- 238 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
MUHAFAZAKARDAN SANATÇI OLMAZ
Sanatın altında yatan birincil neden varoluşçuluktur...
Varoluşculuğun altında yatan bilinç ise, insanın kendini arayışı, sorgulayışı ve buluşudur...
-Üretmek ise, varoluşculuğun en olmazsa olmazıdır.
İşte bu yüzden yine diyorum ki; önüne konulan her şeyi aynen yiyen ve konulmadığı taktirde ’aynı şeyin, olduğu gibi’ konulması için her uyumu gösteren birinden sanatçı diye söz edilemez!
Muhafazakardan sanatçı olmaz!
Taklitçiden sanatçı olmaz!
Satış kaygısı yaşayanlardan sanatçı olmaz!
Sanatçı hazırdakini elinde tutmak için kırk takla atan kişi değil,
Varolonı değiştiren, geliştiren ve yeni bir kimliğe bürüyen kişidir...
Özlem SABA
www.ozlemsaba.com
YORUMLAR
Enteresan bir yazınız olmuş Özlem SABA hanımefendi
Öncelikle zat-ı alinizin '''SANATÇI''' kelimesinden ne anladığını öğrensek
Sonrasında ise yazınızı irdelesek derim
Son iki satırınızla izah etmiş gibisiniz ama hiç yeterli değil ki
Neyse
Gönlünüzce olsun her şey
Özlem_SABA
Özlem_SABA
Varoluşçu edebi metinler, eleştirel bakış açısının kazanılmasını sağlar. Aynı zamanda bireyin toplum içindeki değerine vurgu yaparak bütünleştirici işlevlere sahiptir. Ancak mananın giderek yitirildiği oldukça karamsar ruh hallerini artırarak bireyin hem kendine hem de topluma yabancılaşmasına sebeiyet verebilir.
Müslümanların (bu metin bazında muhafazakarların) tekrar İslam’ın kendisiyle buluşabilmeleri için belki de varoluşsal bir karar vermeleri gerekir. Bu varoluşsal bir özeleştiri yapılarak sağlanabilir. Tüm statükolardan kökten bir kopuş buna cesaret etmekle olanaklıdır.
Hiç ayranım ekşi diyen bugüne kadar şahsen görmedim. Bu yüzden her şiir kaleme alan kendini şair, her önüne gelen de kendini sanatçı olarak görür.
Özlem_SABA
sanatın özünde varoluşun keşfi vardır, bunu inkar edemeyiz. lakin varoluşçuluk sadece bir meydan okumadır, onun tek başına var olması sanatçıyı tanımlamaz. varoluşu sorgulamak, yeni bir form bulmak, evet, sanatın kalbindedir; ama muhafazakarlık, özü itibariyle bir değerler bütünü üzerine inşa edilmişse, neden bu değerler yeni bir formda sanatın kaynağı olmasın? tarihe iz bırakmış büyük muhafazakar sanatçılar ve mimarlar, yeni formlar yaratmışlar, ama köklerinden de kopmamışlardır.
bakınız, mimar sinan. onun eserleri salt bir taklit mi, yoksa geçmişten gelen birikimi, estetik ve teknik beceriyle yeni bir boyuta taşımak mı? sinan, osmanlı’nın mimarisinde devrim yaratmış, geleneksel unsurları yeniden yoğurmuş ve kendi üslubunu ortaya koymuştur. selimiye, süleymaniye, edirnekapı’daki mihrimah sultan camii… bunlar sadece bir muhafazakarlığın ürünleri değil, aynı zamanda muhafazakarlıkla devrimi bir araya getiren bir dahinin eserleridir. onun mimarisinde taklit yoktur; köklerden beslenen, ama yeni formlar üreten bir yaratıcılık vardır. mimar sinan’ın eserlerinde sadece estetik değil, varoluşun derin anlamları da yatmaktadır. onun binaları birer mekan değil, birer düşüncenin taşla ifadesidir.
peki, edebiyatta? ahmet hamdi tanpınar, batı’nın modern edebi formlarını benimsemiş olmasına rağmen, muhafazakar bir ruhla geçmişin değerlerini hep yanında taşımıştır. o, modernleşme ile geleneğin çatışmasında bir denge kurmaya çalışmış ve bu gerilimden büyük eserler çıkarmıştır. “huzur” romanı, geçmişin ve geleceğin bu derin arayışını anlatan bir şaheserdir. tanpınar, muhafazakar bir düşünceyle gelenekten kopmamakla beraber, onu yeni bir kimliğe büründürmeyi başarmış bir sanatçıdır.
necip fazıl kısakürek de bir başka örnek. evet, onun fikirleri muhafazakar bir çizgi izler, ama sanatı asla donuk ya da taklitçi değildir. kendi varoluşunu, inançlarını, dünyayı sorgulama biçimini şiirlerine öylesine derinlemesine yansıtmıştır ki, varoluşçuluğun o içsel sorgulamasını iliklerine kadar hissettirir. necip fazıl’ın şiirlerinde hayatın anlamına dair derin bir arayış ve içsel bir devrim vardır.
şimdi soralım: taklitçi mi bunlar, yoksa kendi köklerinden yeni bir ağaç filizlendiren yaratıcılar mı? sanat, sadece gelenekleri yıkmak değildir. bazen o gelenekler üzerine yeni bir dünya kurmaktır. ve muhafazakar sanatçılar, işte bu dengede ustalıkla yürümeyi başaranlardır. o yüzden, muhafazakarlığın sanatçıyla buluştuğu noktada, köklerden gelen yeni bir form yaratılabilir. yeter ki bu muhafazakarlık, kendi içinde devrimsel bir üretkenliği taşısın.