- 165 Okunma
- 1 Yorum
- 5 Beğeni
PARLAYAN ŞEY
O parlayan şey de olmalı aslında, bu cansız renkler arasında… Fokur fokur kaynayan bir iç dünyanın taşıp da tüm renklerini saçması ortaya… Otobüste yolculuk ederken pek yeri değil belki ama birinin ortaya dökmesi içini hiç sakınmadan böyle… "Ben buyum" diye göstermesi kendini en gerçeğiyle… Biraz abartılı olabilir ama bu çöl misali, iç bayıltan ortamda tatlı tatlı esen bir meltem gibi gelebiliyor.
Ayrıca elde olan bir durum da değil ki bu! Yapı meselesi… Bu genç kadının da mizacı; ortammış, zamanmış, yorgun yüzlermiş demeden; içi dışı bir olanlara mahsus o teklifsizlikle, bizi yılları deviren bir arkadaşlığın mensupları olarak görmesine yol açıyor.
Bağıra çağıra konuşuyor yanındaki kendi yaşlarındaki kadınla… Ayakta tutacağa tutunmakta zorlanmasına neden olan sarsılışlar arasında, arkadaşı aracılığıyla bize anlatıyor aslında kendini… Bizi dışlayan, mahrem bir bölge yaratma gereği duymadan; bulunduğu noktaya en uzaktaki yolcunun bile gayet rahat işitebileceği bir volümde anlatıyor da anlatıyor: Son aldığı kitabı… Yazarının o kimselere benzemeyen üslubunu… Tiyatroya en son iki yıl önce gittiğini… Bu yüzden susuz kalmış toprağa dönen içini… Bu tekdüzelik içinde nefes almasını sağlayan en azından birkaç pencere olması gerektiğini hayatında… Hafta boyu işte koşturmaktan tükenen bedeni yüzünden tek bir penceresi bile kalmadığını… Ama yarın (cumartesi) kesinlikle bu döngüyü kıracağını… Yorgunluktan birilerinin kendini sürüklemesi gerekse bile mutlaka gideceğini o oyuna…
Kendisine yapılan haksızlıkları, son aldığı elbisedeki defoyu… İş yerindeki yapışkan adamı… Müdürün ikide bir iş yerine kocasını teftişe gelen karısının kendisine yönelen şüpheli gözlerini…
"Kadın durduk yerde nefret etmeye başladı benden. Bir kere bile kocasının yakınlarında görmeden hem de… Hep aynı masada, aynı ekranın önünde, adımı bile unutacak durumda kaybolmuşken dosyalar arasında… Ben bile tanıyamazken kendimi... O kadın giriyor birden içeri ve kaybolduğum o yerden çekip çıkarıyor beni. Öyle bir deliyor ki bakışlarıyla içimi; sanki kocasını bulacak orada, "yakaladım sizi" deyip üstüme çullanacak… Oysa bir bilse korkmasına hiç gerek olmadığını..!”
Hepimizin kulak kesildiği, filmin en kritik sahnesinde elektrikler kesilir de seyredemezsek endişesine benzer türden bir korkuyla; bir şey olacak da duyamayacağız hikayenin geri kalanını diye alnımızdan terler boşanarak nefes almayı bile unutturacak bir dikkatle beklediği, son noktayı koyan o sözleri söylüyor sonra. “Beklediğinize değdi” dedirten… Bol adrenalinli bir hikayenin finaline tam yakışır türden…
“Babam bir kadın yüzünden bizi bıraktı, çekip gitti yıllar önce. Ben dört yaşındaydım daha… Abimle ablam da benden birkaç yaş büyük… Annem bir başına, cascavlak kaldı ortada bir anda; başında üç çocukla… Beş parasız, işsiz güçsüz… Karısını ve çocuklarını bir kadın uğruna bırakıp gidebilecek bir adamın kalbinin yerinde ne olduğunu iyi biliyorum o yüzden. Hayat yılar içinde öğretti bana bunu, çeşit çeşit şamarlarıyla… Orada kalp değil de taş olan birini, değil kalbimin orta yerine, yaşantımın en ücra köşesine bile yaklaştırmamam gerektiğini çok iyi biliyorum.”
YORUMLAR
Mavilikler
Güzel yorumunuz için teşekkürler :)