- 724 Okunma
- 8 Yorum
- 23 Beğeni
nesirden şiire ve şaire övgü
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
el değmemiş bir sabaha karşı dimdik durdum.
“uyandım, ama bir sabah değil
sanki rüyaların kıyısında, düşlerin içinde yüzen bir gemi gibi
sislerden süzülen gün ışığı, gümüşten tarlaları okşarken.”
deniz, hâlâ kendi uykusunda boğuluyordu, oysa uzaklarda bir serçe sürüsü, bulutlara boyun eğmiş, yola çıkmıştı. yelkovan kuşları, titrek kanat çırpışlarıyla veda ediyordu denizin aynasına. şu uzakta, hüzünlü bir balıkçıl, kendine çizilen beton sınırların beyazlığında sıkışmış, reklamlara teslim olmuş, anlamsızca bekliyordu. öyle ya, suya sığmaz bir pelikan, dalgaların hoyrat kollarında boğulmuş, yorgun kanatlarını sulara gömmüş. ama her şey, evet her şey, senin nefesin olmadan da kendi şiirini yazıyor. gözlerine düşen ışıktan bir şarkı doğuyor. ve sen, o kayıtsız tebessümünle bunu çoktan kucakladın, değil mi?
“eğer sorarsan beni,
kış kokusu var sokaklarda
her yer sessizliğe bürünmüş
yürekler evlerine çekilmiş, kapılar kapanmış çoktan.”
kuyuların dibine saklanmış sular misali, geri dönmeye yüz tutmuş anılarla doluyorum her gün. zamana ince ince işlenmiş mısralarla senin şiirine aksediyorum, ve belki de yokluğunda bile bir anlam buluyorum. sessizliğinin yankısını duymadım hiçbir zaman, ama hep oradaydın, hissediyordum.
“bir gün büyük bir caddede karşılaşsak, elimi uzatsam, tutup beni uzaklara götürsen?”
kadifeden sarılı öfkelerinle mi karşılardın beni, yoksa içten içe sakladığın o derin bilgelikle mi? kırılganlığını kalkan yapıp hoşgörünü mü sergiler, yoksa yüce bir dağ gibi mi dururdun? oysaki, tıpkı bir kozayı örer gibi, kendi içine çekilirdin belki de, kimsesizliğine sığınarak.
neden, neden her şair gidişinde içimde bir eksiklik oluşur? neden kuşlar yalnızca gökyüzünü değil, benim içimi de terk eder? her adımda bir yankı, her seste bir hüzün bulurum. sitem etsem, kime? öfkelensem, hangi kadere?
sözlerinin arkasına saklanmış o görkemli cümleler, maskelerle dolu kelimeler… zamanın sırtına yüklenmiş zorbalıkların gölgesinde, gerçeğin nereye kaçtığını ararken buluyorum kendimi. yalandan inşa edilen kalelerin, ardına gizlenmiş o boş hamaset, nereye kadar dayanabilir?
sonra kendi içimde bir mırıltı yükselir: nereden bileceksin ki?/ belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceksin/ ama bir umut, bir nefes, bir yenileniş/ sonra her şey yeniden başlar.
dünyamı aydınlatan o büyük şairin varlığı… sözlerinin gücü öyle derin ki, hiçbir şey onları silemez. her satır, her kelime, bir mücevher gibi parlıyor gözlerimin önünde. erk kurulmadan önce de söyledin, şimdi de aynı tınıda yankılanıyor. ve belki bir gün, seni anlamayanlar da anlayacak, bir kadının yüreğini, bir çocuğun gözyaşlarını, bir erkeğin zayıflığını. hepsini, bir güneşin altına getirip, birlikte şiirden bir dünya kuracağız.
ve işte o gün geldiğinde, sana son sözüm şu olacak:
“kurduğun zindanlar bile eğilir önünde, çünkü senin özgürlüğün her şeyden daha büyük.”
Gülten Akın’a bir selam, bir tebessüm…
not: gülten akın, 1933 yılında yozgat’ta doğmuş, türk edebiyatının önde gelen şairlerinden biridir. şiirlerinde bireysel duyarlılığı, toplumsal sorunları ve halkın yaşantısını ustalıkla harmanlayarak önemli bir iz bırakmıştır. akın, 1950’lerden itibaren özellikle halk şiirinin olanaklarını kullanarak çağdaş bir üslup geliştirmiş ve şiirlerinde kadınların, yoksulların ve ezilenlerin sesi olmuştur.
YORUMLAR
“hangi gece öldü kollarımda?” diye sorsalar, cevap vermeye tenezzül etmezdi. çünkü hatırlamıyordu, çünkü geçmişin izlerini bile isteye unutmuştu. kadim zamanlardan kalma kadınlar geçti hayatından, rüzgarlar taşıyan saçlarıyla, elleriyle toprağı okşayıp göğe kaldıran. onlar tanrıya sakladıkları baş harflerle gitmişti, ve o, yalnızca izlerini bıraktı.
sevgi? aşk? bunlar onun sözlüğünde yoktu. içindeki yangın, her kelimede büyüyen, her hecede biraz daha yıkan bir fırtına gibiydi. bu şehir, bu kibir, bu yaşam… hepsi onun omuzlarına çökmüş, onu kendi mezarında her sabah yeniden uyandıran bir ağırlık olmuştu. ve ölüm, yaşamak kadar özlenmişti belki de. dua etmeyi unutan bir adam, kendi benliğini unutmuş bir gölge gibi, sessizliğe en yakın sesiyle veda ediyordu.
CaNMaYBuL
hangi gece öldü kollarımda, diye sorsalar, cevap vermeyecek kadar sustuğum bir anda, ellerimin altında bir bahar ezilmişti. o gecenin kanatları, rüzgarların omuzlarına dolandığı kadınların sessizliğinde kaybolmuştu. kimdi onlar? belki toprağın derinlerinden fışkıran çiçeklerle beslenen eski zaman perileri, belki adlarını sadece gökyüzünün dudaklarında saklayan yıldızlar… elleriyle göğe dokunan, rüzgarı saçlarında taşıyan, izlerini bırakan ama kendilerini sonsuzluğa savuranlar… onlar, en güzel harflerini tanrının sarı defterine yazmışlardı. ve ben, sadece küllerin arasına gizlenmiş birkaç solgun hatırayı sakladım.
sevgi mi, aşk mı? bu şehirde, bu kirlenmiş sokaklarda bu kelimeler tozdan başka bir şey değildi. içimde yanan ateş, her kelimenin içinde yeşeren çiçekleri küle çeviriyor, her heceyi birer çığlıkla boğuyordu. bu şehrin karanlık gölgeleri altında ezilen kibrim, taş binaların arasında yankılanıyor, üzerime çöken hayatın ağırlığı altında kırılıyordu. her sabah, kendi mezarımdan doğrulurken, ruhuma düşen karanlık çiçekler yeniden soluyordu. ölüm? ölüm, yaşamaktan bile daha azgın bir arzuydu artık, unutulmuş bir duanın sessiz yankısı gibi, kendimi terk edişim en çok ona yakışıyordu.
sevgiler sevgiler sevgiler ❤🙏❤🙏
Yılmayan ve kederine yenilmeyenlerin sesi ,
büyük değer , büyük ana , büyük kadın ve değerli bir kalemin yorumu .
Tebrikler.
Selam ve saygılarımla.
CaNMaYBuL
gülten akın’ın şiirlerindeki cesur direnişi ve sarsılmaz iradeyi yansıtır. onun kalemi, her bir darbenin ardından yeniden filizlenen bir ağacın dalları gibi, yaşamın en zor anlarında bile umudu yeşertmeye devam eder. her dizesi, kederle yoğrulmuş bir gücün sembolüdür ve aynı zamanda sevgiyle, şefkatle örülmüş bir direnişin nişanesidir.
teşekkürler
selamları
CaNMaYBuL
siz de bu incelikli düşünceyi fark etmişsiniz; işte gülten akın’ın büyüsü tam da burada: hem kelimelerinin hem de sessizliğinin içimizde kocaman bir çığlık bulmasında.
saygılar
Gülten Akın gibi büyük bir şairin dizeleri her yazıya yakışmaz kolay kolay öyle. Sizin yazınız çok güzel taşımış o dizeleri. Adeta bir şiir tadında, ruhları okşayan bir yazıydı.
Yüreğinize sağlık...
CaNMaYBuL
gülten akın gibi bir şairin dizelerine layık görülmek, kelimelerime yeni bir değer kattı. yorumunuz, sözcüklerime güç verdi ve onları yüceltti. sizin bu incelikli bakışınız, en büyük iltifat oldu. teşekkür ederim, sizin yüreğinize sağlık.
sevgiler
Anılan muhteşem..Anan kalem muhteşem olunca bize de harika bir seyir düştü.Duyarlılığınız-vefanız takdire şayan . Teşekkürler..Sağlıcakla.Saygıyla.
BİR MEVSİM BİR DAL İKİ SERÇE
Son damla mavi gökyüzünde
Kendi kendini içiyordu
Bir dalda iki garip serçe
Bir şeyler kayboluyordu biliyorduk
Bir dalda iki garip serçe
İki kişi biribirini anlıyordu
— Çiçeklere dokunmak yasak —
Bekçi yalan söylüyordu biliyorduk
Güzün teselli kâr etmez
Her şey kendiliğinden'oluyordu
Bir başka mevsimde ağaç
Delice yeşilliğinden utanıyordu
Annecik terkedip gitmek istiyordu
Şarkının başını unutmak istiyordu
Terkedemezdi unutamazdı
Biliyordu.
Gülten Akın
( 1933 - 2015 )
Rahmetle..Saygıyla.
neneh. tarafından 9.10.2024 06:22:11 zamanında düzenlenmiştir.
CaNMaYBuL
bir damlanın göğün mavisinde eriyişi gibi sessizliğe sığınan kelimelerle başlıyorum bu yanıtı, gülten akın’ın zarif dizelerine bir nazir gibi, ama elbette onun incelikli dokunuşunun ardından bir ses getirmek cesaret ister
biliyor musun, o iki serçe, aslında gökyüzünde unutulmuş iki eski hatıra gibiydi, her kanat çırpışı bir unutuluşu daha hatırlatıyordu ama unutmamak için unutmaya yemin etmişlerdi, çünkü çiçeklere dokunmanın yasak olduğu bu dünyada, kalpler de yasaklar kadar ağırdır biliyorduk, biliyorduk ama susuyorduk
rahmetle anıyoruz, gülten akın’ın o eşsiz sözcüklerini ve o sözcüklerin bizde bıraktığı unutulmaz izleri…
çok teşekkürler güzel insan
Sevgiler