- 27 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DAHA DUYGULARINI AŞKTAN TANIDIĞINI UNUTMUŞ İNSAN PORTRE...
"Yokuş aşağı zaman akıyordu birden. Eski ıslanmış giysileriyle zamanın soğukluğuyla bir ve yapayalnız uçuşan gölgeler esiri insanlardık bir zaman. Aşığı sokaktan bağlanmıştı aşk üçgeni. Gecenin sayısız mısralarına dokunan o el hala belirsizdi. Sokaktan kaçarcasına ve yüreğinden saklanan o eskiye dair şey neydi? Zamana bırakmak yetmiyordu. İnsan yaşadığını toplumdan soyutlamak öyle kolay olamazdı. Yaşadığından ıraktı ! Öksüz doğmuş bebek sancıları ve ilk adımları attığı yaşam denilen vahşi çıkmaz , onu var olduğunu anlamlandıramadığı ama içinden olan ki tanımlanamaz o hisse , yüreğinin derinliklerine" ...
Aşk tanımsız bir kavramdı asıl. Çoğu dünyamız böylesini hiç yaşamamış olanlarla kaynayan nehirler benzerdi. Aşkı tanımlamak da öyle basit bir nesneyle örtüşmezdi.
Hayatın ağır yük rüzgarları ve ruhunun demirlenmiş sızı insanı böylesi ruhani en derin histen kopartabilir olmasıydı en vahşetten!
Akşam rüzgarları daha doğmamıştı günümüz insan denilen eskiden kopmuş nesle. Daha elinden tuttuğu gülün manasını anlayamazdı belki. Suçlu hissiyatıydı kalplerden demirlenen. Hayat savaşı ve dökülen onca mücadelenin yaralarından damlayan o acze, insanın yalnızlığında anlamlıydı.
Sokaktan gelirdi bazen aşkın çığlıkları! Zamandan kesişmez sayısız insan o ilk bakış ve gözlerden kaçamak manadan gelen utangaç heyecan ve de geceleri uyutmaz o dert tümceleri.
Hayat sığmaz olurdu her adımında. Yorgun sayısız kalp kırığı da yansırdı aşkın diyarına. Yaşamak olmalıydı asıl mesele. Ekmek davası ve sonu gelemez sayısız yıkım nasıl da insanı insanlaştırmadığını anlayamazdı?
Eski çağ insanları kadar ama onun medeni görünümle süslü , afili , güzel giyimli . Sayısı tam akıllarda kalmaz içlerde yaşanmış o tek kişilik ! Düşman diyarına sürgün yemiş suçlu hissi ve dayanmakta ,yalnızlığıyla aslından kurtulmayı arayan , kimsesiz sokaklardan gölgesiyle kaçışırcasına uzaklaşan .
Durumu anlatmak yetmiyordu ve yeniden doğan her güneş , sisli Sonbahar gün sabahına bu kaçıncı hançer saplanmıştı elbet.
İnsan duygularını daha tanımıyordu. Daha o eski çocukluğu , yaralı elleriyle tuttuğu gül tanesinden araya yıllar geçmişken. Günler değiştirmiyordu insan denilen hissiyatını yitirmekteki canlıyı. Korkuları çok ağırdı. Kelimelere dokunmak asıl en zor olanıydı. Duygularına sürüklenmek ve aniden o dalgalardan boğulur hislerine yenilmek. Yeni dayanakları olmayandı bu elbet.
Sayısız insan denemişken , daha yağmur ortasından yanından geçen o bir çift gözden unutmak kaçıncı seferdi derken? Şöyle bir anlamak da gerekli kuraldı. Toplum insanı , zamana yenilmişti. Yalnızdı! Duygularını anlatamazdı eskisi kadar. Duvarsallaşmış tek manalı bir yüz ve de derinliği olamayan bir ses tonu nasıl insanlara yaklaştırırdı.
Evet günümüz insanı için en ağırı o ismini unutamadıklarıydı!
Unutamazdı nasılsa.
Bir gölge gibi hapsetmişti maziler. Demir parmaklıkları kırmak öyle bir savaş dahi gelmez. Kaç gece batmıştı bu savaştan? Kaç rüya uykusuz uyanmıştı? Kaç isimsiz sevgili hayata adım atamadan sevdiğine küsmüştü?
İnsan duygularını mı unutmuştu? Buzdan , sabit bakışlı , konuşmaları asılsızlığı andırırdı.
Kurgusu manasız yeni dönem gençlik romanlarını andırırdı böylesiler. Edebiyat yaşamı da nasıl çarpılmıştı bu vurguna?
Şöyle gecenin şu saatine gözlerini her kapadığında içinde ıstırap olan kaç insan olmalıydı?
Dünya öyle bir zamandan geçmekte , öyle kasırgalar doğmaktaki yeryüzünde , insan da artık ilkel dünyasına geri döndüğünden habersizce!
Birkaç asır önce gelen romantik aşk akımları artık nesnelere dönüşmüş ,bayatlamış duygulara adeta kirlenmekte. Öyle bir dönüşüm başlamış ki insan ruhunun derinliklerine adeta yabancı bir cisim halinde , unutmuş neyi varsa!
Koşullar , aileden gelen zihne demirlenmiş duygu kırıntıları ,bilişsel yapılaşmanın işte günümüz eseri insan!
Sokak kedileri bence daha insancıldı. Onlar tabiat etkisiyle duygularını yaşam döngüsüyle var etmekle programlıydı. Ama dünyaları asla biz insanlar kadar karanlık olmamalıydı!
Şurada nesnel bir çözümlemeyle insanı ,ruhuyla bedeni ile 2 varlığın kesiştiği bir canlıyı tüm nöropsikolojik olarak çözümlemek , tüm gelişim aygıtlarıyla sükut halleriyle insanı unuttuğu o eski duygu denilen kavramlara ve bunlara eklenecek medeni yapının yeniden icadına açıkçası odaklanmış durumdayım.
Çünkü aşk , böylesi bir dünyanın en saf ,en temiz duygusu. Hatta ötesi. Bunlarla eklenmiş tüm kavramlar yani insan sevgiyle bağlantılı tüm medeni çatıyı oluşturur tüm toplum birey. Günümüz dünyası özellikle batı toplumları ,klasik edinmiş oldukları rasyonel akıl ile bunların çoğunu yaptıkları kıyımlarla zaten unutmuş oldukları açık. Medeni dünyanın bu sebeplerle şiir ,sanat ,felsefe gibi derin konulardan dışlanması işte insanı ,unutturulan insan olma özellikleriyle alakalı kendimce.
İnsan vahşi bir hayvan olmamalıydı! Güzel sözleri olan , karşı cinse dahi en ufak kırıcı yapının eski geri kalmış toplum benzeri vahşetleri olmayan , duygularını keşfeden ve keşfettiği bu duygularla yaşadığı topluma iyilik üretebilen .
Dahası işte insan denilen tüm vücutculaşmış o kavramın en derin şekliyle yeryüzü sahnesinde işletebilen bir mekanizma , aklın örgüsü tek canlı!
Bunun sonuçları çok mükemmeli aramak bence uzakta olmamalı. Aşkı ruhunda yaşamış tüm saflığıyla bir birey , toplum yaşamında , duygularının kaynağına bunları bozmadan ama tüm medeni eklenmiş unsurlarla , o zaman hayat böylesi kirlenmiş dünyaya ışık saçacağı zaten açıktır.
Bizler sevmiyoruz! Çevremizdekileri de sevdirmiyoruz! İyice yırtıcı canlı iç güdüleriyle duygularını aklından salt şekliyle silmiş bir vahşi mekanik canlıyız artık. Bunlar bilinen ama akıllı insanların bildiği gerçekler. Kaç kişi bir çiçeğe dokunurken onu kopartmak yerine güzel sözlerle sevebilmiş? Aynı bebeği, çocukları , saf duyguların esası aşkı?
Karanlık portre çizmek istemek gibi bir niyetimde yok aslında. Tüm yaşadığım , gördüğüm dünyayı bir öz fırtına ile kelimelere ,onları uyuşmuş hayattan uzak yaşamlarından bir resmi göstermekte sizlere!
İnsan dünyası evcilleşmez bir halde. Dünya kaos halleriyle her saniye yine bir insanın ölümüyle kirlenmekte.
Sebeplerinden az biraz açıkladım. Şimdi insanı öz şekliyle vahşi dünyasından yeniden duygu medeniyetine doğru yeniden şekil vermek hepimizin ellerinde. Bunun ilk adımı işte aşk ile yani sizleri bağlayan temiz duygu sellerinin en hislisine dokunmak , sadece bundan da değil tabiat aşkı, insan aşkı, toplum aşkıyla tam mertebe sulamak ve gelişmesine engel ne varsa ortadan kaldırmak!
Mutsuz bir dünyadan yaşıyoruz. Kısıtlı bir süremiz var yaşam ikileminde.
İnsan , yaşadığı dünyaya aitliğinden ilk önce kendi dünyasına adım atmalı. Aşkı, sevgiyi ne varsa hiç bozmadan yaşadığını anlamalı. Duygularına gem vurmamalı.
Asla...
27/10/2024
SAAT:15.12
YAZAR:YILMAZ SÜSLÜ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.