- 57 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
nesirden şiire ve şaire övgü
el değmemiş bir sabaha karşı dimdik durdum.
“uyandım, ama bir sabah değil
sanki rüyaların kıyısında, düşlerin içinde yüzen bir gemi gibi
sislerden süzülen gün ışığı, gümüşten tarlaları okşarken.”
deniz, hâlâ kendi uykusunda boğuluyordu, oysa uzaklarda bir serçe sürüsü, bulutlara boyun eğmiş, yola çıkmıştı. yelkovan kuşları, titrek kanat çırpışlarıyla veda ediyordu denizin aynasına. şu uzakta, hüzünlü bir balıkçıl, kendine çizilen beton sınırların beyazlığında sıkışmış, reklamlara teslim olmuş, anlamsızca bekliyordu. öyle ya, suya sığmaz bir pelikan, dalgaların hoyrat kollarında boğulmuş, yorgun kanatlarını sulara gömmüş. ama her şey, evet her şey, senin nefesin olmadan da kendi şiirini yazıyor. gözlerine düşen ışıktan bir şarkı doğuyor. ve sen, o kayıtsız tebessümünle bunu çoktan kucakladın, değil mi?
“eğer sorarsan beni,
kış kokusu var sokaklarda
her yer sessizliğe bürünmüş
yürekler evlerine çekilmiş, kapılar kapanmış çoktan.”
kuyuların dibine saklanmış sular misali, geri dönmeye yüz tutmuş anılarla doluyorum her gün. zamana ince ince işlenmiş mısralarla senin şiirine aksediyorum, ve belki de yokluğunda bile bir anlam buluyorum. sessizliğinin yankısını duymadım hiçbir zaman, ama hep oradaydın, hissediyordum.
“bir gün büyük bir caddede karşılaşsak, elimi uzatsam, tutup beni uzaklara götürsen?”
kadifeden sarılı öfkelerinle mi karşılardın beni, yoksa içten içe sakladığın o derin bilgelikle mi? kırılganlığını kalkan yapıp hoşgörünü mü sergiler, yoksa yüce bir dağ gibi mi dururdun? oysaki, tıpkı bir kozayı örer gibi, kendi içine çekilirdin belki de, kimsesizliğine sığınarak.
neden, neden her şair gidişinde içimde bir eksiklik oluşur? neden kuşlar yalnızca gökyüzünü değil, benim içimi de terk eder? her adımda bir yankı, her seste bir hüzün bulurum. sitem etsem, kime? öfkelensem, hangi kadere?
sözlerinin arkasına saklanmış o görkemli cümleler, maskelerle dolu kelimeler… zamanın sırtına yüklenmiş zorbalıkların gölgesinde, gerçeğin nereye kaçtığını ararken buluyorum kendimi. yalandan inşa edilen kalelerin, ardına gizlenmiş o boş hamaset, nereye kadar dayanabilir?
sonra kendi içimde bir mırıltı yükselir: nereden bileceksin ki?/ belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceksin/ ama bir umut, bir nefes, bir yenileniş/ sonra her şey yeniden başlar.
dünyamı aydınlatan o büyük şairin varlığı… sözlerinin gücü öyle derin ki, hiçbir şey onları silemez. her satır, her kelime, bir mücevher gibi parlıyor gözlerimin önünde. erk kurulmadan önce de söyledin, şimdi de aynı tınıda yankılanıyor. ve belki bir gün, seni anlamayanlar da anlayacak, bir kadının yüreğini, bir çocuğun gözyaşlarını, bir erkeğin zayıflığını. hepsini, bir güneşin altına getirip, birlikte şiirden bir dünya kuracağız.
ve işte o gün geldiğinde, sana son sözüm şu olacak:
“kurduğun zindanlar bile eğilir önünde, çünkü senin özgürlüğün her şeyden daha büyük.”
Gülten Akın’a bir selam, bir tebessüm…
not: gülten akın, 1933 yılında yozgat’ta doğmuş, türk edebiyatının önde gelen şairlerinden biridir. şiirlerinde bireysel duyarlılığı, toplumsal sorunları ve halkın yaşantısını ustalıkla harmanlayarak önemli bir iz bırakmıştır. akın, 1950’lerden itibaren özellikle halk şiirinin olanaklarını kullanarak çağdaş bir üslup geliştirmiş ve şiirlerinde kadınların, yoksulların ve ezilenlerin sesi olmuştur.
YORUMLAR
Anılan muhteşem..Anan kalem muhteşem olunca bize de harika bir seyir düştü.Duyarlılığınız-vefanız takdire şayan . Teşekkürler..Sağlıcakla.Saygıyla.
BİR MEVSİM BİR DAL İKİ SERÇE
Son damla mavi gökyüzünde
Kendi kendini içiyordu
Bir dalda iki garip serçe
Bir şeyler kayboluyordu biliyorduk
Bir dalda iki garip serçe
İki kişi biribirini anlıyordu
— Çiçeklere dokunmak yasak —
Bekçi yalan söylüyordu biliyorduk
Güzün teselli kâr etmez
Her şey kendiliğinden'oluyordu
Bir başka mevsimde ağaç
Delice yeşilliğinden utanıyordu
Annecik terkedip gitmek istiyordu
Şarkının başını unutmak istiyordu
Terkedemezdi unutamazdı
Biliyordu.
Gülten Akın
( 1933 - 2015 )
Rahmetle..Saygıyla.
neneh. tarafından 9.10.2024 06:22:11 zamanında düzenlenmiştir.