- 117 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Hayatı Duraklatıp Şükretmenin Gücünü Keşfetmek
Hayat bazen öyle hızlı geçiyor ki etrafımızdaki güzellikleri fark etmeden günü sonlandırıyoruz. Size de tanıdık geliyor mu? Geçenlerde yoğun bir iş gününün ardından eve geldim, elime çayımı alıp pencerenin kenarına oturdum. Sokaktan gelen çocuk sesleriyle doldu odam; kahkahalar, heyecan dolu bağırışlar... O an, küçücük şeylerin bile nasıl içimizi ısıttığını fark ettim. Yorgun bir yüz ifadesiyle balkona çıkan komşumu gördüm; yüzünde tatlı bir tebessüm vardı ama gözlerinde yorgunluğun izleri duruyordu. “Nasılsın?” diye sordum. Hafifçe gülümsedi, “Yorulduk ama şükür, işimiz var,” dedi. Düşündüm… Çoğumuzun dert yandığı bu yorgunluk, aslında başka birinin gözünde nasıl da kıymetli bir nimet olabiliyor. Bu yorgunluk, bir çatı altında sevdiklerine güvenle bakabilmenin, bir düzen kurabilmenin göstergesi değil mi?
Bir başka gün, dostlarla eski anılarımızı yâd ettik. O çocukluk günlerini, neşeli ve belki de o an önemsemediğimiz küçük olayları yeniden konuşmak… Bir kahkaha tufanına dönüştü sohbetimiz. O an fark ettim ki, paylaşılan o küçük anlar, yıllar sonra bile içimizi nasıl da sıcacık yapıyor. Birbirimize yaslanıp, samimi birer dost olmanın kıymetini bazen yaşamın tam içinde değil, ancak hatırladıkça anlıyoruz. Peki siz, en son ne zaman bir dostunuza sarılıp eski günleri yâd ettiniz? Küçük ama anlam dolu anılar biriktirebiliyor muyuz?
Ev dediğimiz yer… Belki bazıları için dar, bazıları içinse fazla mütevazı. Fakat geçenlerde sokakta karşılaştığım yaşlı bir amca, kalın giysiler içinde titriyordu. O an, sığınabileceğim bir evimin olmasının, dört duvar arasında güvenle oturmanın ne kadar büyük bir lütuf olduğunu derinden hissettim. Bazılarımız için sıradan, küçük bir çatı; sokakta olan biri için belki de bir hayat kurtarıcı. Kışın soğuğunda üşüyen birini görünce, evimizin kıymetini daha da anlıyor insan. Peki siz de evinize girdiğinizde o sıcacık hissi duyuyor musunuz?
Geçenlerde basit bir sağlık kontrolüne gittim. Hastanede beklerken, karşı koltukta kanser tedavisi gören genç bir kadın oturuyordu. Birkaç kelimeyle başladık sohbete, ama gözlerine bakarken içindeki yaşama sevincini, o güçlü iradesini görebiliyordum. Biz küçük ağrılardan yakınırken o genç kadın, hayatın belirsizliklerine inatla tutunuyordu. O an, sıradan sandığımız sağlığımızın bile ne kadar değerli olduğunu bir kez daha fark ettim. Sağlığımızı bazen kanıksıyoruz, değil mi? Ama onun kıymetini bilen, onun uğruna mücadele veren insanlar var.
Ve en basit gibi görünen ama belki de en kıymetli olan: huzur içinde uyuyabilmek. Dünya haberlerinde savaş haberleri, çatışmalar duyuyoruz, bir an üzülüyoruz belki ama sonra unutuyoruz. Oysa dünyanın bir ucunda, her gece korkuyla uyuyan insanlar var. Biz ise huzurla yatağımıza girip, güvenle yeni bir güne uyanıyoruz. Ne büyük bir lütuf, değil mi? Güven içinde, huzurla yaşamak, çoğu insanın özlem duyduğu, bazılarının hayalini bile kuramadığı bir lüks. Barış içinde yaşamanın değerini fark etmeden hayat geçiyor mu, diye kendime sormadan edemiyorum.
Düşünüyorum da, sahip olduklarımızın kıymetini anlamak için illa bir şeyleri kaybetmemiz gerekmiyor. Belki her sabah uyandığımızda, gözlerimizi açtığımızda küçük bir teşekkürle güne başlayarak minnet duymak… Kendimize sormamız gereken soru şu: "Elimizde olanlara gerçekten ne kadar değer veriyoruz?" Belki basit bir tebessüm, belki içten bir teşekkürle hayatı daha anlamlı kılabiliriz. Günlük koşturmacaya kapılmadan, elimizdeki güzellikleri görebilmeyi öğrenebiliriz. Çünkü yarının bize ne getireceğini kimse bilmiyor.
Aile Danışmanı
Selda İyiekmekci (Erdoğan)
YORUMLAR
Şükretmek...
Bu konuda bir anımı paylaşayım.
İnternetten satış yapan bir hanım, örgü bebek kıyafetleri paylaşıyordu. Biz de irtibata geçtik, torun için sipariş verdik. Elinde çok iş olduğunu, Aralık ortalarında gönderebileceğini yazdı. Aralık ortaları geldi, "Cenazemiz sebebiyle Ocakta göndereceğiz," dedi. Baş sağlığı diledik. Ocak ayı çıkıyor, hatırlattık... Evlerinde korona olduğunu söyledi. Geçmiş olsun dedik. Mart ayı ortalarında ancak gönderdi. Fakat en yavaş kargoyu seçmiş. Bir gün, iki gün derken, "çarşamba günü geldi geldi. Aksi taktirde siparişimi iptal edersiniz" dedim. Çarşamba günü de gelmedi. "Eğer almayacaksanız başka bir müşterime göndereyim," dedi. "Buyrun gönderin," dedim. Hemen o gün Giresun'dan bir müşterisine yönlendirmiş.
Sonra bana sitem dolu bir mesaj yazmış. O kadar işleri arasında biraz gecikme olmuş ta. Bana hakkının helal etmeyecekmiş.
"Bende ne hakkınız var ki helal edeceksiniz. Aralık ayında diye verdiğiniz sözü mart ayında teslim edemediniz. Bu bir bebek için kış giysisisydi. Mart geçtikten sonra ne yapayım onu. Çocuk büyür, gelecek yıl kullanamayız.
Ayrıca sizin gibi işlerinin çokluna şükredecek yerde yakınan biriyle de ilk defa muhatap oluyorum," dedim.
Bilmem haksız mıyım...
Paylaşım için teşekkürler Kızım...
İYİEKMEKÇİ
Böyle bir anıyı benimle ve okuyucularla paylaştığınız için çok teşekkür ederim. Şükretmenin, hayatın içinde karşılaştığımız zorluklar ve aksilikler karşısında bile ne kadar değerli olduğunu bir kez daha hatırlattınız. Sizin gibi tecrübeli ve hayatı farklı yönleriyle yaşamış birinin böyle içten bir bakış açısı sunması gerçekten kıymetli. Haksız mıyım diye sormuşsunuz; ancak burada görüyorum ki asıl mesele, karşılıklı anlayış ve saygının eksik olması.
Siz de haklısınız, belki zamanında verilen sözlerin tutulması beklenirdi ama bazen hayat bizleri farklı yerlere savuruyor. O hanımın da bir şekilde hayatın akışına kapıldığı açık ama ne olursa olsun, sabır ve anlayışla karşılıklı güzel bir çözüm bulunabilirdi.
Bu tür deneyimler, şükretmeyi ve sabretmeyi daha da anlamlandırıyor. Olan bitene rağmen olgun duruşunuz ve empatiniz için ayrıca teşekkür ederim. İyi ki varsınız, sevgi ve saygılarımla.