OLSA
OLSA
Adamın birisi gurbete çalışmaya gider. Bakar ki bahçelerde nefis şeftali ağaçları ve dallarında meyveleri. Dayanamaz ve duvardan sarkan birkaç şeftaliyi koparır ve afiyetle yer. Yer yemesine ama biraz sonra mal sahibinden okkalı bir de dayak yer. Dayağın acısıyla o günden sonra eli değnekli gezmeye başlar. Nereye gitse “elimdeki değneği yukarı atıp, düşene kadar padişahlık benim olsa” der. Adamın bu sözü ta saraya kadar gider. Getirin şu adamı diye emir verilir. Adamı saraya getirirler. Haydi, bakalım elindeki değneği havaya at düşene kadar padişah sensin denir. Adam denileni yapar ve o kısa zaman içerisinde şunu ister. “Ülkedeki tüm şeftaliler sebil olsun”
Evet, bu bir hikâye, ne kadar doğru olduğu bilinmez ama adam muradına ermiş ve yediği dayağın acısını çıkarmış.
Bizde hayal gücümüzü kullanarak olsa diyelim bakalım;
Eğer sandalye fabrikam olsa;
Konferans salonu, yemekhane, kıraathane gibi birçok mekânın sandalyelerini ayakları ses çıkarmayanlarla değiştirirdim. Bu gibi mekânlarda bazıları masaya otururken ayakları aşınmış ve metali meydana çıkmış sandalyeleri kaldırmadan çeker ve ittiklerinde beton zemin üzerinde iğrenç ses çıkarırlar. Zaten dinleme kültürünün yok olmak üzere olduğu günümüzde, yapılan o konuşmalar, sohbetler, iğrenç sesle birlikte yok olur gider. İnsanların konuya olan yoğunlaşması bozulur.
Ah keşke yetkim olsa;
Egzozu patlak, ne kadar motosiklet varsa hepsini toplatıp üzerinden paletli dozer geçirmek suretiyle kullanılmaz hale getirirdim. Niye bu kadar gaddar olursun demeyin, çünkü toplumda öyle saygısız insanlar var ki trenin bile çıkaramadığı yüksek ses ile mahalle aralarında dolaşan ve evlerde hastamı? Var, uyuyan çocuk mu? Var demeden terbiyesizce motosiklet kullananlara yapılan bu muamele az bile. Hatta ayna muameleyi otomobillerinin teyplerini son ses açarak çevreyi rahatsız edenlere de yapardım
Eğitim mevzuatında yeri olsa;
Allah’ın emri, Muhabbetin anahtarı, insanlar arasındaki kaynaşmayı sağlayan harikulade söz olan, selam konusunda toplumun bilinçlendirilmesi için kurs açılmasına vesile olurdum. (Giden durana mı? araçtaki yayaya mı?... Selam vermeli gibi konularda) Nasıl ki kapıyı açmadan bir yere girilmez, selamsız olarak da insanlar arasında diyalog sağlanamaz. Selamünaleyküm, Günaydın, Merhaba, Nasılsın… Gibi sözler bireyler arasındaki köprünün kurulmasına vesile olur. Hiç kimse diğer bir şahsa veya topluluğa benim gibi düşünmüyor... Diye selam vermeden geçmemeli. Bir sanat müziği parçasında selama şu şekilde yer verildiğini görmekteyiz. “Bir şey söyle, Merhaba veya ne haber gibi...”
Eğer imkânım olsa;
Bazı yerlerde cüzi bir masrafla iyi hale getirilecek WC leri tamir ettirirdim. Bu tür yerlere para harcanırken biraz cimri davranılır ama çok önemli bir konudur. Yabancının o kent hakkındaki kanaati yol ve WC lerle oluşur. Çünkü yabancı insanın ilk uğrak yerleri burasıdır. Gerçi hizmetler el görsün diye de yapılmaz ama İnsanlar iyi şeylere layıktırlar. Yapılanları kırıp döken onlara zarar verenlere zaten insan denilmez. Onlar aile terbiyesi görmemiş muslukları kıran, lambaları söken birer canavarlardır. Bunlara rağmen hizmetin devamında yarar vardır.
Yukarıda bahsettiğim ve toplum içerisindeki bu olumsuzlukların başında eğitimsizlik gelmektedir. Ailelerin çocuklarına temelden vermesi gereken büyüğe saygı, küçüğe sevgi, topluma karşı görevler öğretilmeli okulda ise bu davranışlar pekiştirilmelidir.
Geçtiğimiz gün halk otobüsü ile eve gidiyordum. Koltukta oturan ve iyi bir aile terbiyesi almış 10–12 yaşlarında bir çocuk, daha sonra otobüse binen bir bayana yerini verdi. Bu onun ailesinden iyi bir terbiye aldığının göstergesi idi. Onun bu davranışı o kadar hoşuma gitti ki sormayın. Otobüste bulunanların içinde bu çocuğa teşekkür ettim. Marifet iltifata tabidir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.