1
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
330
Okunma

Mutluluk kıvrımı nasıl olur? Aynada bunu sorguluyordu kaç saattir… Arkada dolabın üstünde duran resimdeki, kendine benzeyen genç kadının dudaklarındaki gibi mi? Üzerine gerili masmavi gökyüzüne çevrili iki ucuyla..?
Eğer o resimde gökyüzü çerçeveye sığmamış olsaydı, resmin dışında kalsaydı o maviliğin anlattığı şeyler… Yine de bir gökyüzü olurdu o genç kadının güzel dudaklarındaki kıvrımda… O ağzın iki ucunu o yöne çeviren… Yani bir mavi olurdu illa ki o resimde… O derece net bir tebessüm varsa bir yüzde, sonsuzluğa dair o rengi de getirirdi.
Şimdi neden o kıvrımı oraya yerleştirmek için zorlaması gerekiyordu kendini böyle?! Dudaklar aynı dudaklar, sahibi aynı kadınsa… Eksik olan o duygu neydi, dudakları düz çizgi konumuna getiren..?
O çizgiyi hiç sevmiyordu, dudaklarındayken… Hep onu oradan kovmakla geçmişti hayatı. Hep esneyen, yukarı yukarı giden bir çizgiye çevirmekle…
Madem düz kalmakta ısrar ediyordu; o zaman buna neden neyse kaldırıyordu ortadan hemen… Bulunduğu ortamsa, çekip gidiyordu mesela… Sohbet ettiği biriyse, bir mazaret bulup uzaklaşıyordu yanından. Kaynağı ortadan kalkınca sorunun, çözüm de kendiliğinden geliyordu böylece. Komut vermek gerekmiyordu “yukarı kıvrıl dudaklarım” diye… Kendiliğinden gerçekleşiyordu zaten…
Ama şimdi bu seçeneğin olmadığı bir noktadaydı. O yüzden çakılıp kalmıştı ya bu aynanın önüne…
Uzaklaşamazdı artık, dudaklarının arasındaki düz çizgiyi yaratan şeyden… “İçim sıkılıyor”, “hoşlanmıyorum”, “aradığım bu değildi” vs. diyemezdi.
Artık evli bir kadındı. İki aydan beri… Sol elindeki yüzük de bunu hatırlatıp durmak içindi… “Öyle kafana estiğinde çekip gidemezsin…” diyordu. “O çizgiyi yukarı çevirmeye zorlayıp dudaklarını; gökyüzünü işaret edemezsin ‘Oraya bak…’ demek için kendine… ‘Aradığın o taze nefes orada… İçin daraldıysa madem, görünürde her şey olması gerektiği gibiyken, olması gerektiği gibi değilse içinde bir şeyler… O çizgi resimdeki gülen kadının dudaklarındakinden fersah fersah uzakta bir duygunun çizgisi olarak dümdüz uzanıyorsa… Çekip git sen de oradan!’ diyemezsin öyle eskisi gibi…
Resimde yanında duran o adama yapamazsın bunu… O resme hapsolamayacak kadar dolu dolu o gülüşe… Resme sığmayıp hayata taşacak kadar… Senin içinde olduğun o hayatın ifadesi olarak konan, oradaki adamın dudaklarına… Sen varsan asla düz bir çizgiye dönmeyecek kadar kararlı, emin bir gülüş… Ancak sen varken var olan…” diyordu.
Perdeleri kapatıyordu gökyüzüne…
Aynadan kendisine gülümseyen adama takıldı gözleri birden. “Korkma, bana birşey olmaz.” diyordu sanki. “Sen aldırma o çok bilmişe, saçmalayıp duruyor. Parmağına kıymık batmasına bile katlanamazken, gökyüzünü çalacağımı düşünüyor senden bir de. Nefessiz bırakacağımı seni… Sen bakma o yüzüğe… Sen olmadan da devam ederim ben bu evde… Seni bu evde kaybetmektense, çok uzakta da var ederim.”
Kendi yüzüne daha fazla bakamadı, aynada. Daha doğrusu o yüzde kaybettiği, resimdeki o kadına… Yanındaki gülümseyen adama da bakamadı… Bakamayacak kadar utanıyordu çünkü, her ikisinden de.