- 44 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
Kırık oyuncaklar
Tek başına yürüyordu Ali , kalbi gibi Parçalanmış harabeye dönmüş sokaklarda. Bir zamanlar ailesiyle mutlu yaşadığı köy, bir savaşın ortasında kalmış, çocuk sesleriyle dolup taşan evlerin önü taş yığınına dönmüştü. Cam kırıkları yerlere düşmüş , perdeler bir bayrak gibi yarıya inmişti. En sevdiği oyun arkadaşı Meryem ailesiyle birlikte hayatını kaybetmiş ancak Ali bunu tam anlamıyla idrak edememişti. Hayalinde onu hâlâ oyun arkadaşı olarak düşünüyor bir yerlerden çıkıp geleceğine inanıyordu.
Bir gün Ali, harabeye dönen okulunun bahçesinde kırık bir oyuncak buldu. Oyuncak ona eski mutlu günlerini hatırlattı. Oyuncağı tamir etmeye karar verdi. Ali, elindeki kırık oyuncağa bakarken gözlerinin önünde geçmişin hayalleri canlandı. O ve Meryem’in okul bahçesinde koştuğu, kahkahalarının dört bir yana yayıldığı günler, şimdi koca bir sessizlikle çevriliydi. Parmakları, oyuncağın çatlak yerlerinde gezindi; tıpkı hatıralarında kaybolduğu gibi, oyuncağı da yeniden bir araya getirmek istiyordu. Bu oyuncağı tamir etmenin, kaybettiği dostluğun bir parçasını geri getireceğine inanıyordu.
Ali, oyuncak için kırık dallardan parçalar buldu, etraftaki iplikleri toparlayarak dikkatle sardı. Küçük elleriyle, büyük bir sabırla onu onarıyor, sanki her düğümle, geçmişine bir adım daha yaklaşıyordu.
Günler geçtikçe Ali, okul bahçesine gidip oyuncakla vakit geçirmeye başladı. Bu basit oyun, ona kaybolmuş güvenini geri getirmişti. Her seferinde, Meryem’le oynadığı günleri hatırlıyor, onun gülüşünü zihninde canlandırıyordu. Artık harabelerin arasındaki sessizlik daha az korkutucu geliyordu.
Bir sabah, oyuncağını yanına alarak köyün tepesine çıktı. Oradan, yıkık dökük evleri ve harabeye dönmüş sokakları seyretti. İçinde bir umut parıltısı belirmişti; belki bir gün köy tekrar eski haline döner, çocuklar sokaklarda koşturur, kahkahalar yankılanırdı.
Artık her gün köyde dolaşıp işe yarayacak eşyaları topluyor, bulduğu kırık dökük şeyleri tamir etmeye çalışıyordu. Her bir nesneyi onarırken, köyün bir gün yeniden canlanacağına inanıyordu.. Küçücük elleriyle büyük bir hayal kurmuştu: yeniden yaşam dolu, mutlu bir köy yaratmak.
Ancak Ali’nin umudu ve hayalleri, savaşın acımasız yüzüyle yeniden sınanacaktı. Köye tekrar bombalar yağmaya, her bir köşe biraz daha yıkılmaya başlamıştı. Ali, her patlamayla irkilse de oyuncakla bağ kurduğu o eski mutlu günlerin hayali sayesinde, korkularına direniyordu. Oyuncağı bir kez daha tamir etmek zorunda kalmıştı; bu, sanki hayatı boyunca sürecek bir mücadele gibiydi.
Bir gün, köydeki son kalan arkadaşlarıyla birlikte köşeye sinip, yaklaşan patlama seslerini dinlediler. Birlikte geçirdikleri son günleri hatırlatacak başka anılar yoktu; sadece hayalleri ve küçük oyuncakları vardı. Ali, her şeyin yeniden harabeye dönmesini izlerken bile, yarına dair umudunu kaybetmemeye çalışıyordu. "Burası hep böyle kalmayacak," diyordu kendi kendine, "Bir gün, yeniden çocuk sesleriyle dolacak bu sokaklar."
Fakat savaş, Ali’nin küçücük umut ışığını bile tehdit ediyordu. O artık sadece oyuncakları tamir etmiyor, arkadaşlarının yüreklerine de bir parça cesaret yerleştirmeye çalışıyordu. Her yıkımda yeniden başlamaktan vazgeçmiyordu. Çünkü o biliyordu ki, bir gün savaş bitecek ve geride kalan tüm yaralar, umutla yeniden sarılacaktı. Ali’nin küçük elleriyle örmeye çalıştığı bu direniş, hayatta kalabilmek için en güçlü silahı olmuştu: hayal gücü ve umut.
Savaş bittiğinde, Ali köyde tek başına kalmıştı. Çocukken umutla bir araya getirdiği kırık oyuncak artık onun ellerinde parçalanmıştı, tıpkı hayallerinin ve anılarının enkazı gibi. Yıllarca bu köyde her kayıpta yeniden direndi, her yıkıntıda kendine bir umut bulmaya çalıştı. Ancak savaş, ondan geriye ne bir çocukluk bırakmıştı ne de bir gelecek.
Ali, harabelerin arasında yürüdü; boş sokaklar, yıkılmış evler ve silinip giden izler ona geçmişin bir gölgesi gibi görünüyordu. Bir zamanlar ailesinin yaşadığı eve geldiğinde, o evi hala çocukluk günlerindeki gibi canlı hayal etti, sanki kapıdan annesi çıkacakmış gibi bir an bekledi. Sonra, cebindeki kırık oyuncağı çıkardı ve yavaşça yere bıraktı. Çocukken ona umut veren bu parça, şimdi geçmişine hüzünlü bir veda gibiydi.
Ali, köyde tek başına bir yaşam sürmeye devam etti; zamanla harabelere karıştı, bir efsaneye dönüştü. Yıllar sonra, köyde dolaşan çocuklar, harabelerin arasında yalnız başına dolaşan bir adamın hikayesini anlatmaya başladılar. Kimse onun kim olduğunu, nereden geldiğini bilmezdi; ancak anlatılanlara göre, o adam savaşta kaybettiği çocukluk ve arkadaşlarının anısını hala yaşatmak için oradaydı. Böylece Ali, köyün unutulmuş bir gölgesi, bir yarım kalmış hikaye olarak sonsuza dek köyde varlığını sürdürdü.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.