Koymak
- Elinden geleni, ardına koyma!
- Tamam.
Eline gelmesini bekliyordu. Göstermek âdeti değildi. Ama eline geldiğinde gösteriyor olmanın tadına varacaktı. Hele bir gelsin idi… Gerisi, çocuk oyuncağı kadar basit ve rahat olacaktı. Eline geldi. Ama nereye ve ne şekilde koyacağını unuttu.
- Her şeyi her yere koyup durma!
- Olur. Koymam.
Evin planı vardı. Plana göre hareket etmesi gerekiyordu. Bunun içinde ölçüler alması lazımdı. Onun içinde mezura olması gerekiyordu. Bunların hiçbirine gerek olmadığını düşündü. El kararı ve göz yordamıyla, her şeyi yerli yerine koyabileceğini zannetti. Bir bakış atması yeterliydi. Bakışını attı. Oysa evdeki kapılar dardı. Koymayı planladıkları ise yanlamasına duruyordu.
- Koyarken dikkat et!
- Ederim.
Elinde tuttuğunu çok değerli sanıyordu. Bu nedenle de dikkat etmesi gerekiyordu. Ufak olarak nitelendirilecek hatayı bile yapmamalıydı. Adımlarını yavaştan atıyordu. Atılan her yavaş adımda, dikkatini çoğaltıyordu. Her şey dikkatti. Ama elinde tutmuş olduğu nesnenin elma sepeti olması da işin gerçeğiydi.
- Koyacağın zaman bana haber ver!
- Olur. Veririm.
Haber önemliydi. Tek önemli olmayansa haberin nereden gelip, nereye gittiğiydi. Uçan kuşlardan haber almakta herkese nasip değildi. Koymak istediğini gözleriyle seçti. Daha sonrada tam koyacağı vakit haber verdi. Haberler izlendi. Haberde gökten taş yağacağı söyleniyordu. Ama çakıl taşı olduğu da ayrıca belirtiliyordu.
Koymak eylemdir. Ama nereye ne şekilde koyacağını bilmek ise akıllılıktır.
Süt dökmüş kediyim. Ama bildiğin sokak kedisi değil.
Oğuz Tepe
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.