Saati
Gece kurduğun alarmın ağlamasını susturmak için uyanırsın. Bir-iki tokat aşk edersin alarma. Sonra idrak edersin bu haince alarm planını kendi kendine yine kendinin kurduğunu. Kendine küfredersin.
Zar-zor atlarsın yatağından. Gün hiç de o pil firmasının reklamındaki ayının günü gibi başlamaz senin için. Ayı olmadığına şükredersin. Sabah sabah en azından olumlu bir şey düşünmüş olursun.
Daha günü tüketmeden, günü bırak kahvaltılık gram bir şey tüketmeden, elini yüzünü yıkamadan bir dal sigarayı tüketirsin.
Uzun bir el-yüz yıkama seansından dönüşte,havluyla kurulanırken gözün saate bakma bahanesiyle telefonuna ilişir:
-Hayır canım, kim niye arasın beni bu saatte. Daha çok erken.
Uyandığından kimsenin haberi yoktur.
Hazırlanır, okula gidersin. Derslere girersin. Dersin ortalarında, yanındaki arkadaşın dersten bunaldığı için saati sorar sana. Aha fırsat! Sessiz moda aldığın telefonunu cebinden çıkartır, saate bakarsın. Küçücük ekranı kaplayacak şekilde sadece saat ve dakika yazar telefonda. Arkadaşına söylersin, ardından kendi kendine:
-Lan dersteyim zaten, şimdi biri arasa da cevap veremem ki.
Arkadaşın:
-Ne dedin?
-Yok bir şey.
Hoca:
-Hişşt! Uğultu istemem. Mefaailün failün!
Derste olduğundan kimsenin haberi yoktur.
O hiç bitmeyecekmiş gibi gelen ders biter. Çıkarsın okuldan. Vasıta beklerken “nerede kaldı bu?” bahanesini kullanırsın bu sefer. “Allah Allah” der bir sigara yakarsın. Daha doğru düzgün iki nefes çekemeden pıt! Otobüs gelir. Mundar olur sigara.
Hangi otobüs olduğu hatta herhangi bir yere giden başka bir vesait olması seni ilgilendirmez aslında. “Anywhere but school efendim!” diyerek çıkmışsındır dersten. Zaten gitmek için can attığın, kendini ait hissettiğin bir yer de yoktur.
"Çiftli koltuklar galiba bana haram” bilinçaltısal düşüncesiyle “tek”li bir yek koltuğa oturursun. En saçma yerde inersin.
Acıkırsın. En saçma yemeği yemek için bildiğin/bilmediğin bir lokantaya girer, o anki maddi durumuna göre seçim yaparsın. Yemek ortasında üşenmez, telefonunu cebinden çıkartırsın. Saat xx:xx
Yemek yediğinden kimsenin haberi yoktur.
Doyarsın ya da doymuş gibi yaparsın. Keyif sigaranı yakıp, ilk dumanı lokantanın tavanına doğru üflersin.
Lokantadan çıktıktan sonra ne yapacağını düşüne düşüne yürümeye başlarsın. En sebepsiz yürümelerde bile hızlı olduğun için “Telefonun titreşimini belki hissetmemişimdir.” yalanıyla elini cebine atarsın. Güneş sanki sadece senin için batmaktadır.
Yürüdüğünden kimsenin haberi yoktur.
Ayakların senden izinsiz kazan kaldırarak istirahatgahına doğru yürümeye başlarlar. Yanından iki sevgili kol kola geçer. Alışkanlık işte, saate bakarsın.
Kıskandığından kimsenin haberi yoktur.
İstirahatgahına gelirsin, sırf uykunun gelmesini sağlamak için kitap okumayı denersin. Arada tekrar telefonuna gider gözlerin. Açılmasına zaten gerek olmadığını düşündüğün tuş kilidinin simgesiyle, o anki saati görürsün ekranda. Tekrar ve tekrar.
Kitap okuduğundan kimsenin haberi yoktur.
Okumaktan yorulmuş gözlerindeki ağrıyı uyku sinyali sayıp, o sinyali kaçırmadan uyumayı en mantıklı seçenek olarak görürsün.
Yarınki ders programına göre telefonundaki saatin alarmını kurarsın. Dişler fırçalanıp, ışıklar kapanır.
Kibrit kutusu kadar bir yurt odasında biter gün. Bir ranzanın üst yatağında.
Yaşadığından kimsenin haberi yoktur.
Z.A.
04/10/2006
00:36
Eskişehir