- 85 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
XV. ve XVI. YÜZYILLARDA SENİRKENT VE ÇEVRESİ
Dr. İbrahim KARAER
Senirkent adı, ilk kez 1478 tarihli tapu tahrir defterinde karşımıza çıkar. Bu tarihten önceki Senirkent hakkındaki bilgilerimiz rivayet ve efsanelere dayanmaktadır. Çok eski bir yerleşim merkezi olan Uluborlu, Senirkent ve çevresi tarihinin aydınlatılmasında nirengi noktasını oluşturur. Timur’un Ankara Savaşından sonra 1403 yılının başında Uluborlu’yu zapt etmesi bölgemiz tarihi bakımından önemli bir hadisedir. Ankara Savaşında Timur’a esir düşen Yıldırım Bayezid, Timur ordusu ile birlikte Uluborlu’ya getirilmiş, burada rahatsızlanması üzerine Akşehir’e gönderilmiş, orada 9 Mart 1403 günü vefat etmiştir. Timur, 18 Ocak - 8 Şubat 1403 tarihleri arasında 21 gün Uluborlu’da kalmıştır. Timur’un Senirkent’te Turgut Babaya misafir olduğu, Senirkent’in ortadan kaldırılmasını isteyen Uluborlu halkından bazılarını cezalandırdığı, Büyükkabaca’da kendisine tüyleri yolunmuş keklik hediye edildiğine dair efsane ve rivayetler mevcuttur. Bu efsane ve rivayetler hakkında daha geniş bilgi için bakınız “İbrahim Karaer, Timur’un Uluborlu’yu Zaptı: Senirkent ve Büyükkabaca Kasabasında Timur İle İlgili Efsane ve Rivayetler. Senirkent Yükseliş, (sayı. 214,215,216) Nisan, Mayıs, Haziran 2017, s.2.”
Turgut Baba (Dede)
Senirkent Yükseliş Birliği tarafından 1950 yılında yayımlanan broşürde; Ankara Savaşından sonra Timur’un Senirkent’e uğradığı ve Turgut Babaya misafir olduğuna dair bir rivayet nakledilmiştir. Şeyh Ahmed Sultan’ın çağdaşı olan Turgut Baba (Dede), XIV.-XV. yüzyılda yaşamış Bektaşi şeyhidir. Turgutlar Mahallesinin kurucusu olarak kabul edilmektedir. Turgutlar Mahallesinde bulunan “Eren Dede” olarak bilinen türbede, Turgut Babanın yattığına inanılmaktadır. Eren Dedenin Şeyh Ahmed’e saygısından dolayı O’nun medfun bulunduğu yerden daha alçak bir yamaçta yatmayı tercih ettiği söylenmektedir. Bülent Hekimoğlu, Timur’un Turgut Baba’da misafir kalışını, “Timur’un Türk Aleviliği ile yakından ilgisi olabileceği” ihtimaline bağlamıştır. Asya İmparatoru Timur’un, Turgut Babaya misafir olması, Turgut Baba’nın makamını yükseltmek için söylenmiş olabilir. Bu misafirlik rivayetini, Timur’un Turgut Babayı makamına kabul etmesi olarak da yorumlamak mümkündür.
Timur, 1336 yılında, bugün Özbekistan sınırları içinde bulunan Semerkant şehrinin güneyinde Keş (Şehr-i Sebz)’de doğmuş, Semerkant’ı İmparatorluğunun başkenti yapmıştır. “Senirkent adının kaynağı” ile ilgili yazımızda bahsettiğimiz gibi, Hüseyin Namık Orkun, Semerkant ve Senirkent arasındaki ses benzeşmesi ve diğer hususlara dikkat çekerek, Senirkent’i kuran halkın, Semerkant’tan gelmiş olabileceklerini söylemiştir. Bu durumda, Timur’un yaklaşık 200 yıl önce kendi topraklarından Anadolu’ya gelerek Senirkent’e yerleşen hemşerilerine misafir olarak, onları onurlandırdığı; Senirkent halkının da şeyhlerini ziyaret eden ve kendilerini büyük sıkıntıdan kurtaran Timur’u rivayetlerle günümüze kadar yaşattıkları söylenebilir. Semerkant ve Senirkent arasındaki tarihsel bağı dikkate aldığımızda, Timur’un bu ziyaretini veya Senirkent’e ilgisini; “aynı topraktan insanların buluşması” olarak yorumlamak da mümkündür.
Büyükkabaca’da Timur’a tüyleri yolunmuş keklik hediye edildiğine dair efsanede olduğu gibi, rivayetlerde geçen şahıs ve mekan adları ile zaman diliminin birbiriyle uyumlu olduğu görülmektedir. Bu uyum, rivayetlerin gerçek olma ihtimalini kuvvetlendirmekte ise de, bunların tarihte aynen gerçekleşmiş olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Mustafa Sepetçioğlu’nun naklettiği Timur ile Veli Baba arasında geçen “Engeltepe Efsanesinde” anlatılan şahıs, mekan ve zaman kavramları birbirleri ile uyumlu değildir. Veli Baba ile Timur çağdaş olmadıkları gibi, Veli Baba Uluğbey’de yaşamış olup, Engeltepe ile herhangi bir bağı yoktur.
Timur acımasız, gaddar bir asker olarak tanınmasına rağmen, Büyükkabaca köyünde kendisine tüyleri yolunmuş keklik hediye edildiğinde, köylüleri cezalandırmamış; sadece “ne kaba insanlar” şeklinde tepki göstermiştir. Uluborlu halkından bazıları, Timur’dan “Senirkent’i ortadan kaldırmasını” talep etmişler; Timur bunun sebebini araştırmış; Senirkent halkının herhangi bir kusurları olmadığını anlayınca, şikayette bulunanları cezalandırmıştır. Bu sebepten olsa gerek Timur, Senirkent ve Büyükkabaca’da anlatılan rivayet ve efsanelerde adil ve hoşgörülü bir insan olarak annılmaktadır. Babamın beni küçükken “Timurlenk” diye sevdiğini de belirtmek isterim.
Hıdır Çelebi Dede
Hıdır Çelebi Dede’nin, Şeyh Ahmet Sultan, Elperekzade Mustafa Dede ve Turgut Baba ile birlikte Senirkent’in kurucularından olduğu rivayet edilmektedir. Bu isimlerin birlikte anılmaları, birbirleri ile çağdaş oldukları intibaını vermektedir. Bu durumda Hıdır Çelebi Dede’nin XIV. yüzyıl sonları ile XV. yüzyıl başlarında yaşadığı söylenebilir. Başka bir rivayete göre; Hıdır Çelebi Dede XVI. yüzyılda Akkeçili tarafından gelerek Hıdır Çelebi Mahallesinin olduğu yere yerleşmiş ve Eski Hıdır Çelebi Camisi (Pazar Camisi)’ni inşa ettirmiştir. Ancak Hıdır Çelebi Camisinin vakfiyesi ve XV.-XVI. Yüzyıl vakıf defterlerinde bu vakıf ile ilgili herhangi bir bilgi mevcut değildir. Bu vakıf ile ilgili elimizdeki en eski belgeler, 1817 ve 1826 yıllarına ait imamet ve hitabet tayini ile ilgili iki şahsiyet kaydına aittir. Hıdır Çelebi Mahallesi XIX. Yüzyılın sonlarında (1892)’de kurulmuştur. Bu bilgiler ışığında Hıdır Çelebi Dedenin, XV. ve XVI yüzyıldan daha sonraki bir zamanda yaşadığını söylemek mümkündür. Turfan, Hıdır Çelebi Dede’nin yaşadığı dönemle ilgili bilgi olmadığını söylüyor.
XV. ve XVI. Yüzyıllarda Senirkent Çevresindeki Yerleşimler
XV. yüzyılın sonlarından itibaren Senirkent hakkında resmi belgelere erişilebilmektedir. Hamid Sancağına ait 1478, 1501, 1523 ve 1568 tarihli tapu tahrir defterleri, 1520 ve 1530 yılına ait icmal defterleri ile 1532 tarihli Yörükan defteri bulunmaktadır. Ayrıca 1501, 1544 ve 1570-1571 tarihli evkaf defterleri mevcuttur. Daha sonraki yüzyıllarda Senirkent ile ilgili resmi bilgiler artmaktadır. Özellikle XIX. yüzyıl belgelerinden Senirkent hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek mümkündür.
Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi’nde bulunan 1478 tarihli Tapu Tahrir Defterinden Uluborlu kazasına bağlı yerleşim yerlerinin adları, gelirleri, erkeklerin sayıları, meslekleri ve sosyal durumları hakkında bilgi ediniyoruz. Bu defterde, Uluborlu kazasına bağlı 22 köy kayıtlıdır. Bisse, Garip gibi gelirleri vakıflara tahsis edilmiş köyler bu sayıya dahil değildir. Bu defterde Abdülcebbar 71, Akçakeçili 6, Çakal 32, Dere 42, Eben Emre (Mimadlu) ?, Güreme 54, İnesara 16, İshaklu 43, Kaldırım Gömü 5, Karaarslan 29, Kayılı 27, Koçak (Timurlu) 25, Ortaluca (Bozdurmuş) Beli 7, Salganeyük (Ulaş/Tamraş) 64, Senirkent 113, Susuz (Doğan) 30, Şuayb (Umuroğlu) 18, Ulugüp (Uluğbey) 16, Yassıviran 208, Yerli Kabacalu (Küçükkabaca) 57, Yörük Kabacalı (Büyükkabaca) 81, Yuva 15 nefer olarak kayıt edilmiştir. Nefer sayısını üçle çarparak yapılan hesaplamalara göre bu tarihte Yasıviran’da 600, Senirkent’te 330 civarında nüfus yaşamakta idi. 1478 tarihli defterde Senirkent’te 10 çift, 54 nimçift, 41 bennak, 1 mücerred, 1 imam, 1 pirifani, 1 garib ve 4 boş olmak üzere toplam 113 nefer; 1501 tarihli 994 numaralı tapu tahrir defterinde 8 çift, 53 nimçift, 39 bennak, 1 imam, 2 pirifani, 3 sahibi zaviye olmak üzere toplam 106 nefer; 1522 tarihli 121 numaralı tapu tahrir defterinde 4 çift, 43 nimçift, 59 bennak, 26 mücerred, 1 imam, 1 garib, 1 muhassıl, 7 kara ve 6 boş olmak üzere toplam 148 nefer kayıtlıdır. 1530 tarihli 438 numaralı icmal defterine göre Senirkent köyünde 108 hanede 148 nefer mevcut olup, geliri 10.000 akçe idi. Uluborlu kazasında hane ve vergiye tabi nüfus bakımından en büyük köy olan Yassıviran’da 143 hanede, 173 nefer mevcut olup, geliri 19.428 akçe idi. Uluborlu kaza merkezinde 326 hanede, 541 nefer mevcut olup, geliri 26.941 akçe idi.
1530 tarihli 438 numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defte¬rinde Uluborlu kazasında 35 adet yerleşim birimi kayıtlıdır. Bu yerleşim birimleri: Abdu’l Cebbar Köyü, Akçakeçili Köyü, Bağlucalar Mezrası, Belisiye (Bisse) Köyü, Bozdurmuş Köyü, Bude Köyü, Çakal Köyü, Çatakoğlu (Dizdar Yeri) Mezrası, Çaylak Köyü, Dere Köyü, Emirci-Emre Mezrası, Enarmine Köyü, Engel Burnu Mezrası, Firenkeş Mezrası, Garip Köyü, Güreme Köyü, İbn-i Emre Köyü, İleyler Köyü, İshakviranı Mezrası, İshaklar Köyü, Kabacalu (Yerli Kabacalu) Köyü, Kaldırım Köyü, Karaarslan Köyü, Kayılı Köyü, Kucak Köyü, Papa Deresi Mezrası, Salgan Köyü, Salgan Öyüğü Köyü, Senirkent Köyü, Susuz Köyü, Şu’ayb (Umuroğlu) Köyü, Uluküp Köyü, Yaralu (Yuvalu) Mezrası, Yassıviran Köyü, Yürek-i Kabaçlu (Yörük Kabacalı) Köyüdür. 1530 tarihli defterde kayıtlı yerleşim birimlerinden 27’si köy, 8 tanesi mezradır. Günümüzde Senirkent ilçesine bağlı köylerin 1500’lü yıllardan günümüze Akçakeçili (Akkeçili),Yörük Kabacalu (Büyükkabaca) Garip, Güreme (Ortayazı), Uluküp (Uluğbey), Yassıviran (Yassıören) şeklinde intikal ettiği görülmektedir. Defterde Belisiye adı ile kayıtlı köy, bugünkü Başköy (Bisse)’dir. Bu tarihlerde Gençali köyü, Uluborlu kazasına bağlı olmadığı için yukarıda ismi geçmemiştir.
1568 tarihli defterde Yassıviran 280 hanede 563 nefer, Senirkent 200 hanede 530 nefer, Yörük Kabacalı (Büyükkabaca) 135 hanede 284 nefer köyler olarak yazılmıştır. Hane sayısını beşle çarpan hesaplamalara göre Yassıören’de 1.400, Senirkent’te 1.000, Büyükkabaca’da 675 nüfusun yaşadığını tahmin etmek mümkündür. Nefer sayısını üçle çarpan hesaplamalara göre bu sayı daha da yükselmektedir. Senirkent’in 1478 yılında 113 nefer, tahmini 330 olan nüfusu, 1530 yılında 148 nefer, tahmini 444 nüfusa çıkmıştır. XVI. yüzyılın ikinci yarısında Senirkent köyündeki nüfusun 1.000’e ulaştığını görüyoruz. Bu yüzyılın ikinci yarısında bütün Osmanlı ülkesinde yüzde 40’a varan nüfus artışı olduğu kabul edilmektedir. Bu artışın Uluborlu kazası için de geçerli olduğu, hatta Yassıviran, Yörük Kabacalı ve Senirkent köylerindeki artışın daha yüksek olduğu görülüyor. XV. ve XVI. Yüzyılda Uluborlu kaza merkezindeki nüfus; 387 hanede 657 nefer ile 684 hanede 1.587 nefer (tahmini 2.000-4.000) arasında değişmektedir.
XV. ve XVI. yüzyıllarda Uluborlu kazasındaki köy sayılarında ve nüfuslarında çok büyük değişiklik görülmüyor. Aşağı yukarı büyük olan ve önemli olan köyler hemen hemen aynı kalmıştır. Ancak XIX. Yüzyılda bu köylerden bazılarının isimleri belgelerde geçmemektedir. XV. ve XVI. yüzyıldan günümüze ulaşamayan bu köylerin muhtemelen bir kısmı dağılmış, bir kısmı yer değiştirmiş, bir kısmı da eski önemini kaybederek terkedilmiştir. XV. ve XVI. yüzyılda Tapu Tahrir Defterlerinde Hamit Sancağı Uluborlu kazasına bağlı köyler arasında adları geçen, daha sonraki tarihlerde ortadan kaybolan Çaylak, Kayılar (Kayılı), Susuz, Salgan Eyüğü, Şuayb (Umuroğlu), Boda ve Yuva köylerinin; yer adları, coğrafi yapı ve mezarlık gibi unsurlar değerlendirilerek Büyükkabaca kasabası sınırları içinde bulunduğu sonucuna varılmıştır. Çakal köyünün, Garip köyünün doğusunda ve dağ eteğine yakın bir yerde, Koçak köyünün Çakal köyüne yakın bir yerde olduğu tahmin edilmektedir. İsaklar köyü, Dereköy ile İnhisar köyleri arasında; Eben Emre köyü Keçiborlu sınırında bulunmakta idi. 1800’lü yıllara kadar varlığını sürdüren Karaarslan köyü, Senirkent ile Uluborlu arasındaki bugün aynı adla anılan mevkide bulunmakta idi. XIX. yüzyılda bölgeyi ziyaret eden yabancı seyyahlar Karaarslan köyünün yakınlarından geçtiklerini ifade etmişlerse de, 1845 tarihli Uluborlu kazası temettuat defterinde Karaarslan köyü ile ilgili herhangi bir kayıt yoktur. XX. Yüzyılın başlarına kadar varlığını sürdüren Abdülcebbar köyü, Ortayazı ve Garip köyleri arasında “Abdülcebbar” olarak anılan mevkide bulunuyordu.
XV. ve XVI. Yüzyıl defterlerinde adı geçen, ancak bugün mevcut olmayan Kaldırım köyünün adı defterlerde “Kaldırım” ve “Kaldırım-Gömü” olarak iki ayrı şekilde yazılmıştır. Bu köyün adı, 1530 tarihli icmal defterinde “Kaldırım” olarak geçmektedir. Karacan, bu köyün diğer defterlerde “Kaldırım-Gömü” olarak yazıldığını belirterek, Büyükkabaca sınırları içinde bulunan Aralık Tepesi (Ulaş Höyük) civarında kurulmuş olabileceğini söylemiştir. Biz bu görüşe katılmıyoruz. Günümüzde Senirkent’in kuzeydoğusunda, Başköy’ün güneyinde, Büyükkabaca’nın batısında bulunan Tymandos mermer ocağı ile İnderesi arasındaki dağ yamacının eteğindeki yerler “Kaldırım”; Uluğbey ile Küçükkabaca arasındaki mevki, “Gömüler” olarak anılmaktadır. Biz, bu köyün, “Kaldırım” veya “Gömüler” mevkiinde olduğunu tahmin ediyoruz. “Kaldırım” mevkiinde olma ihtimali daha kuvvetlidir. 1530 tarihli defterde geçen Kucak köyünün, bugün Senirkent’in doğusunda bulunan Kuyucak mesireliğinde veya yakınında bulunduğunu tahmin ediyoruz.
1501 tarihli defterde Fatih zamanında timara verilen vakıf köylerinin listesi bulunmaktadır. Bu listede yer alan Ayazmana köyü, bugün Yassıören’in kuzey doğusunda bulunan ve aynı adla anılan Ayazmana mesireliğinde; Hanlar köyü ise Senirkent’in doğusunda Akkız Çeşmesi ile Ayazmana arasında bulunuyordu. İlk defa 1501 tarihli defterde adı geçen ve 61 nefere sahip “Arslanlar” köyü ile Karaarslan köyünün aynı köy olduğunu tahmin ediyoruz. Uluborlu’daki Kargulala Medresesi, Garip köyünün geliriyle besleniyordu. Köyün nüfusu 1528’de 53 nefer, 42 hane idi. Bisse (Başköy), Bula Zaviyesinin vakfı idi. Bu zaviye de “ayende ve ravendeye” hizmet eden yerlerden biri idi. XVI. Yüzyılın başlarında 31 hane olan Bisse köyünün nüfusu 1571 tarihli evkaf defterinde 108 haneye, geliri de 2.776 akçeden 5.028 akçeye çıkmıştır. Eğirdir’in bir mahallesine adını vermiş olan Ahi Paşa Zaviyesi ya da Seydim Zaviyesi (Mescit), Uluborlu’daki Yassıviran köyünün yarısını tasarruf ediyordu.
Şahkulu İsyanının Senirkent ve Çevresine Etkisi
XVI. yüzyılda bölgeyi etkileyen en önemli tarihi olaylardan biri Şahkulu isyanıdır. Şahkulu isyanı, Antalya ve çevresi başta olmak üzere Hamid sancağı ve bu sancağa bağlı Uluborlu kazasını da etkilemiştir. 1511 yılında bütün Anadolu’ya yayılan Şahkulu ayaklanması sıra¬sında, Hamit Sancağı köylerinin Şii-Alevi halkının bir bölümü oturdukları yerleri bırakarak İran’a geçmişlerdir. Veya Osmanlı Devleti, bu yörede yaşayan Şii-Alevileri sürgüne göndermiştir. Bu göçler ve sürgünler sonu¬cunda Hamit Sancağındaki bazı köyler baştanbaşa boşalarak mezraya dönüşmüştür. Kimi köyler halkından bir bölümünün yerlerinden ayrıldığı ve göçe zorlandığı anlaşılmaktadır. Uluborlu kazasında Senirkent ve Yassıviran halkının bazıları köylerinden gitmiş, geriye kalan çiftlikleri “resm-i zemin” kayıt olunmuştur.
XVI. Yüzyılda Senirkent ve Çevresinde Öne Çıkan Şahsiyetler
XVI. yüzyılda Senirkent ve çevresinde yetişmiş önemli şahsiyetlerin adları, günümüzde halen yaşamaktadır. Şeyh Ahmet Sultan Zaviyesinin postnişinlerinden Kutup İbrahim Dede ile Sefer Dede, Bayramcık mezarlığında adlarına yapılan türbede medfundurlar. Uluğbey köyünde kendi adı ile anılan türbede medfun Veli Baba, 1541-1648 yılları arasında yaşamış Alevi-Bektaşi şeyhidir. Preveze Deniz Savaşına katılan Veli Babanın babası Veli Dede bu savaşta şehit düşmüş ve Cezayir’e defnedilmiştir. Budin seferinde şehit düşen Gül Babanın cenaze namazını Ebu Suud Efendi kıldırmış ve Kanuni Sultan Süleyman cenaze namazına bizzat katılmıştır. Gül Babanın Budin’deki Türbesini, Budin Beylerbeyi Yahya Paşazade Mehmet Paşa 1543 yılında yaptırmıştır. Türbe 1885 ve 1997 yıllarında onarım görmüştür.
XV. ve XVI. Yüzyıllarda Senirkent ve Çevresinde Tarımsal Üretim
XV. ve XVI. yüzyıl tapu tahrir defterlerinden Senirkent ve çevresindeki tarımsal üretim hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Senirkent köyünden 1478 tarihinde 1.150 akçe buğday öşrü; 540 akçe arpa öşrü alınmıştır. 1501 tarihinde 1.500 akçe buğday, 660 akçe arpa öşrü; 1523 tarihinde 3.200 akçe buğday, 855 akçe arpa öşrü; 1568 tarihinde 1.600 akçe buğday, 1.500 akçe arpa öşrü alınmıştır. Senirkent köyündeki tarımsal üretimde tahıl üretiminin önemli olduğu görülüyor. Uluborlu kazasında, tahıl üretiminin yanı sıra bağcılığın da önemli bir geçim kaynağı olduğu anlaşılıyor. 1478 tarihinde en çok bağ öşrü ödeyen köyler Senirkent, Karaarslan, İsaklar, Abdülcebbar, Yörük Kabacalu, Dere, Boda, Yassıviran şeklinde sıralanmaktadır. 1568 tarihinde Uluborlu kazasında 2 köy hariç bütün köylerde bağcılığın yapıldığını ve bundan öşür alındığını görmekteyiz. Senirkent 1478 tarihinde 1.400, 1501 tarihinde 1.800, 1523 tarihinde 2.000, 1568 tarihinde 900 akçe bağ öşrü ödemiştir.
XV. ve XVI. yüzyıllarda Uluborlu kazasında afyon üretimi önemli gelir kaynaklarından biridir. 1523 tarihinde Uluborlu kazasında 16 köyde afyon üretimi yapılmakta ve bu köylerden afyon öşrü alınmakta idi. Özellikle Abdülcebbar, Bisse, Senirkent, Yörük Kabacalu (B.Kabaca) ve Yassıviran köylerinde afyon üretiminin daha yoğun yapıldığını görmekteyiz. 1568 tarihinde Uluborlu kazasındaki afyon ekimi yaygınlaşmış ve Çaylak köyü haricindeki her köyde ekimi yapılmıştır. 1568 tarihinde Uluborlu kazasından alınan afyon öşrü 6.095 akçeye ulaşmıştır. 1568 tarihinde Abdülcebbar 520, Ayazmana 50, Bisse (Başköy) 600, Garip 50, Güreme (Ortayazı) 200, Yörükkabacalu (B.Kabaca) 400, Senirkent 300, Yasıviran (Yassıören) 300, Ulugüb (Uluğbey) 20 akçe öşr-i afyon ödemiştir. Halkın besin maddesi ve sanayide ilaç hammaddesi olarak kullanılan afyon, daha sonraki yüzyıllarda da bölgede üretilmeye devam edilmiştir.
Senirkent ovasında XV. ve XVI. yüzyıllarda sebze ve bostan yetiştirildiği de görülmektedir. 1478 tarihinde Yassıviran başta olmak üzere, Karaarslan, Senirkent ve Uluğbey’den öşr-i bostan adı altında vergi alınmıştır. 1568 tarihinde ise bostan öşrü “öşr-i bostan ve meyve” şeklinde geçmektedir. Bu kayıtlardan, Yassıviran, Senirkent, Abdülcebbar, Güreme, Bisse, Kayılı gibi köylerde yoğun olarak bostan ve meyve yetiştirildiği anlaşılmaktadır. 1568 tarihinde Yassıviran köyü, 1.656 akçe bostan ve meyve öşrü ile birinci sırada, 500 akçe bostan ve meyve öşrü ödeyen Senirkent ikinci sırada yer almıştır. 1478 tarihli defterde Akçakeçili köyünden 60 akçe pamuk vergisi (öşr-i penbe); 1478, 1501 ve 1523 tarihli defterlerde Ayazmana, Ulugüp ve Yassıviran köylerinden ceviz öşrü alındığını görüyoruz. Bu kayıtlardan XV. ve XVI. yüzyıllarda Ayazmana, Ulugüp, Yassıviran köylerinde ceviz Akkeçili köyünde pamuk yetiştirildiği anlaşılmaktadır.
XV. ve XVI. Yüzyıllarda Senirkent ve Çevresinde Hayvancılık
Senirkent’in geçim kaynaklarından biri de hayvancılıktır. Senirkent hayvancılığı ile ilgili en eski bilgilere XV. ve XVI. yüzyıllara ait tapu tahrir defterlerindeki kayıtlardan ulaşıyoruz. Senirkent köyünün 1478 tarihinde 440 akçe ganem, 1501’de 750 akçe ağnam, 1523’de 591 akçe ganem vergisi ödediği görülmektedir. Osmanlı Devletinde koyun/keçiden alınan vergi bölgelere göre farklılık göstermekte ise de, uygulamada genel olarak 2 koyundan 1 akçe vergi alınmakta idi. Bu kıstası uyguladığımızda Senirkent köyünde 1478 yılında 880, 1501 yılında 1.500, 1523 yılında 1.282 koyun/keçi bulunduğu hesaplanmaktadır. XVI. yüzyılın başında Senirkent’te yaklaşık olarak hane başına 10, fert başına 3 koyun/keçi düşmekte idi. XV. ve XVI. Yüzyılda Uluborlu kazası köylerinde arıcılık yapıldığını ve devletin her kovandan 2 akçe vergi aldığını öğreniyoruz. Senirkent 1478’de 60, 1501’de 50, 1523’de 170, 1568’de 50 akçe kovan öşrü ödemiştir. Kovan öşrü aynen veya her kovandan 2 akçe olarak hesaplanmakta idi. Bu hesaba göre Senirkent’te XV. ve XVI. yüzyıllarda 25 ile 85 arasında arı kovanı bulunmaktaydı. 1568 tarihinde arıcılığın en yaygın olduğu Yassıviran’da 100 arı kovanı mevcuttu. XV. ve XVI. yüzyıllarda Eğirdir gölü çevresindeki yerleşim birimlerinin gelirleri arasında “balıkağı” kaydı bulunmaktadır. Mesela; Barla’da yıllık balık üretiminin 500 akçelik bir vergiye bağlandığı görülmektedir. Şaraphane, Cire, Çakal, Akçakeçili (Akkeçili) gibi köylerde de balıkağılar bulunuyordu. Ancak bunların gelirleri pek önemli değildi. Uluborlu kazasında 1478 yılında Akçakeçili (Akkeçili) köyünden 100 akçe; 1523 tarihinde Çakal, Salganeyük ve Şuayb (diğer adı Umuroğlu) köylerinden balıkagu adı altında 139 akçe vergi alınmakta idi. 1568 tarihinde Ulaş köyünden 50 akçe, Kayılı köyünden 200 akçe, Deniz Keçilisi diye kaydedilen Akkkeçili köyünden 100 akçe olmak üzere toplam 350 akçe balıkagu vergisi alındığı görülmektedir. Balıkçılk vergisi ödeyen bu köyler muhtemelen Eğirdir gölü kenarında bulunuyorlardı.
XV. ve XVI. Yüzyıllarda Senirkent Köyünde Dokumacılık
Senirkent el dokumacılığı tarihinin uzun bir geçmişi vardır. Bazı kaynaklar, Senirkent’teki dokumacılık tarihini şehrin kuruluş tarihi ile başlatmaktadır. Halil İnalcık, Günay Atalayer ve Halime Doğru, yaptıkları araştırmalarda XV. ve XVI. yüzyıllarda Hamit sancağı ve Senirkent’teki dokumacılık faaliyeti hakkında şu tespitlerde bulunmuşlardır: “Büyük bir pamuklu yapım bölgesi olan Hamid-elinden (Isparta, İğridir, Borlu, Senirkent, Ağlasun) bogasi ve bürüncükler Bursa’ya gelir, burada boyanırdı. İstanbul’a Gelibolu, Manisa Bergama, Kırkağaç, Akhi¬sar bölgesinden ham pamuk ve pamuklu gelirdi. Kayseri, Tokat ve Amasya’da büyük boyahaneler vardı.” “Hamit sancağında üretilen boğası ve bürümcekler Isparta, Eğirdir, Borlu, Senirkent ve Ağlasun’da dokunmakta idi. Bunlar Bursa’da boyanırdı.” “Diğer bir dokuma merkezi Hamit Sancağı idi. Isparta, Eğirdir, Borlu, Senirkent, Ağlasun, Denizli yöresi bu geleneğini günümüze kadar ulaştırmıştır. Burada dokunan pamuklu kumaşlar Bursa, Tokat, Amasya, Kastamonu, Sinop, Kayseri, Konya gibi kentlere getirilmekte orada boya¬nıp cendereye çekilerek satışa sunulmakta idi.”
XV. ve XVI. Yüzyıllarda Senirkent ve Çevresinde Faaliyet Gösteren Vakıflar
Osmanlı döneminde camiler, mescitler, zaviyeler, mektepler vakıf eseri olarak kurulmuş ve varlıklarını vakıf gelirleri ile sürdürmüşlerdir. Uluborlu kazasında MAD 3331 numaralı deftere göre 1500 tarihinde 26 adet; TT438 numaralı deftere göre 1530 tarihinde 30 adet; MAD 22417 numaralı deftere göre 1544 tarihinde 28 adet; 1570-1571 tarihinde ise 81 adet vakıf bulunmakta idi. Senirkent’te Mahmut Veledi Ahi Ali Zaviyesi, Şeyh Ahmet Zaviyesi, Ahi Hüseyin Zaviyesi; Gençali köyünde Koyungözü Baba Zaviyesi, Abdülcebbar köyünde Şeyh Köpek Zaviyesi, Yassıören’de Şeyh Baba Kargın Zaviyesi, Ayazmana’da Zekeriya Dede Zaviyesi, Senirkent köyü Mescidi Vakfı, Garip Köyü Mescidi Vakfı, Güreme Köyü Mescidi Vakfı, Yörük Kabacalu köyünde Cami-i Şerif Vakfı, Yassıören köyünde beş adet mescit vakfı mevcuttu. Bu vakıflarla daha ayrıntılı bilgi için “İbrahim Karaer, Senirkent İlçesinin Kültür ve Tabiat Varlıkları, Isparta, 2018” adlı esere müracaat edilebilir.
KAYNAKLAR
- Arıkan, Zeki, “Hamid Sancağındaki Timar Düzenine İlişkin Araştırmalar”, Tarih Enstitüsü Dergisi (12) 1981-1982.
- Arıkan, Zeki, XV. ve XVI. Yüzyıllarda Hamit Sancağı, İzmir, 1988.
- Atalayer, Günay, Türk Kültüründe Sanat ve Mimari, İstanbul, 1993.
- Doğru, Halime, XVIII. Yüzyıla Kadar Osmanlı Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Görüntüsü, 1995.
- 438 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri (937 / 1530), Ankara, 1993.
- Hekimoğlu, Bülent, Senirkent’te Bektaşilik, Ankara, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Mezuniyet Tezi, 1953.
- İnalcık, Halil, Osmanlı İmparatorluğu, Sosyal ve Ekonomik Tarihi, 1993.
- Karaca, Behset, XV. ve XVI. Yüzyıllarda Uluborlu Kazası, Isparta, 2012.
- Karacan, Kadir, Büyükkabaca ve Yöresi Tarihi, İstanbul, 2012.
- Karaer, İbrahim, Dünden Bugüne Senirkent (1182-2010), Ankara, Senirkent ve Kültür Yardımlaşma Derneği, 2011.
- Koç, Polat, 15 Nisan 2017 tarihinde Polat Koç ve Mehmet Kara ile yapılan görüşme.
- Koç, Polat, 15 Nisan 2017 tarihinde Polat Koç, Mehmet Kara ve Veli Baki Nogay ile yapılan görüşme.
- Senirkent. İzmir, Senirkent Yükseliş Birliği, 1950.
- Sepetçioğlu, Mustafa Necati, Bir Büyülü Türkiye ki, İstanbul, 1990.
- Turfan, Kemal, “Senirkent Tarihi”, Senirkent Postası, (209), 14 Haziran 1975.
- Turfan, Kemal, “Senirkent Tarihi”, Senirkent yukselis.com./15.10.2008)
- Türkarslan, Muhittin “Alp Eren Torunu Gül Baba”, Senirkent Memleket Gazetesi, 6 Temmuz 1998.
Not: kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.