- 342 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
CHP'nin gönlünü alması için Selçuk Bayraktar abimize bazı öneriler
George Orwell’ın meşhur bir ’karaütopya’sı var. Yuppi. Bildiniz. Evet. Ta kendisi. Üstüne bastınız. Ayağınızı kaldırın. 1984. (Yazıyla: Bindokuzyüzseksendört.) İşte o karaütopya hakkında denilir ki: "Orwell bu kitabı Stalin Rusyasına yazmıştır." Daha başkaları demişlerdir ki: "Yok efendim. Ne münasebet? Orada kastettiği Mao’nun Çinidir." Sonra başka başkaları da üzerine eklemişlerdir: "Aslında bütün komünist diktatörlükler bu kitaptan hissemenddir." Hülasa: Orwell’ın toprak altında olmasını fırsat bilen her entelektüel, şakk-ı şefe etme imkanını elden kaçırmamış, ileri geri konuşabildiği kadar konuşmuş, bu defa zenginin parası değil ’kurgucunun romanı’ züğürdün çenesini yormuştur. Hatta, nihayetinde iş şöyle bir raddeye varmıştır ki muhterem kârilerim, "Orwell, burada sadece komünist diktatörlükleri değil, kapitalist devletleri de resmetmiştir..." diyenler bile çıkmıştır.
(Vay canına, ne cesaret, Gitti AB’den aldığı gül gibi fon.) Neyse. Bu sonuncusunu dillendirmenizi ABD’liler istemezler elbette. Eh, hakları da yok değildir, çünkü meşrepleri değişiktir: Onlar ’dünya jandarması’ olurken kendilerine ’dünya jandarması’ denilmesini beğenmezler. Herkes komünistler kadar açık sözlü olabilir mi muhterem kârilerim? Hiç de bile. Byung-Chul Han reisin liberal âleme kestiği raconu hatırlayalım tam da burada:
"Otoritenin en güçlüsü gizlisidir."
Orwell da zaten ’karşıt söylem’ diye birşeyden bahsediyor 1984’ünde. Nedir? Kendini olduğun şeyin tam zıddıyla satmaktır. Hakikatini karşıt söylemin altında gizlemektir. Düşmanını kendi kusurlarında lanse etmektir. Bir tür ’psikolojik harp’tir yani sizin anlayacağınız. "Demokrasi getiriyorum!" diye dünyanın anasını ağlatmaktır mesela. Lakin bu misal çok dışarıdan oldu. İçimize dönelim. Evet. Sözgelimi: Türkiye’de CHP diye bir parti var öyle değil mi dostlar? Bu partinin açılımı nedir? ’Cumhuriyet Halk Partisi.’ Peki, tarihine bakıldığında, Cumhuriyet Halk Partisi hakikaten ’cumhuriyetçi’ ve ’halkçı’ bir parti midir? Vaaay. Oooo. Breh. Breh. Breh. Derin meseleler bunlar. Zeki Kamilzade kardeşiniz başına iş almak istemez. 5816’ya çarpıp hayatının baharında mahkeme koridorlarında sürünmek arzu etmez. (O yüzden, doğrudan değil, çalıyı dolaşarak bir cevap vermeyi daha doğru bulacaktır.)
Mevzuun şu yönü sahiden ilginçtir: Bu partinin kadrosu yönetimi ele geçirişinden 1950 yılına kadar, yani neredeyse 27 sene, hiç seçim yapmamıştır. (Yaptığı ilk seçimde de ’cumhuriyet’ ve ’halk’ onu tepetaklak etmiştir.) Gerçi kadınlara seçme-seçilme hakkını da yine bu partinin verdiğini söylenir. (Fakat, insan şaşırıyor, seçim olmadıktan sonra bu hak nasıl verilmiş oluyor?) Herneyse... Uzatmayalım. Elâlemin ağzı torba değil ki büzesiniz. Konuşuyor ha konuşuyor. Hatta bazıları da diyorlar ki: CHP’nin ’C’si cumhuriyeti değil ’ceberut’u ifade ediyor. (Çünkü devleti otoriterlikle idare etmiştir.) ’H’si ise halkı değil ’heykel’i kastediyor. (Çünkü çok heykel yaptırmıştır.) Sahiden de bu parti halktan ziyade heykele düşkün bir partidir. Depremzedeler için ayrılan bütçeyi dahi Erzincan’a kendi heykelini yaptırmaya harcamış liderleri vardır. Yani heykel işini ayrı bir severler. ’H’si sahiden ondan olabilir.
Özetle: CHP denilen bu acayip yapı, ’muasır medeniyetler seviyesine çıkmak’ lansesiyle kurulmuş, fakat Çankaya’nın yokuşunu çıkmak dahi latif bellerine-baldırlarına güç geldiği için, "Nereye çıkıyorsun be abicim, otur, daha vatanı yeni kurtardık, iki duble rakı içip bir konken partisi çevirelim..." noktasında tav olmuşlardır. Gözümün nuru Bediüzzaman da bir yerde bu zihniyet hakkında der:
"Sû-i tâlih cihetiyle ve sû-i intihap tarikiyle müşkilüt-tahsil olan Avrupa mehasinini terk ederek, çocuk gibi hevâ ve hevese muvafık zünub ve mesâvî-i medeniyeti tuti gibi taklittendir ki, bu netice-i seyyie zuhur ediyor."
Öyle ya, doğru, Selçuk Bayraktar abimiz gibi, çalışıp didinip dünyanın parmakla gösterdiği mühendislik işleri yapmak zor geliyor kimilerine. Eh, boş durmak da olmaz. Halka bir icraat göstermek lazım. Ne yapılacak peki? Elbette ’heykel.’ Yani hiçbirşey yapmadan birşeyler yapmış olma ameliyesi. Kur kalıbı, dök alçıyı, kaldır üç gün sonra, mis-kebap. Oldun mı ’şıp’ diye muasır medeniyet. Açılışı da şöyle şatafatlı birşey yaptın mı sorma gitsin. Bunun başka versiyonları da var elbette. Mesela: Konser-eğlence düzenleyebilirsin. Parayı böyle de boşa harcayabilirsin. Hatta bu sıralar ’köpek maması hayratı’ diye bir faaliyetler var. Her yere köpek maması döküyorsun. Köpek olsun-olmasın önemli değil. İlla olacaktır. Zira çabuk çoğalıyor bu keratalar. Hem ne demiş atalarımız: "Senin maman iyi olsun Bağdat’tan köpek gelir." O sözle öyle değil miydi? Aman neyse. Uydu yine de.
O yüzden diyorum: CHP Selçuk Bayraktar abimizi asla sevemez. Ateşle su gibidirler. Biraraya getirilemezler. Türkiye’de ’hiçbirşey yapmadan birşey yapmış gibi yapmak’ ekolünün en büyük temsilcisi olan CHP, hakikaten birşeyler yapanlarla kıyaslanmayı isteyebilir mi, Allahınızı severseniz. Üstelik adam bir de dindar. Eşinin tesettürlü olduğu yetmiyormuş gibi bir de Recep Tayyib Erdoğan’ın kızı. Ohooo! Nasıl barışacak CHP Selçuk Bayraktar’la?
Bence, Bayraktar Holding CHP ile barışmak istiyorsa, bomba/füze atan mühendislik harikaları üretmek yerine ya otoban kenarlarına köpek maması dökecek ’İtperest Dronelar’ yapsın yahut da bir şirket daha açıp ’Drone Heykel’ işine girsin. Evet. Nasıl fikir ama? Drone Heykel. Siz koordinatları veriyorsunuz. O hemen uçarak dikileceği yere gidiyor. Hop diye konuyor. Nereyi isterseniz oraya dikiliyor. İsterseniz sevdiklerinize de küçük sürprizler yapabilirsiniz. Tabii ya! Türkiye’de kim sabah kalktığında balkonunda bir Atatürk heykeliyle karşılaşmak istemez? Yahut kim tarlasının ortasına bir İsmet İnönü heykeli yerleştirilsin arzu etmez? (Hele bir etmesin. Kapı gibi 5816 ne güne duruyor. İstetiverir. Zaten jandarmayı görünce nice istenmezler istenir olmuştur bu ülkede.)
Yani, Selçuk Bayraktar abimize, biraz CHP’nin de suyuna gitmesini tavsiye ediyoruz artık efendim. Evet. Hep memleketin yararını düşünmek olmaz. Hep düşmanın zararını düşünmek olmaz. Hep Amerika’yla, Çin’le, Avrupa’yla yarışmak olmaz. Biraz da CHP’nin gönlünü almaya bakalım artık. 4 sene sonra seçim var. Deniyor ya: "Hiçbir başarı cezasız kalmaz." İstanbul gibi antikayı Ekrem İmamoğlu gibi demirciye bağışlayan demokratik talih Selçuk Bayraktar’ın mücahidane mesaisine de garip karşılıklar verebilir. Ben de Mehmed Âkif Ersoy merhumun duasıyla bitirmek istiyorum yazımı o yüzden: "Allah bu millete bir daha Selçuk Bayraktar arattırmasın." Âmin.
YORUMLAR
benim kayın babam da ülkenin dediği dedik patronu olsa ve devletin bitin imkanları ayağıma serilse ben neler yapmam ki!! millet vekiıi hatta bakan bile olurum.::))) ve biliyor musunuz sayın belki bir harf hala o chp nin mirasları satılıp
yandaşlara garanti ihale olarak peşkeş çekiliyor... bu güzel masal anlatısı için teşekkürler ve de saygılar
belkibirharfimben
Ahmet ÖRNEK
kıskanalar bakıp bakıp içlensiler diye. satıp satıp yandaşlara
dağısınlar diye değil...
buyrun size ispat
Ankara Fişek Fabrikası (1924)
Gölcük Tersanesi (1924)
Şakir Zümre Fabrikası (1925)
Eskişehir Hava Tamirhanesi (1925)
Alpullu Şeker Fabrikası (1926)
Uşak Şeker Fabrikası (1926)
Kırıkkale Mühimmat Fabrikası (1926)
Bünyan Dokuma Fabrikası (1927)
Eskişehir Kiremit Fabrikası (1927)
Kırıkkale Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası (1928)
Ankara Çimento Fabrikası (1928)
Ankara Havagazı Fabrikası (1929)
İstanbul Otomobil Montaj Fabrikası (1929)
Kayaş Kapsül Fabrikası (1930)
Nuri Killigil Tabanca, Havan ve Mühimmat Fabrikası (1930)
Kırıkkale Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası (1931)
Eskişehir Şeker Fabrikası (1934)
Turhal Şeker Fabrikaları (1934)
Konya Ereğli Bez Fabrikası (1934)
Bakırköy Bez Fabrikası (1934)
Bursa Süt Fabrikası (1934)
İzmit Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası (1934)
İzmit Kağıt ve Kartın Fabrikası (1934)
Zonguldak Kömür Yıkama Fabrikası (1934)
Keçiborlu Kükürt Fabrikası (1934)
Isparta Gülyağı Fabrikası (1934)
Ankara, Konya, Eskişehir ve Sivas Buğday Filoları (1934)
Kayseri Bez Fabrikası (1934)
Nazilli Basma Fabrikası (1935)
Bursa Merinos Fabrikası (1935)
Gemlik Suni İpek Fabrikası (1935)
Keçiborlu Kükürt Fabrikası (1935)
Zonguldak Taş Kömür Fabrikası (1935)
Ankara Çubuk Barajı (1936)
Barut, Tüfek ve Top Fabrikası (1936)
Nuri Demirağ Uçak Fabrikası (1936)
Malatya Sigara Fabrikası (1936)
Bitlis Sigara Fabrikası (1936)
Malatya Bez Fabrikası (1937)
İzmit Kağıt ve Karton Fabrikası (1934)
Karabük Demir Çelik Fabrikası (1937)
Divriği Demir Ocakları (1938)
İzmir Klor Fabrikası (1938)
Sivas Çimento Fabrikası (1938)
İlk Türk Uçağı NUD-36, Nuri Demirağ uçak fabrikasında üretildi.
Bu fabrikaların büyük bir bölümü devlet işletmesi idi. 1933-1939 arasında Türkiye’deki devlet işletmelerinin sayısı 36’dan 111’e çıkmış. Bütün bu fabrikalar ve diğer sanayi kuruluşları sayesinde Türkiye’de 1929-1938 arasında ağır sanayi üretimi % 152 artarken toplam sanayi üretimi % 80 artış göstermiş.
Artış; kömürde % 100, kromda % 600, diğer madenlerde % 200 olurken, demir üretimi sıfırdan 180.000 tona çıkmış, şeker üretimi 200 misli artmış. 1926’da başlayan şeker üretimi 1927-1930 arasında 5.162 tondan 95.192 tona çıkmış.