- 228 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
PİNOKYO...
’’Başlamıştım ama. Kanımın ötesinde, ayrıldık. Gittin, son olarak. Yalnızım şimdi. Karanlık, kansız. Kimseler gelmesin yanıma. İçten sevinç taklidi ile selâmlaşmaya mecbur olmayalım. Yürüyeyim.
İçime, birden öyle geldi ki, hayatım, sonuna kadar, bir yolun, bir şehir yolunun taş kenarında önüne dizilen bir sonsuz sıra eş ve kuru, tok adım sesinden ibaret olacak. Sonra uzaklardan, şehrin dalgalarca koparılan ışıkları. Her şeyin ölüme doğuşu, yeniden ölümle.’’(Alıntı)
Düşlerime gir: ötelendiğim değilsin ama hissizleştiğim. Zemherilerde saklı nefesin nefesime uzak bense kırlangıç kanatlarında göğün vücuduma sürülesi yapıştırıcı mahiyetinde hüzün.
Dudaklarımın kıvrımında saklı hasret bazen göçüyorum kendimden bazense garipsiyorum.
Sabahın ilk ışıklarına yenik düşen gecenin ikliminde serili bir düşten ötesi değilim.
Darağacında saklı benim tokalarım ve gülüşüm: saçlarımdaki dalgalarda kıvranıyor kelebekler.
Bazen nutkum tutuluyor.
Bazense içime dokunuyor.
Harabe ve vasat evlerin önünden geçiyorum sonra şehrin parmaklıklarına tırmanıyorum.
Göçebe ruhum.
Sefasını süremediğim hayatın çetelesini tutuyorum sonra da zapt edemiyorum içime esen rüzgârı.
Kanıyorum.
Yetmiyor…
Kayboluyorum.
Bu da yetmiyor.
Yetinmezliğimden değil benim hüznüm varsa yoksa yatıya kalan gecenin ikramı.
Sakızlı lokum gibi sözcüklerim ve her birini çiğniyorum ama yutamıyorum bu yüzden serilmeli her biri beyaz duvaklı bakir sayfalara ki hazmedeyim yalnızlığımı.
Göğü karışlıyorum bazen.
İmar affı çıksın diye bekliyorum göğe inşa edeceğim cennet için elbet her şey uydurma bense uyamadığımdan mı nedir bu metazori dünyaya ve tüm yaşanmışlığa…
Bazen birkaç beden büyük geliyor yazdığım cümleler.
Esniyorum.
Ama gerginliğim sonlanmıyor.
Esniyorum yeniden belli ki uykum gelmiş erkenden.
Geç kalmamaya özen gösteriyorum ama illa ki evren benden geç kâğıdı istiyor.
Geçiştiriyorum.
Olmuyor ama.
En yakındaki kulübeye gidiyorum ve damgalanmış zarflardan birini uzatıyor bana yetkili mercii.
Haşmetli bir ölümlüyüm.
Ölülerin duvağına saklanmış reçine sevdalar esiyor da esiyor bense ölmekten inanılmaz korkuyorum üstelik bir ölü olduğumu bile bile…
Yeniden doğumumu müjdelesin diye Tanrı kaç vakit dua ediyorum.
Duayeni olduğum bu bilinmez.
Yükümse çok ağır.
Yüzümdeki beyaz kıllar rahatsız ediyor sanırım yaşlı bir adama dönüşüyorum başka bir bedende uyuya kalmış olmanın verdiği rehavetle.
Sonra çöküyorum dizlerimin üstüne.
Yetmiyor.
Bu sefer dizelerimin üstüne çöküyorum ve işte kopan o alkış…
Yoksa ben gezgin bir kukla mıyım da başka bedenlerde can buluyorum?
Birileri uzaktan sesleniyor ve burnumun uzadığını hissediyorum bir yandan da ayaklarım büyüyor ve bedenim git gide küçülüyor.
Başımı okşuyor ustam.
Usumda saklı o ismi çıkaramıyorum aslında içine daldığım bu hayal âleminden kurtulamıyorum.
Miyop gözleri ustamın ve usulca katlıyor bedenimi ve beni ufacık bir kutuya koyuyor yoksa tabut mu demeliydim?
Adımın ne olduğu hala muğlak.
Ama ustamın ismini biliyorum:
Gepetto Usta.
Usumda saklı ismim hayal meyal ve aralıksız uzuyor burnum öyle ki içine yerleştirildiğim kutudan taşıyor bedenim.
Oysaki ben asla yalan söylemem gerçi insanlar beni yalancı bilseler de ben sadece bana yazılan senaryoyu gerçek kılıyorum hele ki insanlar tek ayaklarını üzerinde binlerce yalan söylerken…
YORUMLAR
Ölümden korkmak mı?
Bilmiyorum ki...
Korku beklenen sonu değiştirir mi?
Ama birilerinin bizlere ihtiyacı varsa...
Allah gecinden versin deriz.
Düşündüren bir yazı...
Sevgiler...
Gülüm Çamlısoy
İyi ki varsınız