Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için, dünyadakiler birbirini kırıp geçiriyorlar. imam gazali
Tüya
Tüya

Bir Çuvaldız Gibi Ruhuna batıyordu O Ses

Yorum

Bir Çuvaldız Gibi Ruhuna batıyordu O Ses

( 1 kişi )

5

Yorum

15

Beğeni

5,0

Puan

608

Okunma

Bir Çuvaldız Gibi Ruhuna batıyordu O Ses

Bir Çuvaldız Gibi Ruhuna batıyordu O Ses



Başına buyruk biriydi Adam. Yine de alçak gönüllü olmaya özen gösterirdi çoğu zaman.  Aslına bakılırsa, içine kapanık biriydi. Sevmiyordu insanları, çünkü tanıdıkça onları, çeşit çeşit kusurlar buluyordu o insanlarda. Bu yüzden, bir yolunu bulup uzaklaşmak için bahaneler üretiyordu durmadan. 

Adam’ın tam tersine, Kadın sosyopat sayılacak biriydi. O, insanlarla  görüşmekten, onlarla sohbet etmekten haz duyuyordu. Adam bu yüzden de en çok onun hatırı için  insanlarla bir araya geliyordu. Fakat ne zaman görüşse insanlarla, ya hep eleştiriyor onları, ya da hepten susup oturuyordu bir köşede. Her görüşme sonrasında pişmanlığını dile getiriyordu: "Bunlar manyak, bunlar boş insanlar. Benim vaktim çok değerli. Uğraşamam bu gevezelerle!" diyerek stemlerde bulunuyordu.

Bir keresinde, Kadın  artık dayanamamış ve onun bu patavatsız ve yersiz tavırlarına karşı çıkmıştı. Misafirleri gittikten sonra acımasızca eleştirmişti onu.  Öyle bir öfkelenmişti ki hiç yapmadığı şeyi yapmıştı. Sesini yükseltmiş ve "sen ne kadar kaprisli ve kompleksli bir insansınmışsın, ayol!" demişti.  Bir yandan  ortalığı topluyor, bir yandan da söylenmeye devam ediyordu: "Ya, nedir senin bu yaptığın? Hiç yakışıyor mu sana? Bu "sevmiyorum" dediklerin bizim dostlarımız, yakınlarımız. Sen... sen hangi dünyada yaşıyorsun, merak ediyorum doğrusu! Hem biliyor musun? Bir gün başına bir şey gelse... ilk, ilk önce onlar koşarak gelecektir yanına, anlıyor musun? Ya nedir senin bu tavırların Allah aşkına? İnan, utanıyorum artık... Utanıyorum her seferinde, seni hoş görmelerini sağlamak için çırpınmaktan!" demişti. Bunları derken de ağlamaklı olmuştu. Sesi titremişti Kadın’ın.

Kadın’ın en büyük endişesi, yalnızlığa sürüklenmekti onun yüzünden. Bu düşünce onu çok korkutuyordu. Çünkü, sırf Adam ile var olmak, korkunç geliyordu ona. Oysa, Adam’ın elinin tersiyle uzaklaştırdığı o insanlar sevilmeye, saygı duyulmaya layık kaliteli insanlardı. Bunu nasıl göremiyordu bu adam? Zaten kendisi de onlarla sohbet etmekten, espri yapmaktan hoşlanmıyor muydu eskiden?  

Kadın bir yargıya vardı bir süre sonra. Gün geçtikçe Adam’a olan duyguları yön değiştirdi. Yoğunluğu yavaş yavaş bir ipliğe dönüştü, inceldi. Ona olan duyguları bir yağmur ertesiydi. Tıpkı yağmur sonrası yollarda akan suların ağır ağır ve giderek hızını kaybetmesi gibi. 

Şimdi yine mutfaktaydılar. Kahvaltı sofrasında karşılıklı oturmuş gazete okuyorlardı. Eskisi gibi de konuşmuyorlardı artık. Sanki söylenecek sözleri kalmamıştı. Adam gazetesine odaklı, Kadın ise önündeki gazete sayfalarını hışırtıyla deviriyordu. Kaç sözcük gözüne takılmıştı, kaç cümleyi tam olarak okumuştu gerçekten? Düşünceler onu alıp, hangi denizlere, hani coğrafyalarda gezdiriyordu? İkisi de aynı mekanda, iki yabancıydılar şimdi. Bunu nasıl göremezdi hiçbiri?  Yoksa farkındalar mıydı?

Kadın kalktı. Sandalyenin ayakları cırt, diye ses çıkardı geriye itilirken. Adam sanki sağırdı, çünkü hiç oralı olmadı, başını gazeteden kaldırıp bakmadı. Kadın tezgahın üzerindeki kupasına çay doldururken neredeyse ağlayacaktı. Önündeki gazeteden başını kaldırmayan Adam’a döndü. Buğulu gözlerle baktı, baktı... Kırgın ve kızgınlık okunuyordu yüz ifadesinde.
Adamın birbirine karışmış kıvırcık saçlarını, kulaklarını, kıllı parmaklarını inceledi. Gözlüklerin arkasındaki gözlerini istese de göremiyordu. O gözler, onun gözleriyle buluşmamak için, gazetenin yazılarında geziniyordu çünkü. İnler gibi: "Ben bunun neresini seviyorum, Tanrım? Büyüyen bu kepçe kulakları mı, sarkan burnunu mu, yağlanmış saçlarını mı, burnunda dolaşan parmaklarını mı? Kendini beğenmişliğini mi yoksa? Ah, ben ne zamana kadar dayanacağım bu hallerine?" dedi içinde kopan bir çığlıkla. 
Derin bir iç çekti Kadın. Kupasını aldı. Narın vücuduyla, ağır ağır salona doğru ilerledi. 

Mutfaktan Adam"ın sesini duydu; ama ne dediğini anlayamadı. Oralı olmayı da düşünmedi zaten; çünkü sadece bir çuvaldız gibi ruhuna batıyordu o ses. Çarçabuk balkona çıktı. Ateş basmış yüzünü serin bir hava yaladı. Yeniden derin bir iç çekti. Başını gökyüzüne kaldırdı.  "Ah ah!" dedi peş peşe.
Gri bulutların arasında mavi bir yüz aradı, ama bulamadı. Bir saksağan gelip yan taraftaki balkonun korkuluğuna kondu. "Yalnız bir saksağan, tıpkı benim gibi! Daha nereye kadar?" diye geçirdi içinden. 

Saksağanın hareketlerine odaklandı Kadın. Onun ne hissettiğini, kendisinin varlığının onun üzerinde ne gibi bir etki yarattığını düşündü. Kuşun uçup gitmemesi için adeta put kesildi, oysa iki elinin arasına aldığı kupadaki çay soğuyordu. 

İçerden yine Adam’ın sesi duyuldu. Kadın duymazlıktan geldi. Çok geçmeden onun ayak seslerini duydu salonda. Telaşlandı.  Yüzünü kapıya doğru dönünce, saksağan uçtu. "Ah!" dedi yeniden. Adam, boğazını temizler gibi sesini ayarlamaya çalışarak kapıda belirdi:

- Hayatım, sen burda mıydın? Hava serin değil mi? Üşüteceksin, bak! Geçelim mi içeri? derken kolunu Kadın’ın beline doladı.
Kadın onunla göz göze gelmemeye özen gösterdi. Hoyrat bir hareketle sıyrıldı  Adam’ın kolundan. Yan taraftaki sandalyeye otururdu. Yüzünü bahçeye döndü. Kaşlarını çattı. Dudaklarını büsbütün büzmeden önce:

- Ben böyle iyiyim. Hassas olan sensin, dedi.   

Adam gözlerini ondan ayırmıyordu hala. "Hmmm!" dedi, gayriciddi bir edayla. Onun öfkesini anlamaya çalışırken tırstı mı yoksa? Yutkundu. Ellerini yan ceplerine koydu ve ilgisizce etrafına baktı. Belli ki ne diyeceğini planlamaya çalışıyordu. Sonra, balkonun kapısına yasladı sırtını ve onu izlemeye koyuldu. 

Aslında bu sessizlik ikisini de çok rahatsız ediyordu, ama ikisi de tam olarak nasıl davranacağını kestiremiyordu. Adam’ın soluğunu ensesinde hisseden Kadın, strese kapıldı. Pozisyon değiştirdi. Sonra elindeki kupayı yere bıraktı. Doğruldu ve dimdik oturdu yeniden. Derin bir iç çektikten sonra kollarını göğsünde sıkıca kavuşturdu. Adam hala, tedirgin bir adayla onu izliyordu. Onun gözlerinin üzerinde olduğunu hisseden Kadın, kendini konuşmaya zorladı:

- Bitti mi okuman? dedi. Sesinin tonu sertti. Üstelik  Adam’ın yüzüne bakmadan sormuştu. 

Adam, hiç vakit kaybetmeden cevap verdi:

- Evet, pek bir şey yoktu okunacak. Saçmalıklarla dolu sayfalar. Bildiğin gibi, dedi. 

Sesi yumuşaktı Adam’ın, ama sanki biraz kayıtsız ve sıradandı tavrı. Yoksa, Kadın’ın neden bu denli tepkili olduğundan kendini değil de onu mu sorumlu tutuyordu?

Birden, istifini hiç bozmadan, "konuşmalıyız!" dedi Adam. 

"Hadi bakalım!" dedi Kadın.




H. Korkmaz 2024 Sthlm

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (1)

10.0

100% (5)

5.0

100% (1)

Bir çuvaldız gibi ruhuna batıyordu o ses Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Bir çuvaldız gibi ruhuna batıyordu o ses yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Bir Çuvaldız Gibi Ruhuna batıyordu O Ses yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Gule
Gule, @gule
14.11.2024 17:43:18
Bu aralar ben de konuşmak fiilinden uzak kaldım ama zaten yazıda bahsi geçen bu duygular da bize hiç yabancı değil. Gitgide yalnızlığına gömülen, dört duvar arasında izole edilen, böyle giderse harflerin de yakın bir zamanda tedavülden kalkacağı ve kümeler yığınına dönüşeceğimiz zamanlar...

İçimize dokunduğu kadar, içimizi de okuyan anlamlı bir hikâye...
Tebrikler canım, sevgiler.
Mavilikler
Mavilikler, @mavilikler
13.11.2024 14:15:29
10 puan verdi
Böyle belirsiz sonları çok seviyorum. Finali okuyucunun anlayışına bırakan… Mesela ben adamın yaşamında başka bir kadın olduğunu düşündüm. Belki de ilgisi yoktur, “konuşmalıyız” demesiyle…

Ama bir tek o kelimede ve onun söyleniş şeklinde bile o kadar çok şey anlatılıyor ki aslında! O adamın; eşiyle arasındaki gerginlikte en küçük sorumluluğu olmadığını düşünecek kadar kör olduğunu, bu körlüğe neden olan bencil, duyarsız yaklaşımını; ayrıca mutsuz olanın sadece kadın olmadığını, adamın da memnun olmadığını bu ilişkiden… Daha başka şeyler de çıkarılabilir bir tek o sözcükten…

Yazmayı sıradan bir şey olmaktan çıkarıp bir öykü, bir şiir olmasını sağlayan ve bize keyifle okutan da bu zaten… Bir sözcükle, bir cümleyle çok şey ifade edebilmek…

İlk kelimeden son noktasına kadar büyük keyifle okudum. Gönlünüze sağlık…

Sevgiler…
Masal Evreni
Masal Evreni, @masal-evreni
13.11.2024 07:56:09
10 puan verdi
Metni okurken , aklıma Kierkegaard'ın şu cümleleri sancılandı
"Evlen, pişman olursun; evlenme, o da pişman olursun; evlen ya da evlenme, her iki durumda da pişman olursun. Dünyanın aptallığına gül, pişman olursun; ağla, o da pişman olursun; dünyanın aptallığına gül ya da ağla, ikisinden de pişman olursun."
neneh.
neneh., @neneh-
13.11.2024 06:04:57
10 puan verdi
Devamı olacak sanıyorum.Bekliyorum devamını.
CaNMaYBuL
CaNMaYBuL, @canmaybul
13.11.2024 00:36:10

henüz içiyorum, içerken ayazda kalan tüm duygu ve düşüncelerim çıldırıyor. olur olmadık şeyker söylüyor. eve gidince asıl yorumumu yazacağım….


© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL