- 71 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TAKIM ELBİSE
Otobüs, sabahın erken saatlerinde yolda ilerliyordu. Bir an neler olacağını düşünüyordum. Karşıdan geçen sıradağlar gözümün önünden kayıyordu. Aklımda sadece okuyacağım okul vardı. Acaba arkadaşlarım nasıl olacak? Köydeki gibi onlarla oyun oynayabilecek miydim? Bu düşüncelerle giderken birden ellerim aklıma geldi. Ellerimi açtım, hem içini hem dışını inceledim. Çalışmaktan avuç içlerim nasırlaşmış, güneşten kararmıştı. Ellerim sertleşmişti. Bu sırada muavinin sesiyle irkildim: "Ücretleri hazırlayalım," diyerek koridordan ilerliyordu. Babam, hazırladığı parayı düzeltti ve "İki kişi," dedi.
Muavin babamı tanıyordu: " Hayırlı yolculuklar Ali abi nereye böyle?"
Babam gururlu bir şekilde arkasına yaslanarak, "Oğlan Sivas’ı kazandı, onun okul alışverişini yapacağım," dedi.
Muavin, "Oo, maşallah! Hangi okulu okuyacak, büyüyünce ne olacak?" diye sordu.
Babam, "Orası daha belli değil, hele bir okulunu okusun da," dedikten sonra muavin, "İyi, hayırlı olsun. Allah zihin açıklığı versin," diyerek diğer yolculardan uzanan paraları toplayarak ilerledi.
Benim aklımda en çok alacağımız takım elbise vardı. Bir gün önce köyden bir arkadaşım babasıyla şehre gitmiş, takım elbise almıştı. Elbiseyi giyip köy meydanında bir tur atmıştı. Takım elbisesi çok güzeldi. Adını daha sonra öğrenmiştim, kruvaze takım... Ceketin ön tarafında bir sürü düğme vardı. Düğmeleri açıp kapatarak, "Bak, burasını kapatınca böyle oluyor, burasını kapatınca şöyle oluyor," diye hava atıyordu. İnşallah benim de aynısından olur diyerek yola devam ediyordum.
Babamın yüzündeki gururu görmek içimi ısıttı, ama aklım hep kruvaze takım elbisedeydi. Onun düğmelerine dokunmayı, arkadaşlarım gibi caka satmayı hayal ediyordum.
Babam akşam evde hazırladığımız listeyi çıkardı ve bana dönerek okumaya başladı: "Ayakkabı, eşofman takımı, takım elbise..."
Pazartesi bizim ilçenin pazarıydı. Otobüsten inince doğruca pazara gittik. Pazarda satılan ayakkabılardan ayağıma uygun bir iskarpin aldık. Daha sonra bir eşofman aldık. Son olarak, takım elbiseyi almak için bir mağazaya gittik. Mağazanın içine adım atar atmaz burnuma yeni kumaşların, deri ayakkabıların keskin kokusu çarptı. Tezgahların üstünde sıralanan takım elbiseler adeta bir ordu gibi dizilmişti. Mağaza çok güzel ve temizdi. Bir tezgahtar yanımıza yaklaştı: "Buyurun, nasıl yardımcı olabilirim?"
Babam, "Çocuğa bir takım elbise alacağız," dedi.
Tezgahtar, "Her türlü takım elbisemiz var, buyurun, aşağı kata inelim," diyerek merdivenlerden aşağı indi. Aşağıya indiğimizde her taraf takım elbiselerle doluydu. Tezgahtar babama, "Çocuk kaç beden giyiyor?" diye sordu.
Babam, "Bilmiyorum, ilk defa takım elbise alacağız," dedi.
Tezgahtar bana bakarak, "Kırk beden tam olur," dedi ve bir takım elbise getirdi. Aman Allah’ım, işte arkadaşımınkiyle aynıydı! Ceketi giydim ve aynanın karşısına geçtim. Çok yakışmıştı, gri renkli kruvaze ceket, önündeki düğmeleriyle çok güzel görünüyordu.
Babam, "Fiyatı ne kadar?" diye sordu.
Tezgahtar, "Bu takım elbise en çok sattığımız üründür, yeni sezondur. Fiyatı on dört bin liradır," dedi.
Babam, "Çok hoş ama fiyatı neden bu kadar pahalı?" diye sorunca, tezgahtar, "Amca, size daha uygun bir ürün vereyim. Geçen sezondan kaldı, kalite olarak emin olun bundan daha kaliteli elimizde bir tane kaldı o da kırk beden. İsterseniz onu alın, sadece on bin liraya vereceğiz," dedi.
Babamın karar anında nefesimi tuttum. Kalbim hızla çarpıyor, kruvaze takımı alabilme umuduyla gözlerim babamın dudaklarına kilitlenmişti. Ama o, başka bir takım için başını salladığında içimdeki tüm heyecan bir anda yok oldu.
Babam, "O zaman onu getirin, bir bakalım," dedi.
Tezgahtar, gri renkli, yine kırk beden başka bir takım elbise getirdi. Bu elbisenin de ceketini giydim. Diğer takım kadar kaliteliydi belki, ama yeni sezon ürünü olmadığından fiyatı on bin liraydı. Babam fiyatını beğenmiş olacak ki, "Bunu alalım, deneyelim," dedi. Denedik, fakat benim aklım hep diğer takımdaydı. Babam, takım elbiseyi inceledikten sonra, "Nasıl, beğendin mi bunu?" diye sorunca bir şey diyemedim. O an, hayallerimin kırıldığını hissettim.
Babam takım elbiseyi beğenmiş olacak ki, "Tamam, bunu alalım," dedi ve takım elbiseyi aldık. O an, hayallerimin kırıldığını hissettim. Ama babamın memnuniyetini görmek, içimdeki hayal kırıklığını bastırmaya yetiyordu. Beni düşündüğünü biliyordum; belki de o takım elbisenin benim için daha iyi olduğunu anlamıştı.
Köye dönerken hep aklımda o kruvaze takım elbise kalmıştı. Okullar açılınca sınıf arkadaşlarımın birçoğu, benim beğendiğim ama alamadığımız o yeni sezon takım elbiseyi giymişti. İlk günlerde onlara bakıp iç geçirdim. Aradan birkaç ay geçince onların takım elbiseleri tiftiklendi, kabardı. Benim takım elbisem ise hala yeni gibiydi. Arkadaşlarım hep benim takım elbiseye gıpta ile bakar hale gelmişti. Hatta okula bir fotoğrafçı gelmişti. Birçok arkadaşım benim ceketimi giyinerek vesikalık fotoğraf çektirmişti. O zaman çok gururlanmıştım, iyi ki bu takım elbiseyi almışım. Günler geçtikçe, yeni sezon takım elbiselerin eskiyip tiftiklenmesi beni rahatlattı. O an fark ettim ki, en değerli şey görünüş değil, kalitedir. Benim takım elbisem, babamın seçimi, sadece bir kıyafet değil, bir gurur nişanıydı. İlk takım elbisemi o günden sonra severek giydim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.