2
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
204
Okunma
Çocukluk, hayatımızın en kıymetli ve en kırılgan dönemlerinden biridir. Bu süreç, yalnızca fiziksel gelişimle değil, duygusal ve sosyal gelişimle de doğrudan bağlantılıdır. Ebeveynlerin sağladığı sevgi, destek ve anlayış, çocukların sağlıklı bir şekilde büyümesinin temel taşlarıdır. Ancak, ebeveynlerin kendi aralarındaki çatışmalar ve geçmişte yaşadıkları travmalar, çocuklarına yeterince sevgi sunamamalarına neden olabilir. Kendi hikayemi paylaşırken, bu zorlukların benim üzerimde bıraktığı derin izleri ve ebeveynlerin sevgisinin önemini vurgulamak istiyorum.
Büyüdüğüm şehir, modern yaşamın karmaşası içinde renkli ve canlı bir hayat sunuyordu. Ancak arka planda hissettiğim derin boşluk, kalbimi sarmıştı. Her gün, şehirdeki parkları keşfederken yaşadığım heyecan, içimdeki hüznü hafifletmiyordu. Anne ve babam, ben henüz küçükken ayrıldılar ve bu ayrılık, ruhumda büyük bir boşluk yarattı. Evin içindeki her şeyin düzenli görünmesine rağmen, içimdeki o eksiklik, ruhumu kemiriyordu. Şehirdeki kalabalıkların içinde kendimi yalnız hissetmek, içsel bir çatışmaya neden oluyordu.
Üvey annem, zamanla artan bir şiddetle karşıma çıkmaya başladı. O anlar, zihnimde donmuş anılar gibi canlanıyor. Bir gün, odada resim yaparken içeri girmesiyle sarsıldım. Yüzündeki öfke, kalbimin hızla çarpmasına sebep oldu. "Bu kadar dikkatsiz olamazsın!" diye bağırarak, beni odanın köşesine fırlatıp gitti. Duvardaki resimlerin üzerindeki renkler, o an yaşadığım korkuyu daha da derinleştirdi. O an, yalnızca bedensel bir zarar değil, ruhumda açılan yaralarla da karşı karşıya kaldım. Kendi duygularımı ifade etmeye çalıştığımda, ya küçümseniyor ya da görmezden geliniyordum.
Bir gün, okuldan dönerken resim dersimde yaptığım tabloyu eve götürmeye karar verdim. O tablo, içsel dünyamın bir yansımasıydı; içindeki renkler, neşe arayışımın bir ifadesiydi. Ama üvey annem, sadece "Bu çok çirkin," dediğinde, içimdeki boşluğun derinleştiğini hissettim. Kalbim, adeta parçalanmış gibiydi. O an, yalnızca bir tablo değil, kendimle olan bağımın da kopuşuydu. Her fırça darbesinde, içimdeki hayal gücünü ve sevgiyi arıyordum; ama karşılaştığım soğuk tepki, beni daha derin bir yalnızlığa itti.
Gençliğime adım attıkça, arkadaşlarımla olan ilişkilerim, bana gerçek sevginin ne demek olduğunu öğretmeye başladı. Bir yaz akşamı, arkadaşlarımla şehir parkında otururken biri, “Senin gibi biriyle arkadaş olmaktan mutluyum,” dedi. O an, dostluğun ve sevginin sıcaklığını hissettim; ama evdeki durum hâlâ aynıydı. İçimde bir hesaplaşma yaşadım; üvey annemin bana uyguladığı duygusal mesafeyi aşmak istiyordum. “Ben de bir zamanlar çocuktum,” diye düşündüm. İçimdeki ses, bana kendi içimdeki sevgiyi bulmam gerektiğini hatırlatıyordu. Ama geçmişin karanlık gölgeleri, üzerimdeki ağırlığı azaltmak yerine daha da derinleşiyordu. Yıllar geçtikçe, arkadaşlarımın aile yapılarındaki sıcaklık, benim evimde hissettiğim boşluğu daha da belirgin hale getiriyordu. Onların aileleri koşulsuz bir sevgiyle doluyken, ben daha fazla yalnızlık hissediyordum.
Gençliğimin başında, hayatımda bir değişim yaratmaya karar verdim. Kendi deneyimlerimden yola çıkarak, çocukluğumda eksik kalan sevgi ve şefkati çevresindekilere sunmaya başladım. Üvey annemin sevgisiz tutumuna rağmen, arkadaşlarıma ve gelecekteki çocuklarıma karşı sevecen ve anlayışlı olmaya özen gösterdim. İçimdeki karanlığı bastırarak, sevgiyle yaklaşmanın gücünü öğrendim. Bir yaz, arkadaşlarım için küçük sürprizler hazırladım; onlara el yapımı kartlar yazdım. Onların sevinci, içimdeki karanlığın bir nebze olsun hafiflemesini sağladı. O an, geçmişin ağır yüklerinin biraz daha hafiflediğini hissettim. Birine dokunmanın, birinin kalbinde sıcak bir yer açmanın verdiği mutluluğu deneyimlemek, içimdeki sevgiye olan inancımı tazeledi.
Geçmişte yaşadığım travmalar, beni derinden etkilemişti. Ailemin ayrılması ve üvey annemin şiddeti, ruhumda derin yaralar açmıştı. O dönemde hissettiğim yalnızlık ve çaresizlik, karakterimi şekillendirdi. Ancak, içimdeki iyiliği bulmak için savaşmaya karar verdim. Kendim için bir ışık bulmak ve başkalarına ışık olmak istiyordum. Bir gün, bir yaz tatilinde, yaşadığım zorlukları yazıya dökme kararı aldım. Kalemi elime aldığımda, sanki içimdeki sesleri duymaya başladım. Yaşadıklarımı kağıda dökerek, bir nehir gibi akıp giden duygularımın beni hafiflettiğini hissettim. O yaz, karanlık anılarımı geride bırakmaya çalışarak geçirdiğim bir dönüm noktası oldu. Yazdıklarım, sadece anılarımın bir kaydı değil, aynı zamanda iyileşme sürecimin bir parçasıydı. Kalemimle çizdiğim kelimeler, geçmişimle barışmamı sağladı.
Zamanla, çevremdeki insanlara ilham kaynağı olmaya başladım. Sevgi dolu yaklaşımım, arkadaşlarım ve daha sonra kendi çocuklarım üzerinde derin bir etki yarattı. Kendi çocuklarım, onlardan gördükleri sevgi ve anlayışla büyüdüler. Onlara ilk adımlarını atarken cesaret vermek, ilk kelimelerini söylerken destek olmak için yanlarındaydım. Her gün, onlarla geçirdiğim zamanın kıymetini bilerek, sevgi dolu bir ortam yaratmaya çalıştım. Geçmişte yaşadığım travmaları bir kenara bırakarak, onların sağlıklı ve mutlu bireyler olarak yetişmeleri için elimden geleni yaptım. Ebeveynliği, yalnızca çocuklarıma rehberlik etmek değil, aynı zamanda kendi geçmişimi aşarak onlara sevgi aşılamak olarak gördüm.
Her akşam, uyumadan önce onlarla yaşadığımız küçük anıları paylaşarak, onlara kendi hikayemin bir parçasını sunmayı tercih ettim. Bu anlar, geçmişimin gölgelerini aydınlatmak için bir fırsat sundu. Bir akşam, çocuğum “Anne, seni çok seviyorum, senin gibi bir anneye sahip olmak harika!” dediğinde, kalbimde sıcak bir duyguyla dolup taştım. O an, geçmişte yaşadığım tüm acıların, bugünkü sevginin bir parçası olduğunu anladım.
Çocuklarıma hayatta karşılaşabilecekleri zorluklar karşısında nasıl güçlü durabileceklerini, kalplerinde taşıdıkları sevgi ve şefkatin onları nasıl yönlendirebileceğini öğretmek istiyorum. Her zaman onlara, yaşadıkları her duygunun geçerli olduğunu anlatıyorum. Bir gün, küçük oğlum, “Anne, beni seviyor musun?” diye sorduğunda, onu kollarıma aldım ve “Her zaman, her koşulda seni seviyorum” dedim. Onun bu basit sorusu, içimdeki derin bağlılığın bir yansımasıydı.
Bu hikaye, geçmişte yaşanan olumsuzlukların gelecekteki ebeveynlik deneyimimizi etkileyebileceğini gösteriyor. Ama sevgi ve şefkatle dolu bir dünya yaratma isteği, her bireyin elindedir. Çocuklarımıza canavar olmaktansa, onlara sevgi aşılamak en büyük hediyedir. Her bireyin içindeki sevgi ve merhameti bulması, hem kendileri hem de gelecek nesiller için bir umut ışığı olacaktır. Geçmişte yaşadığım her acı, bugünkü sevginin bir parçasına dönüşmüştü.
Selda İyiekmekci (Erdoğan)
Aile Danışmanı