- 135 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
Toplumsal yaralarımız
Bir hamza
Bundan üç ay önceydi. Temmuzun tam ortası. Sıcaklık kırk derece. Betonun üstüne yumurta koysan on dakkada pişer
Yaşadığım bölgede düğünler pazar günleri yapılır. Ve aynı saate üç tane düğün.üçüne de davetliydim. Takı muhabbetine girmiyorum.
Gayet mütevazi, dikkat çekmeyen bayramlıklarımı giyinip çıktım. Bir düğün salonu yürüme mesafesindeydi. Önce ona gidecektim. Tam dış kapıdan çıkarken, on metre yakınımda bir genç komşumun oturduğunu gördüm. Adı hamza. Otuz otuzbeş yaşlarında. Hiç muhabbetim yoktu. Kibirimden değil ( kibir, kizb ve ucubtan ALLAHA sığınırım) zamanı kokuttuğumuzdan. Manevi değerlerimizi yok ettiğimizden.
Selam verip geçtim. Elli metre uzaklaşmıştım ki, selamımı almadığını fark ettim. Zira kafasını öne eğmiş sigarasını tüttürütordu. Yanına geri döndüm. Kafasını kaldırıp baktı. Ağlıyordu. Ne var, ne oldu diye sordum ama bir şey yok deyip geçiştirdi.
Kendi ilkelerime göre başkasının özellerini karıştırmak etik değildi. Ben biraz yürüdükten sonra bir otomobil durdu. Sorunca düğüne gideceğimi söyledim. Hasılı üç düğünü de gezindikten sonra arkadaşım beni eve bıraktı. Söz kunusu hamza.
Benim evime gelmiş ve suphi amca benim problemi mi çözsün demiş. Eşim bana anlattı.
Hamzanın eşi hamzayı evde kovmuş. Eşimi ve ev sahibimin eşini hamzanın evine gönderdim. Hanımından etraflıca sebeplerini öğrenmelerini istedim. Bizim eve gelmişler.
Zor olsa da ben haremlik selamlık geleneğini yaşatmaya çalışıyorum. Birinci derecede akrabalarım dışında. Hanım hanıma konuşmuşlar. Ben odamda çıkmadım.
Bizim hamza esrar müptelasıymış. İş güç yapamaz olmuş. Eşi çare bulamayınca kapı dışarı etmiş. Bir gün sonra tekrar bana geldi ve yeniden konuştuk. Bir yerde düşüp dizi yarılmış. Şehir içi dolmuşa binip hastaneye gitmek için eşine yalvararak on lira para istemiş. Eşi o on lirayı vermemiş.
Çocuklarını toplayıp babasının evine gitmiş.
İki tanesi ikiz, dört çocuk. Küçücük
Hamza bir alt katımda, yarım bodrum bir dairede oturuyordu. Eşini ve çocuklarını tanımazdım. Görmemiştım.tanısaydım gitmesine engel olabilirdim.
Aradan bir ay geçti. Hamza tekrar yanıma geldi. Ağlıyordu. Şimdi yazarken bile içim acıyor. Amca dedi, ben eşimi çok seviyorum ona ve çocukların yokluğuna dayanamıyorum. Dilim döndüğünce. Hiç aralıksız iki saat konuştum. Ortada kur an gibi bir hakikat varken diye. Esrarla ailesi arasında bir tercih yapmasını söyledim ve tedavi yollarını gösterdim. İkna etmiştim. Eşimi ve evsahibinin eşini, hamzanın eşine ricacı olarak gönderdim. Hamzayı eve alsın diye
Nuh deyip peygamber demeyen cinsten. İkna edilememiş. Babama gidin, o kabul ederse ben de kabul ederim, yoksa yok demiş. Babasına gitmem söylendi. Bana düşen aralarını düzeltip, hamzayı tedavi ettirmekti.
Sonuna kadar bu işi götürmeliydim. Ticarî bir taksi tutup yola kuyuyduk.
Hamzanın kayın babası, bir yuvanın dağılma eşiğine geldiğinin farkındaydı.
Bir yandan bize acımasız yüzünü göstermeye çalışırken diğer yanda torunlarına bakarken dolu dolu gözlerini gizleyemiyordu.
Uzun konuşmalardan sonra bana güvendiğini ve bana bıraktığını söyledi.
Hamzanın eşi hamzayı eve kabul etmişti.
Sadece iki hafta sürdü.
Hamzanın eşi, kendisine ait olan eşyalarını alıp babasının evine gitmiş, hamza da geri kalanını alıp o da babasının evine.
İki tanesi ikiz dört tane küçücük çocuk ve yaşadıkları müddetçe onutamayacakları anne ve babalar.
Sadece bir tane hamza mı?
Şimdi sormak gerekiyor. Öldürülen kadınlar.
Hunharca katledilen küçük çocuklar
Cinnet sonucu bütün ailesini yok eden babalar.
Dolup dolup taşan cezaevleri.
Bu gün ceza evlerindeki nüfus üniversitelerdeki öğrencilerin nüfüfusuyla eşitlenmiş durumdadır.
Mahkemelerimiz, mesailerinin %80 i ni bu konuya ayırmaktadır.
Kendi halkım için, eğer rahat uyuyorsam ALLAH benim belâmı versin.
Duyarsız yürekler ıslah et RABBİM
Ülkemi ve halkımı bu cendereden kurtar RABBİM.
Duamın devavamını sizlere bırakarak, okuyan bütün kardeşlerimi saygıyla selamlıyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.