- 291 Okunma
- 2 Yorum
- 9 Beğeni
DONUP KALAN ŞEY
Baharın elini değdirebilir miyim bu eve? Hani hissedersin ya birden o uyanışı… Bir ses, söyler sana… Bir serçe cik cikler… Toprak kokar birden… Bir çocuğun sesi gelir, her zamankinden daha fazla çınlatarak sokağı; “bahar geldi” diyen…
İşte tıpkı öyle bir ses, bir koku… gibi habercisi olacak bir şeyler, her şeyin değişeceğinin… Yeni bir başlangıcın eşiğinde olduğumuzu, bundan sonra birbirimize böyle uzaktan bir yerden bakmayacağımızı söyleyen… O donmuş ifade her neyse o yüzde; güneşin en çok oraya vuracağını, çözene kadar o buzulları gitmeyeceğini ordan…
Buzlar çözüldükçe usul usul, ortaya çıkınca o yüzde donup kalan şey… İşte o zaman aşılacak tüm o mesafeler… Gerçekteki yerlerine dönecekler. Mesela bir sofrada karşılıklı oturmuş bir anneyle çocuklarının arasında gerçekte var olan o aralık bir santim bile şaşmayacak gerçeğinden… Asla taşmayacak daha uzağa.
İşte eve bu kara kış soğuğunu getiren her neyse; hangi görülemeyen yara, ısıtılmayan soğuk, doldurulmayan boşluk, duyulmayan çığlık… her birine tek tek dokunacak o güneş, usul usul… Çözecek buzulları.
Dinleyeceğim onları. O genç kızı, ergen oğlanı… Onları günden güne benden daha uzağa savuran o buzdan duvarı yıkıp geçeceğim onları dinlerken, gözlerimden saçtığım o güçlü ışıkla… Bahar güneşi yollayacağım onlara.
Mesela, “Nereye gidiyorsun bu saatte” derken, o genç kız kapıda ayakkabılarını giyerken… Onu ‘benim kızım’ yapacak bir şey katacak sesime o güneş: Anne yapan beni… Sorgulayan, etiketleyen, ruhundaki günlük güneşlik yerlere buz gibi bir soğuğu üfleyen o kadın olmaktan çıkaracak bir aralık açan sesimin bir yerinde… Onu ta uzaklara götüren… Küçük bir kızkenki o çok sevdiği annesine… Buzullar oluşmadan yüzünde, sınırlar belirginken; nereye gideceğine, ne yapacağına dair… Bu alan kavgası yaşanmıyorken henüz aramızda… “Giremezsin”ler uçuşmuyorken havada… O günlük güneşlik günlerdeki annesi belirecek o aralıkta birden. Kendisinin belirlediği o sınırlı alanda koşturan küçük kızı için hâlâ endişelenen… Bir taneciğine kıyamayan; bir şey olacak da canı yanacak diye… İlle bir şeyler bulan o çok güvenli alanda bile, onu tedirgin edecek… Ancak bir annenin görebileceği…
İşte o günlerdeki anneyi bulacak, sesimde beliren o küçücük aralıkta. O küçük kızı saklayan içinde… O sıcağı, reçelli ekmeği, serçe ötüşlerinin eşlik ettiği kahvaltıları… Sofraya vuran bahar güneşini…
O çok sahici korkuyu, anne kalbini bulacak orada. Nereye, hangi saatte, kimlerle… gittiğini önemsiz ayrıntılar olmaktan çıkaran, altını kalın kalın çizen her birinin… İlk kez öfkelenmeyecek bu soruya. Önceden verdiği o anlamı vermeyecek ona çünkü. Bir annenin sıcacık, telaşla atan kalbini bulacak onda. Küçük bir kızken koştuğunda, “çok uzağa gitme, kaybolursun” diyen…
YORUMLAR
Annelik gerçekten farklı bir duygu, babalar için de mutlaka öyledir ama annelerde biraz daha yoğun, çocuklarına karşı daha bir düşkün ve hassaslar galiba...
Annem mesela büyük abim eve gelmeden uyuyamazdı. Sağolsun abim de gece geç vakitlere kadar takılır, annemi de çileden çıkarırdı. Ortanca abim ise daha evcimen, dsha uysal, anne baba sözünden çıkmayan, sağa sola pek takılmayan, eve dönüş saatini de şaşırmayan, düzenli, tertipli, disiplinli biriydi.
Bir gün ortanca abim akşamki rutin saatini geçirdi, meraklanmaya başladık. Hiç unutmuyorum o günü, o kadar korkmuştuk ki...Abimin hiç yapmadığı bi şey çünkü ...Bir saat sonra evhamlanmaya başladı annemle babam, evin içinde dört dönüyoruz resmen...Bir saat oldu yok, iki saat oldu yok! "Yok kesin bi şey oldu, bu çocuk bu saatte evdeydi çoktan!" Babam "Ben karakola gidiyorum artık!" dedi, ben annemle babama çaktırmıyorum ama bi odama gidiyorum, bi banyoya kapatıyorum kendimi gizli gizli ağlıyorum. Öbür abim de evde yok ama onun her zamanki hali, gecenin bi vakti de olsa gelecek biliyoruz çünkü, alışmışız onun o hallerine...O zamanlar cep telefonları da yoktu, bir gün öncesinden de söylememişti eve geç geleceğini abim.
Babam tam polise gidecek ya da gitmiş miydi yalan olmasın, abim de çıkıp gelmişti nihayet. Saat de akşam 10-11 falan yani, abim de çocuk değil yetişkin sayılır:)) Şimdi bunu yazarken gülüyorum ama o gün çok korkmuştuk, yüreğimiz ağzımıza gelmişti.
Sonra abim bir de geçmiş karşıma benle dalga geçiyor "Ne o kız, ağladın mı yoksa? Hadi doğruyu söyle çok korktun mu?" gözlerimin kızardığını görmüş ya aklınca beni sinir ediyo salak!:)
Çok kızmıştım ama o gün abime, o günü hiç unutmuyorum. Kalbimiz ağzımızda ilk o gün atmıştı.
Annemi ya da babamı kendi yerime koyunca; onların kaygıları ve korkusu muhtemelen benimkinin iki misli falan olmalıydı.
Ben de öyleyim ama, benim çocuklar da -artık çocuk da değiller, delikanlılar- gideceği yerleri, kimlerle buluşacaklarını ve gelecekleri saati muhakkak söylerler. Unuttuklarında da ya mesajlaşır ya da telefonlaşırız, kısa da olsa bi "alo!" deriz yani...
Konu çocuk demişken komik bi anımız var bununla ilgili onu da anlatim bari...
Tatildeydik, akşam etrafı da bi gezip görelim dedik, taksi çağırdık. Bizim gençler henüz aşağı inmemişler onları bekliyoruz ama taksi de gelmiş bizi bekliyo. Adam soruyor "Toplamda kaç kişisiniz, daha gelecek var mı?" Biz de diyoruz ki iki çocuk var daha:)))
Sonra bizimkiler geldi 1,80-1,85 boyunda görünce adam güldü "N'aptınız siz ya! Bunlar çocuk mu? Ben de diyorum ufak tefek bi şeyler!":)))
Burdandan da anlaşıldığı üzere evlatlar anne babaların gözünde hãlã büyümeyen çocuklar.
Kusura bakmayın uzattım, konuyu da dağıttım. "Anne değilim" demişsiniz ama bi o kadar da duygusal ve kalpten yazmışsınız.
Tebrik ederim, anlamlıydı çok...
Sevgiyle....
Mavilikler
İyi ki uzatmışsınız konuyu… Sanki siteye bir yazı göndermişsiniz de onu okuyor gibi hissettim. O kadar güzel bir anlatım… Ve her yazınızda olduğu gibi yine gülümsetti.
Değerli yorumunuz için teşekkürler…
Sevgilerimle…
Gule
Neyse ki gülümsetmişim sevindim ben de, teşekkürler.
Mavilikler
Ben anne değilim ama çevremden gördüklerimi esas alarak bir şeyler karalamaya çalıştım. Anne olmak herkesin harcı değil. Becerebilir miydim, bilmiyorum gerçekten.
Yorum için teşekkürler...