- 92 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
AYAN BEYAN İŞSİZ-LİK
AYAN BEYAN İŞSİZ-LİK
Kolay değil. Senelerin gizli işsiziydim. Bunca yıl nerede, nasıl gizlendim? Doğrusu ben de bilmiyordum. Nihayet
yakalandım geçenlerde. İşsizliğimin gizlisi-saklısı kalmadı. Ayan beyan ortaya saçıldı. Açıldım, saçıldım, afişe oldum, deşifre oldum. Kala kala bir kara kutumun açılmadığı kaldı. Ya bir de kalmayaydı?... Açtırırdım kutuyu, söylerdim kötüyü...
Neyse ki, beni fazla alıkoymadılar. Hemen serbest bıraktılar, en denetimsizinden. Sağolsunlar, adli kontrol şartı falan da aramadılar.
Yorgun düşmüştüm. O ara başımın üzerinden yorgun bir mermi teyet geçti. Baktım, sahiden pek yorgun bir mermiydi. ’Bu şehirde mermiler bile yorgun, insanlar nasıl olmasın’ diye düşünmeden edemedim.
Sonra yürüdüm, yürüdüm; yorgun, argın, dargın, kırgın yürüdüm. Nihayet gide gide bir söğüde, ne mümkün, bir insansız hava sahasına dayandım. Sahaya çıktım. Biraz hava aldım. Ne var ki, çok geçmeden sıkıldım bu ’insanı yok havası var, sahası var insanı yok’ yerden, bu bilmecemsi beldeden. Olsun dedim içimden, hiç olmazsa buradan da havamı almış oldum.
Yorgundum. Kafam yorgundu. Beynim yorgundu. Böyle giderse, tez zamanda, beyin ölümüm gerçekleşecekti. İyi ama olmayan birşey nasıl ölürdü? Doğrusu, orasına ben de akıl sır erdiremiyordum.
Yaşadığım hayat benim kendi gerçek hayatım mıydı, yoksa şu tehlikeli ve tekinsiz sokaklarda benim yerine gezinen dublörüm müydü? Kim bilir belki de, haberim olmadan yerime kayyum falan da atanmış olabilirdi.
Böyle olmayacaktı. Bundan böyle evden çalışmaya karar vermiştim. Evde sabahtan akşama değin ne kadar dizi, film, program varsa seyredecek, gece de bitkin düşüp sızacaktım. Zaten yakında da yapay zekalar gelip hepimizin işine, gücüne bir son verecekti. Kurt kocayınca koyunların, insan kocayınca da yapay zekaların maskarası olacaktı.
Ara sıra ölmeyi de düşünüyordum ama yine de bir süre ölüm düşüncesini ertelemekte fayda vardı. Ne de olsa, daha yapılacak pekçok iş vardı. Sokak insanlarından sonra sıra sokak hayvanlarını da kurtarmaya gelmişti. Eh, tabii, enflasyonla topyekun, topla-tüfekle mücadele etmekten kalan vakitlerimizi de bu nevi uğraşlara hasretmeliydik. Ha, bu arada olta, çapari kancalarında kan kaybından ölen balıkları da unutmamalıydık.
Nasıl olsa daha sonra ölmeye de zaman bulunurdu. Bu dünyanın işleri biter miydi hiç? Hem canım zaten çoğumuz ayağımıza kadar gelen overlok makinesinin ne olduğunu bile anlayamadan göçmüyor muyduk şu yalancı dünyadan?[
AYAN BEYAN İŞSİZ-LİK
Kolay değil. Senelerin gizli işsiziydim. Bunca yıl nerede, nasıl gizlendim? Doğrusu ben de bilmiyordum. Nihayet yakalandım geçenlerde. İşsizliğimin gizlisi-saklısı kalmadı. Ayan beyan ortaya saçıldı. Açıldım, saçıldım, afişe oldum, deşifre oldum. Kala kala bir kara kutumun açılmadığı kaldı. Ya bir de kalmayaydı?... Açtırırdım kutuyu, söylerdim kötüyü...
Neyse ki, beni fazla alıkoymadılar. Hemen serbest bıraktılar, en denetimsizinden. Sağolsunlar, adli kontrol şartı falan da aramadılar.
Yorgun düşmüştüm. O ara başımın üzerinden yorgun bir mermi teyet geçti. Baktım, sahiden pek yorgun bir mermiydi. ’Bu şehirde mermiler bile yorgun, insanlar nasıl olmasın’ diye düşünmeden edemedim.
Sonra yürüdüm, yürüdüm; yorgun, argın, dargın, kırgın yürüdüm. Nihayet gide gide bir söğüde, ne mümkün, bir insansız hava sahasına dayandım. Sahaya çıktım. Biraz hava aldım. Ne var ki, çok geçmeden sıkıldım bu ’insanı yok havası var, sahası var insanı yok’ yerden, bu bilmecemsi beldeden. Olsun dedim içimden, hiç olmazsa buradan da havamı almış oldum.
Yorgundum. Kafam yorgundu. Beynim yorgundu. Böyle giderse, tez zamanda, beyin ölümüm gerçekleşecekti. İyi ama olmayan birşey nasıl ölürdü? Doğrusu, orasına ben de akıl sır erdiremiyordum.
Yaşadığım hayat benim kendi gerçek hayatım mıydı, yoksa şu tehlikeli ve tekinsiz sokaklarda benim yerine gezinen dublörüm müydü? Kim bilir belki de, haberim olmadan yerime kayyum falan da atanmış olabilirdi.
Böyle olmayacaktı. Bundan böyle evden çalışmaya karar vermiştim. Evde sabahtan akşama değin ne kadar dizi, film, program varsa seyredecek, gece de bitkin düşüp sızacaktım. Zaten yakında da yapay zekalar gelip hepimizin işine, gücüne bir son verecekti. Kurt kocayınca koyunların, insan kocayınca da yapay zekaların maskarası olacaktı.
Ara sıra ölmeyi de düşünüyordum ama yine de bir süre ölüm düşüncesini ertelemekte fayda vardı. Ne de olsa, daha yapılacak pekçok iş vardı. Sokak insanlarından sonra sıra sokak hayvanlarını da kurtarmaya gelmişti. Eh, tabii, enflasyonla topyekün, topla-tüfekle mücadele etmekten kalan vakitlerimizi de bu nevi uğraşlara hasretmeliydik. Haa, bu arada olta, çapari kancalarında kan kaybından ölen balıkları da unutmamalıydık.
Nasıl olsa daha sonra ölmeye de zaman bulunurdu. Bu dünyanın işleri biter miydi hiç? Hem canım zaten çoğumuz ayağımıza kadar gelen overlok makinesinin ne olduğunu bile anlayamadan göçmüyor muyduk şu yalancı dünyadan?