- 134 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
DİLENCİLİĞE GEÇİT YOK
SADAKAYA GEÇİT YOK!
Devlet dediğimiz varlık soyut bir kavramdır. Devleti devlet yapan tüm kurum ve kuruluşlarıdır. Devlet, ülke ve insanlara kurum ve kuruluşlarıyla hizmet götürür. Devlet, mevcut iç ve dış sorunlarını milli imkânlarıyla çözer. Gerektiğinde devlet vatandaşa yaslanabilir; bunda bir sakınca görülmemelidir: Sel, deprem, yangın ve salgın hastalıklarla mücadele etmek için devletin gücü yetmeyebilir. Bu durumda devlet erki seferberlik ilan edebilir; vatandaşlar elindeki imkânlarla yaraların sarılmasına katkı sağlar ki; bu durum, millet olma bilincinin doğal bir sonucudur.
Devlet dediğimiz kurumun asli vazifelerinden biri de ülkede açlık, yoksulluk ve işsizlik gibi temel problemleri ortadan kaldırmaktır. Devletin yüzlerce sorununun olduğunu düşündüğümüzde bu karmaşık sorunların çözümünün zorluğu aklımıza gelebilir. Ancak şu var ki; devlet aynı zamanda planlama yapan bir kurumdur. Her bir sorunu mevcut imkânlar dâhilinde planlar ve çözer. Planlı davranmak, zamanında müdahaleyi sağlar ve sorunların ötelenmesini ve çaresizliği ortadan kaldırır.
Sorunlara dini açıdan bakıldığında, yardımlaşma öne çıkar. Zenginlerin fakirlere yardım etmesi öğütlenir. Din, yardım edenlere cennet vaadinde bulunur. Şunu belirtmekte fayda var ki; bin küsur yıl önceki sosyo-kültürel şartlarda bu ilahi emrin yerine getirilmesi kaçınılmazdı. O dönemin şartlarında henüz dört başı mamur bir devlet anlayışı yoktu. Savaş ganimetlerinin dağıtılması, zenginlerin fakirlere yardım etmesi; sadaka, zekât ve fitre gibi uygulamalar o dönemde çok değerliydi ve olması gerekiyordu. Hz. Muhammed, Medine Site devletini o dönemin şartlarına göre kurmuştu: Fakirleri zenginlere zimmetlemişti. Alacak-verecek meselesi ribanın ortadan kaldırılmasıyla çözülmüştü. Müslümanlarla gayri Müslimlerin pazar yerleri birbirinden ayrılmıştı ve böylece kargaşa ve bir takım tartışmalı konular ortadan kaldırılmıştı. Kölelik, özendirici uygulamalarla ortadan kaldırılmıştı. Aile hukuku yeni bir düzene kavuşmuş; çok evliliğin değil, tek evliliğin daha kıymetli olduğu anlayışı yerleştirilmişti. Kız çocukları artık diri diri toprağa gömülmeyecek; kervan baskınları, yağma-talan ve kabileler arası savaşlar ve husumet sona ermişti. Kız çocukları istemediği kişilerle evlendirilmeyecekti. O dönemlerde Müslüman sayısının çok olması gerekliydi. Zira İslam’a saldırılar olasıydı. O nedenle mücadele etmek için nüfusun çokluğu önemliydi.
O dönemler geride kaldı. Teokratik devlet anlayışının yerini geçen süreç içinde modern devletler aldı. Tüm dinler ve özellikle İslam Dini bir devlet şekli belirlememiştir. İslam dininin yöneticilerden istediği tek şey adalet, ehliyet ve liyakattir. Adalete dayanan devletler, sorunları planlar ve çözer: İnsanlık ayıbı olarak gördüğümüz açlığı, sefaleti, dilenciliği ve yağmayı ortadan kaldırarak toplumsal barışı ve huzuru temin eder.
“Ben ümmetimin çokluğuyla övüneceğim” hadisi üzerinden Müslüman kitleler fazla çocuk yapma yarışına girmiştir. Çocuk yaparken ülkenin içinde bulunduğu siyasi, iktisadi ve sosyal sıkıntılar hiç dikkate alınmıyor. Peydahladığı çocuğunu nasıl doyuracağını, topluma faydalı bireyler olarak yetiştirip yetiştiremeyeceğini hiç düşünmüyor! Ülkelere şöyle bir baktığımızda en fazla dilencinin bulunduğu ülkelerin ne yazık ki, Müslüman ülkeler olduğunu görüyoruz.
Günümüzde dilencilik artık bir meslek haline geldi. Kucağında küçük çocuğu, henüz yürümeye başlayan diğer çocuğuyla dilencilik yapıyor. Ortay çıkan gerçeklere baktığımızda bu tür dilencilerin banka hesaplarının olduğu ortaya çıkıyor. Yapabileceği işler var iken, çalışmak yerine dilenmeyi tercih ediyor ve para alabilmek için bin bir türlü yalan sıralıyor. Kâh çocuğu kanser, kâh kocası sakat vs.
Köşe başlarında gördüğümüz dilencilerin çoğunun arkasında bir saklı şebeke vardır. Zayıf ve muhtaç kişiler, hayatta kalabilmek için bu saklı gücün zorbalığına mecburen boyun eğmektedir. Gün boyu topladığı paraları bu şebeke elemanlarına vermek zorunda kalıyorlar. Örgütlü kötülüğün elemanları, duygu sömürüsüne dayanarak elde ettiği paralarla günlerini gün ederken, kullandığı zayıf insanlara hayatı cehenneme çevirmektedirler.
Devlet erkinin umursamaz tavırları sonucunda bu tür olumsuzluklar artarak devam ediyor. Devlet, dilenmeye mecbur kalan insanları, dilencilik çetelerinin ellerinden kurtarmalı; çetelerin duygu sömürüsü yaparak elde ettiği tüm mal varlığına derhal el koyup, mağdurların fonuna aktarmalıdır. Çetelere de hak ettikleri cezayı vermelidir.
Planlı ve programlı devlet yapısında kesinlikle işsizlik, açlık ve sefalet bir milletin kaderi olmaz; dilencilik bir meslek haline gelemez. Modern devlet düzenlerinde her çalışan vatandaştan vergiler alınmaktadır. Bu vergi dilimlerinden fakirler, kimsesizler, özürlüler ve işsizler yararlanmalıdır. Mağdurlar için toplanan vergiler kesinlikle bir başka amaç için kullanılamaz. İş ve imkân sağlandığında toplanan vergiler başka mağdurlara verilmelidir. Vatandaşlar, ramazan ve kurban bayramlarında fakire-fukaraya ve kimsesizlere yardım derdine düşmez. Böylece toplanan tüm vergiler, mağdur insanlara sadaka, zekât ve fitre olarak yılda bir defa değil, her gün devlet yardımı olarak verilmiş olur. Dine dayandırılarak, insanları İlle de zekât, fitre ve sadaka vermeye zorlamak yoksulluğun devamını istemek olur ki; bunu hiçbir din ve vicdan kabul etmez.
Yardım amaçlı kurulan vakıfların ve yardım derneklerinin hali geçtiğimiz dönemlerde ortaya çıkmıştı. Toplanan yardımların yönetici görünümlü çetelerin ceplerine nasıl girdiğine şahit olmuştuk! O sebeple; devlet, bu tür sahtekâr organizasyonları bir an evvel ortadan kaldırmalı, gerekli cezalar verilmeli ve tüm mal varlığına el konularak muhtaç insanlar fonuna aktarılmalıdır. Türkiye bu utancı sırtından bir an evvel atmalıdır, diye düşünüyorum.
YORUMLAR
Bir arkadaş Samsun'da gezerken dilenciler görmüş bunlar Suriyelimi demiş ordaki esnafa yok demiş adam bunlat Çorum'dan geldi..dilenci mafyasi misal veriyorum unuttum neresi olduğunu mintikanin.. misal meydandan liman mahallesine kadar olan bölüme ihale kazanarak dilencilerini yerleştirme hakkı kazanmış demiş yani ihaleyle mafya dilenci yerleştiriyor mintikalara:) içler acısı durum
Kavramsal Empati Yılmaz S
Vortex gazinin oğlu
Kavramsal Empati Yılmaz S
Vortex gazinin oğlu
Vortex gazinin oğlu
Halit Durucan
Balık baştan korkar derler ya, devletin içinde çete ve mafya uzantıları oldukça, bu bitirilemez, Bir çok insan paranın kulu kölesi olmuş, ahlak , namus, vicdan, merhamet duygularını yok etmiş hırs kaplamış zihniyetlerini , bunların sayısı teşkilatlar içinde çoğunluk değilse bile azında üstündeler , haliyle önce devlet temizlenmeli , sonra dışarı, dilencilik konusunda kim gerçek ihtiyaç sahibi kim değil bilmek çok zor, emin olmadığımız için küçük bir tutarda olsa yardım etmek doğru geliyor bana,bu günlerde bir çok insan açlık sınırının altında yaşıyor,asgari ücretle insanlar nasıl geçiniyor kiraların bu kadar yüksek , fiyatların bu kadar kafadan artış sağladığı ortamda bilmiyorum, bu yüzden önce devlet kendi içindekileri düzeltmeli sonra fırsatçılarla mücadele etmeli ancak güçlendiğinde dışardaki mafya ve kötülükle baş etmeli tabi bunun içinde kanunlarda düzeltme yapmalı, yüreğinize sağlık güzel bir yazı olmuş , farkındalık yaratır umarım
Halit Durucan
güçlü bir devlet, halkına yaslanmaz; halkını kendine yaslanacak kadar güçlü kılar. devletin gerçek varlığı, ancak her bir yurttaşın kalbinde, aklında, umudunda hissedildiğinde vardır. aksi halde, bu dev, bir dev değil; sisin içinde kaybolan bir hayalden ibarettir.
selamlar sevgiler