- 250 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
MİLLİ EĞİTİMİN MÜDÜR SORUNU - FİZİKÇİ N.Ç.
MİLLİ EĞİTİMİN MÜDÜR SORUNU
Bir bireyin iyi yetiştirilmesi için uruğdan (aileden) sonra en önemli yer okuldur. Okulun en önemli değeri ise, öğretmenlerdir. Öğretmenler içinden idareciler (müdür ve müdür yardımcısı) çıkar ve okulu yönetirdi. Bu yazımızda, okul müdürlerini konu edeceğiz. Meslek yaşantımızın ilk yıllarında, bir öğretmenin müdür yardımcısı ve müdür olması için, eğitim açısından yeterliliğine bakıldığı gibi kişisel özelliklerine de bakılırdı. Müdür yardımcısı olan öğretmen, kendi yeteneklerini gösterirdi. İçlerinden önderlik özelliği olanlar içinden birisi “okul müdürü” olarak atanırdı. Yani okul müdürlerinin çoğunun az veya çok önderlik özelliği olurdu. Kişisel yeteneklerini de yönetime katarlardı. Müdürlerin tamamı tek bir görüşten olmazlardı. Yani öğretmenin özellikleri göz önünde bulundurulduğu için, iktidara göre, farklı görüşten olan öğretmenler ve müdür yardımcıları da müdür yapılırdı. Elbette çoğunluk iktidara yakın olurdu. Ancak tamamı değildi. Hiçbir zaman da olmadı. Buna bağlı olarak - eğitim çok iyi olmasa bile - hiçbir zaman çok kötü de olmadı. Fakat 21.yüzyıla gelindiğinde, bu yüzyılın Türkiye’ye yaramadığını gördük. Öğretmen sendikalarının da kanunlaşmasıyla birlikte, değişim hız kazandı.Bir öğretmenin müdür yardımcısı olması için, hiçbir kişilik özelliğine bakılmadı. Kişilik! özelliği!olarak – ceketi düğmeli olmak koşuluyla- yere göre en fazla 135 derece olacak şekilde durması beklendi sadece. Eğitimciliği göz önünde bulundurulmadı. Öğreticiliği dikkate alınmadı. İlk şart olarak “bir sendikaya” üye olması istendi. Üye olanlar içinde, iktidar partisine oy verip vermedikleri test edildi. Emin olunamayanlar beklemeye alındı ve kendisini ispatlaması beklendi. 2010 yılına gelindiğinde, bu süreç aşağı yukarı tamamlandı. Sonuç olarak müdür yardımcılarının çok büyük çoğunlu, müdürlerin tamamına yakını “tek tip idareci” yapısına büründü. Bu iadeciler, okulu (öğrencilerini, öğretmenleri) idare etmek yerine, makamlarını! borçlu oldukları particileri ve sendikacıları idere(!) etmeye başladılar. Bu müdür ve müdür yardımcılarının çoğu, partricilerin ve sendikacıların karşına geçip, secde edercesine 90 derece eğilmeyi makamlarını korumak olarak kabul ettiler. Ardından öğretmenler odasına da gelip “biz Allah’tan başka kimsenin önünde eğilmeyiz” dediler. Öğretmenlere eziyet etmekten geri durmadılar. İstemediklerine çeşitli mesleki ve ruhsal baskı uygulayarak okuldan kaçırdılar. Üstlerine (!) yaranmak için hiçbir zalimlikten kaçınmadılar. Bu idarecilerin sayısal çoğunluğunun “din bilgisi ve ahlak dersi” öğretmenleri olması da ayrıca üzücüdür. (Kim haddi aşarak ve zulmederek böyle yaparsa, Biz onu ateşe göndeririz. Bu Allah için pek kolaydır. Nisa Suresi, 64. Ayet ) ayetini herkesten iyi bilen bu sözde meslektaşlarımız, makam için bu vb. ayetleri ile Hz. Ebûbekir’in (r.a.) işittiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar bir zalimi görürler de onun zulmüne engel olmazlarsa, Allah’ın onları genel bir azaba uğratması kaçınılmazdır.” (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 5; Ebû Dâvûd, Melâhim, 17) bu vb. hadisleri unutmuşlardır.
Günümüz idarecilerinin çoğunluğu, her bir öğrenciyi öğretmenden önde tutarlar. Odalarına bir öğretmen geldiğinde umursamazlar. Fakat bir veli geldiği zaman ayağa kalkarlar ve iyice telaşlanırlar. On’larca öğretmenin isteğini yerine getirmezlerken, bir öğrencinin isteğini yerine getiriler. Hele veli istediği zaman, isteği hemen yerine getirirler. Çok iyi bir eğitici, çok iyi bir öğretici olsa bile, kafalarına yatmayan bir öğretmene açıkça “Bu okuldan git, ben seni istemiyorum” diyebilmektedirler. Çünkü ; okulu devletin malı değil de babalarının çiftliği gibi görürler. Kendilerinin de geçici olduklarını unuturlar. Dolaylı olarak hatır gönülü, kültürümüzü ve insanlığı unutmaya başlarlar. Bu davranışlar da eğitimin en önemli değeri olan öğretmenlerin ruhunu ve huzurunu bozar. Bu huzursuzluk öğrenciye de yansır. Bu durumda, eğitim sürekli kötüye gider. Bütün bunlar bu ve daha anlatılması gereken bir çok olaylar gösteriyor ki, yerelde de olsa yönetim çok önemlidir. Yerel yönetici olan müdürler elbette eğitimin kötü olmasının tek sorumluları değildir. Başta da söylediğimiz gibi bizim konumuz müdürlerdir. Milli Eğitimin temel sorunlarından birisi olan makamı çoğu o makamı hak etmeyen müdürlerdir. Bu bölümün ilk dizesinde yazdığım gibi, herkesi değil, çoğunluğu eleştiriyorum ben.
Bir somut örnekle yazımı tamamlamak istiyorum. Çevre okullardan birinde bir kadın müdüre olduğunu ve bunun “öğretmenlere kök söktürdüğünü” söylerlerdi hep. Bir gün o okulda birkaç hanım öğretmen ile sosyal etkinlik çerçevesinde yolumuz kesişti. Ben ne fikir önersem, bana “müdüre hanıma sormamız gerek” diyorlardı. Hiç bir konuda karar veremiyorlar ve insiyatif kullanamıyorlardı. Bazı düşüncelerimi beğenmelerine rağmen onay veremiyorlardı. Bir keresinde benden birkaç gün izin istemişler ve sonunda “müdüre hanım kabul etmiyor” diye bana yanıt vermişlerdi. O günden sonra bu tip işlemlerin kapısı kapanmıştı. Sonraki yıllarda seçimler dolaysıyla “sandık başkanlığı” görevi verilmişti bana. Tesadüfen görevim o sözü edinilen okula çıkmıştı. Seçim günğ gelince, sabah 06.30 gibi seçim torbamı almak üzere tam kapıya gelmiştim ki, 5-6 kişinin benim arkamdan nezaket göstermeden dalmak üzere olduğunu fark ettim. Müdüre hanımı ilk o zaman gördüm. Müdüre hanım ayrı geldiğimizi fark etmişti. Sabahın o saatinde, seçim günü sabahı ancak sandık başkanı tek gelirdi. Çünkü torbayı imza karşılığı alıyoruz. Müdüre hanım! Onları görünce beni tınmadı bile. Beni görünce aldırış etmeyen makam! sahibi! müdüre hanım hemen yerinden kalktı. Masanın yanından geçti, onlara tek tek hoş geldin etti. Beş dakika kadar konuştular. Sonra odadan çıkmaya hazırlandılar. Müdüre hanım onları 50 metre kadar olan bina kapısına kadar yolladı. Geri geldi. Yerine geçti, oturdu. Ben içeri girdim sandık numaramı söyledim, torbayı almaya geldim dedim. Rahatını bozmadan “şuraya imza at” dedi. Attım, aldım çıktım. (Hiçbir tepki vermedim. Ben o gün için devletimin önemli işiyle uğraşmak istiyordum. Zaten gelenler içinde kadın da vardı. Önceden içlerinde uzaktan yüzlerini tanıdıklarım vardı. İktidar partisinin mahalle başkanı ve yöneticileriydi. Ben tepki verseydim, müdüre hanım ile boş yere enerji harcamış olurdum.)
Önemli Açıklama ; Az sayıda yarası olmayan idareciler (müdür ve müdür yardımcıları), benim gerçek meslektaşlarım olup, onların alınmasına gerek yoktur. Bu tip eğitimcilere sevgilerimi ve saygılarımı Sunuyorum. 11 Ekim 2024 / İstanbul
NAFİ ÇAĞLAR
Uzman Eğitimci
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.