- 103 Okunma
- 1 Yorum
- 5 Beğeni
DONUP KALAN ŞEY
Baharın elini değdirebilir miyim bu eve? Hani hissedersin ya birden o uyanışı… Bir ses, söyler sana… Bir serçe cik cikler… Toprak kokar birden… Bir çocuğun sesi gelir, her zamankinden daha fazla çınlatarak sokağı; “bahar geldi” diyen…
İşte tıpkı öyle bir ses, bir koku… gibi habercisi olacak bir şeyler, her şeyin değişeceğinin… Yeni bir başlangıcın eşiğinde olduğumuzu, bundan sonra birbirimize böyle uzaktan bir yerden bakmayacağımızı söyleyen… O donmuş ifade her neyse o yüzde; güneşin en çok oraya vuracağını, çözene kadar o buzulları gitmeyeceğini ordan…
Buzlar çözüldükçe usul usul, ortaya çıkınca o yüzde donup kalan şey… işte o zaman aşılacak tüm o mesafeler… Gerçekteki yerlerine dönecekler. Mesela bir sofrada karşılıklı oturmuş bir anneyle çocuklarının arasında gerçekte var olan o aralık bir santim bile şaşmayacak gerçeğinden… Asla taşmayacak daha uzağa.
İşte eve bu kara kış soğuğunu getiren her neyse; hangi görülemeyen yara, ısıtılmayan soğuk, doldurulmayan boşluk, duyulmayan çığlık… her birine tek tek dokunacak o güneş, usul usul… Çözecek buzulları.
Dinleyeceğim onları. O genç kızı, ergen oğlanı… Onları günden güne benden daha uzağa savuran o buzdan duvarı yıkıp geçeceğim onları dinlerken, gözlerimden saçtığım o güçlü ışıkla… Bahar güneşi yollayacağım onlara.
Mesela, “Nereye gidiyorsun bu saatte” derken, o genç kız kapıda ayakkabılarını giyerken… Onu ‘benim kızım’ yapacak bir şey katacak sesime o güneş: Anne yapan beni… Sorgulayan, etiketleyen, ruhundaki günlük güneşlik yerlere buz gibi bir soğuğu üfleyen o kadın olmaktan çıkaracak bir aralık açan sesimin bir yerinde… Onu ta uzaklara götüren… Küçük bir kızkenki o çok sevdiği annesine… Buzullar oluşmadan yüzünde, sınırlar belirginken; nereye gideceğine, ne yapacağına dair… Bu alan kavgası yaşanmıyorken henüz aramızda… “Giremezsin”ler uçuşmuyorken havada… O günlük güneşlik günlerdeki annesi belirecek o aralıkta birden. Kendisinin belirlediği o sınırlı alanda koşturan küçük kızı için hâlâ endişelenen… Bir taneciğine kıyamayan; bir şey olacak da canı yanacak diye… İlle bir şeyler bulan o çok güvenli alanda bile, onu tedirgin edecek… Ancak bir annenin görebileceği…
İşte o günlerdeki anneyi bulacak, sesimde beliren o küçücük aralıkta. O küçük kızı saklayan içinde… O sıcağı, reçelli ekmeği, serçe ötüşlerinin eşlik ettiği kahvaltıları… Sofraya vuran bahar güneşini…
O çok sahici korkuyu, anne kalbini bulacak orada. Nereye, hangi saatte, kimlerle… gittiğini önemsiz ayrıntılar olmaktan çıkaran, altını kalın kalın çizen her birinin… İlk kez öfkelenmeyecek bu soruya. Önceden verdiği o anlamı vermeyecek ona çünkü. Bir annenin sıcacık, telaşla atan kalbini bulacak onda. Küçük bir kızken koştuğunda, “çok uzağa gitme, kaybolursun” diyen…
YORUMLAR
Mavilikler
Ben anne değilim ama çevremden gördüklerimi esas alarak bir şeyler karalamaya çalıştım. Anne olmak herkesin harcı değil. Becerebilir miydim, bilmiyorum gerçekten.
Yorum için teşekkürler...