- 126 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇALIŞ MA
Çalışma Üzerine:
Çocuklarımın her ikisi de orta öğrenimlerini en seçkin okullara yüksek puanlarlar ve yüksek burslar alarak tamamladılar. Onların eğitim hayatlarını kolaylaştırma ve hayata hazırlama hususunda bir baba olarak üzerime düşeni yapmaya ve maddi anlamda daha fazla kazanmak uğruna daha farklı alanlarda eş zamanlı çalıştım. Bundan da hiç yüksünmedim. Yaptığım iş ne olursa olsun, en iyi şekilde yapmak hayattaki düsturum oldu. Çocuklarıma ve öğrencilerime çalışmanın erdemleri üzerine sayısız söylevler vermiş ve ülkenmizin kurucusu Atatürk’e ait olduğu genel kabul gören "Hayatta tek bir şeye ihtiyacımız var. O da çalışkan olmak!" sözünden hareketle "çok çalışkam olmalıyız" şarkısını yıllar be yıllar öğretip, çalışmayı ve çalışkan olmayı motive edici konuşmalar yaptım. En çok etkilendiğim düşünürlerden biri Lübnan’ın Cibran yerleşkesinde doğup büyüyen ve ABD’ne göçen Halil CİBRAN’ın ’ERMİŞ’inde söylediği sözlerdi.
Ne diyordu Halil CİBRAN ?
Yeryüzüne ve yeryüzünün ruhuna ayak uydurmak için çalışırsınız.
Çünkü boş gezmek, mevsimlere yabancı düşmek, sonsuzluğa doğru görkemle ve gururlu bir tevekkülle yürüyen hayat gailesinin dışında kalmaktır.
Çalışırken bir ney olursunuz, saatlerin fısıltısı müziğe dönüşür neyin yüreğinde.
Tüm varlıklar uyum içinde bir ağızdan şarkı söylerken dilsiz ve sessiz bir kamış olmayı isteyecek çıkar mı aranızda?
Size hep işin bir lanet ve çalışmanın talihsizlik olduğu söylendi.
Fakat ben size diyorum ki, çalışırken yeryüzünün en ırak düşünün, daha o düş doğarken sizin payınıza düşmüş parçasını gerçekleştirmiş oluyorsunuz,
Ve çalışmayı sürdürmekle aslında hayatı sevmiş oluyorsunuz,
Ve hayatı çalışmak yoluyla sevmek hayatın en derin sırrına erdem demektir.
Fakat eğer ıstırap çekip dururken, doğduğunuz güne lanet edip bedeninizin yükünü taşımayı alnınızın kara yazısı sayıyorsanız, o zaman size cevabım şudur, yazılanı ancak alın terinizle silebilirsiniz.
Sizlere hayatın karanlık olduğu da söylendi ve sizler bezginlik içinde bezginlerin söylediklerini tekrarlıyorsunuz.
Ve ben diyorum ki hayat gerçekten karanlıktır, dürtü olmadığı zaman,
Ve tüm dürtüler kördür, bilgi olmadığı zaman,
Ve tüm bilgiler boşunadır, aşk olmadığı zaman;
Ve aşk ile çalışınca kendinizi nefsinize ve birbirinize ve Tanrı?ya bağlarsınız.
Peki aşk ile çalışmak nedir?
Kumaşı yüreğinizden çekilmiş ipliklerle dokumaktır, sevgiliniz giyecekmişcesine.
Evi muhabbetle inşa etmektir, sevgiliniz oturacakmışcasına.
Tohumları sevecenlikle ekmek ve hasatı sevinçle kaldırmaktır, mahsülü sevgiliniz yiyecekmişcesine.
Yaptığınız her şeye kendi ruhunuzdan bir soluk katmak,
Ve bütün kutlu ölülerin çevrenizde durup sizi izlediğini bilmektir.
Uykunuzda konuşur gibi şunları söylediğinizi çokça duydum: ? Mermeri işleyen ve taşta ruhunun şeklini yakalayan, toprağı sürenden daha soyludur. Ve gökkuşağını yakalayıp insanın sureti olarak kumaşa yerleştiren, ayağımıza giydiğimiz sandaletleri yapandan daha değerlidir.?
Fakat ben, uykuda değil, öğle güneşinin tüm uyanıklığı içinde derim ki, yel, dev meşelerle en çelimsiz otlarla konuştuğundan daha tarlı dille konuşmaz; Ve aşkıyla rüzgarın sesini daha da tatlı bir şarkı haline getirenden yücesi yoktur.
İş, gözle görülür kılınmış aşktır.
Eğer aşkla çalışamıyor ve hoşnutsuzluktan başka bir şey duyamıyorsanız, işinizi bırakıp tapınak kapısında oturmak ve sevinçle çalışanların sadakalarını almak yeğdir.
Çünkü gönülsüz pişirilen ekmek acı olur ancak yarısı gider açlığınızın.
Eğer üzümleri istemeye istemeye ezerseniz, gönülsüzlüğünüz şaraba zehir katar.
Eğer melekler gibi şarkı söyler ama şarkı söylemeyi sevmezseniz, insan kulağını günün ve gecenin seslerine kapatırsınız.
Çalışmak, sonsuzluğa doğru haşmetle ve vakur bir tevazuyla seyreden hayat kafilesinin içinde kalmak, uyum içinde olmaktır; lanet ya da felaket değil, alın teridir. Alın teri ile çalışmada Allah’a ulaşan bir yol vardır: Her işi kendin için yapıyormuş gibi? çalışmak. Bu noktada mermeri yontmakla tarla sürmek arasında hiçbir fark yoktur. İnsan işi aşkla yapmalıdır, kerhen çalışmamalı ve işi yarım yamalak yapmamalıdır."
90’lı yılların ortasına doğru Lise 3 öğrencisi olan kızım bana ve annesine;
- "Arkadaşlarımın içerisinde anne-babası çalışan bir tek sizlersiniz. Ancak arkadaşlarımın evlerinin sadece salonunun, bizim evimizin tamamının iki katı büyüklüğünde. Bu ne yaman bir çelişki?" diyerek çalışmakla, çok çalışmakla görece daha rahat yaşamak arasındaki paradoksa dikkatimi çekti.
Çalışmanın geniş halk kitlelerin yaşamaları için bir zorunluluk olduğu ve bu kavramı yüceltmek için Cibranlı Halil’i, ermiş yapan ve ’ermiş’ini halkına ücretsiz dağıtan Birleşik Devletler yönetimini ziyadesiyle takdir ettiğimin altını çizmek isterim.
YORUMLAR
gursel.ozkan
ÜSTÜNLÜK
Şair İşçidir
Bağırırlar şaire:
'Bir de torna tezgâhı başında göreydik seni.
Şiir de ne?
Boş iş.
Çalışmak, harcınız değil demek ki...'
Doğrusu
bizler için de
en yüce değerdir çalışmak.
Ve kendimi
bir fabrika saymaktayım ben de.
Ve eğer
bacam yoksa
İşim daha zor demektir bu.
Bilirim
hoşlanmazsınız boş lâftan
kütük yontarsınız kan ter içinde,
Fakat
bizim işimiz farklı mı sanırsınız bundan:
Kütükten kafaları yontarız biz de.
Ve hiç kuşkusuz
saygıdeğer bir iştir balık avlamak
çekip çıkarmak ağı.
Ve doyum olmaz tadına
balıkla doluysa hele.
Fakat
daha da saygıdeğerdir şairin işi
balık değil, canlı insan yakalamadayız çünkü.
Ve doğrusu
işlerin en zorlusu
yanıp kavrularak demir ocağının ağzında
su vermektir kızgın demire.
Fakat kim
aylak olduğumuzu söyleyerek
sitem edebilir bize;
Beyinleri perdahlıyorsak eğer
dilimizin eğesiyle...
Kim daha üstün, şair mi?
yoksa insanlara
Pratik yarar sağlayan teknisyen mi?
İkisi de.
Yürek de bir motordur çünkü
ve ruh, onun çalıştırıcısı.
Eşitiz bizler
şairler ve teknisyenler.
Vücut ve ruh emekçileriyiz
aynı kavganın içinde
Ve ancak ortak emeğimizle
bezeriz evreni
marşlarımızı gümbürdeterek
Haydi!
laf fırtınalarından
ayıralım kendimizi
bir dalgakıranla.
İş başına!
Canlı ve yepyeni bir çalışmadır bu.
Ve ağzı kalabalık söylevci takımı
değirmene yollansın dosdoğru!
Unculuğa!
Değirmen taşı döndürmeye laf suyuyla...
SELAMLAR, SAYGILAR