Son Nefes
Bu mevsimlerde akşamüstleri güneş batarken o şehir ne kadar güzelleşir !
Kankırmızı yuvarlak bir külçe karşı dağlara mahzun bir edayla çökmeye başlar. Ve pervaza güneşin sitemli ışıkları vurur. Böylesine yağmuru boşanan bir ışığın son bağırışlarıdır bunlar.Tüm benliğini adeta sarar insanın.Bir vakit olur ki bulutlar korku dolu bir şekilde çekilir ve yerini ayın huzuruna bırakır. Hafiften bir rüzgar eser, alay edermişçesine, sanki bütün kederlerini götürür uzaklara ! Ve Mai’den bir renk çalmaya başlar gökyüzü, hayat hala devam ediyor dermişçesine...
Vakitlerden kızılın ahengiydi. Sevdanın ateşi bu vakitte harlanırdı.Şair Sebahattin yine derin düşüncelerin esiri vaziyette...Ağır bir aydınlığın hakim olduğu odasında bir başına oturuyordu. Her zamanki gibi elinde kalemi, zihninde kelimeleri şiir yazmaktaydı. Muhayyilesini zorladığı bu vakitlerde göğsünü saran kesik bir sesi içten içe duyardı : ’’ Öyle bir eser ortaya koymalıyım ki içimdeki bu arsız alevi bir nebze olsun söndürebileyim. Öyle bir kelime yaratmalıyım ki tüm saklı güzellikleri, hakikatleri meydana çıkarsın. Ve öylesine bir üne sahip olayım ki sevda şahidi kelimelerim, geceleri şehrin içinde gezerek birbirinin göğsünde uyuyan çiftleri, sokaklarda bir tek gölge halinde dolaşan sevdalıların gönlünü mesud eylesin. Bir gece ki rüzgarın yapraklarla öpüşen nağmeleri yankılasın.Sebahattin’in bu düşünceleri tek bir kimse içindi. Tek bir kimse içindi ki o bir kimse; saçları sırma gibi parlak sarı, alnı vicdan saflığının aksettirdiği bir ayna denecek surette beyaz,kaşları kumrala çalan, gözleri ılımlı bir yeşil ve bir sevdanın gür alevli meşalesi kadar gizemliydi. Aşıkane bir tebessümüyle, birbirine sarılmış iki gül yaprağını andıran dudakları ve su yüzeyine yayılmış bir ipek örtüye benzeyen teniyle gölgesi yansımış beyaz yüzlü bir güzeli andırırdı.Sebahattinin yazarak biteremeyeceği bu hususlarda kafa yorması çiy damlalarını ortaya çıkarıyordu. Tek bir gayesi vardı : Kendini addettiği o kimsenin eserlerine ulaşması.Aradan yıllar geçmiş, ancak Sebahattin, o bir kimseden gayrı kimsenin incizabına kendini kaptırmamıştı. Günlerden bir gündü ki güneş, bulutların arkasında sineye çekilmiş, dışardan bir felaket rüzgarı esiyordu. Bu felaket rüzgarı tüm ihtirasların gürültüsüyle esiyordu. Öyle ki her yer harap bitap olmuştu.Dünya, hudutlarını aşarak soğuk bir sahra çölüne dönmüş, bu şehirde Sebahattin için yalnızca bir kimse onun mahiyetinde tezahür ediyordu.Bir gün, şatafattan uzak, sade fakat ağırbaşlı bir sessizliğin hakim olduğu evinden heybetli bir bağırmanın derinliğini hissetti. Kapıya doğru usul adımlarla yürüdü ve açtı. Karşısında kalbine mahsus kıldığı tek kibarlık, tek esaslı kıymet, tek faziletli merasim... Ne olduğuna anlam veremedi. Ve gururundan doğan bir süs ve kendiğini beğenmeyi gösteren bir sesle karşısındaki simayı içeriye buyur etti. Bir süre havadan sudan muhabbetlerle geçti. Sebahattin güzel ve tatlı olmanın sırrını içten içe anlamaya başlıyor,bu belirsiz kar tepelerinde manasız bir tecessüse sürükleniyordu.Ansızın karşısındaki bir kimse : "Sebahattin, senin aşkını, senin duygularını, senin mısralarını senden duymak isterim. Senin kelimelerinle hayal kurmak, senin dizelerinle sevdalar yaşamak ne büyük bir nimet. Lütfen, yaz bana bir şiir. Kalbimdeki sevdanın ateşini, ruhumdaki huzuru senin kelimelerinle bulmak istiyorum. Senin yazdığın her mısra benim için bir hazine, bir armağandır.Sebahattin bu sözlerinden ardından bu aciz teklifin ciddiliği altında istemeye istemeye ezildi,sustu.Sahifelerinden bir bölümü okumaya başladı :
Bir sevda istiyorum
Bir anlamı kalmasın gidilen yolların
Doğan güneşin,yağan yağmurların
Öten dudu kuşunun,açan hercainin
Bir anlamı kalmasın çalınan şarkıların
Yazılan satırların,ölen duyguların
Kalmasın bir anlamı
Güllerin bittiği gözyaşlarımın
Alevlenen ihtirak ateşinin
Benimle bitecek son nefesimin...
Bir sevda istiyorum
Ellerim titresin yazarken
Nefesim kesilsin onu duyarken
Ruhum çekilsin ellerinden
Ve yerini bıraksın son nefesime.
Bir diyar gitsin gözler önünden
Bir fırtına kopsun pervazımdan
Ve kimse anlamasın enkazları
Bitmek için başlayan sevdaları,
Kimseler anlamasın
Bir sevda istiyorum
Yağmur vurmadan toprağa
Gecem ermeden göğe
Bedenim vermeden son nefesini
Bir füsun bellesin hercai menekşeleri
Güneş kıskansın o parlayan çehreyi
Kalbimi yarsın bir nağme
Bir incizaba kapılsın kendince
Ve güller bitmesin gözü yaşlı gecelerde...
Sözleri derin bir feryatla söndü. Sebahattin’in son nefes adını verdiği bu şiir son nefesinin son çırpınışlarıyla son bulmuştu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.