Yolcu 6
Ahmer amca bir müddet sessizce durdu. Belki anlattıklarımı, belki bana nasıl anlatacağını düşünüyordu. Bir müddet sonra sessizliğini bozdu.
--Peki, bu rüyalar sıradan mı, yoksa tesadüf mü? Adem; neden yolcu bilebildin mi?
--Biraz ama tam değil!
--Adem: Anlamı ölümlü. Yani : ‘’ Her nefis ölümü tadacak!’’ Bize aynı zamanda bir yük yüklenmiş. Bu yük ‘’Halif’’ temsilci olma yükü. Her birimiz aynı zamanda öğrenme, idrak etme ve bunları anlatmakla yükümlüyüz. Bize yüklenen yükü dağ yüklenmemiş ama insan pek cahildir. İnsan yüklenmiş. Anka kuşunda ki 7 derin vadi insanda olan kusurlardır. İnsan ne yazık ki bunun farkında değildir. Farkında olmadığı içinde bunlardan vaz geçmesi gerektiğini bilmez. İnsan bozgunculuk yapar uyarırsın inkâr eder. Böbürlenir böbürlendiğini fark etmez. Kendini beğenir, kimseyi beğenmez. Dedikodu yapar, olanı söylüyorum der. Fitne sokar, iyiliğini istiyorum der. İnsan aklı olsa da pek cahildir evlat.
--İnsanın yolcu olduğunu, aslında her canlının hatta dünyanın güneş sisteminin evrenin dahi bir yolcu olduğunu anladım. İnsan ayrıca verilen aklı ve iradesi nedeniyle de aynı zamanda geridekilere bir yol göstermeli bunu da anladım. Yol gösterecek seviyeye gelmek için önce öğrenmek sonra öğretmek gerekmez mi? Bunun için eğitime ihtiyacı yok mu?
--Elbette evlat! Yol olmak kolay mı? Kaynak önemli… Sen şimdi rüyayla amel olmaz diyorsun. Amenna olmaz. İnanmamak deyince rüyaların bir gizemi vardır. Yusuf’un rüyası, Yusuf zindandayken yanında iki kişinin gördüğü rüyayı yorumlaması… Bunlar gerçek değil mi sence? Neyse geç oldu şimdi uyuyup yarın devam edelim mi?
-- Sen yatakta yat Amca!
--Yok, benim kepeneğim var. Buraya ilk gelen sen misin sanırsın? Ateşi de biraz besledik mi ezana kadar mışıl mışıl uyuruz.
Ahmer Amca ateşi harlayıp lambayı söndürdükten sonra uzandık. O kepeneğin içinde fazla geçmeden uyumuştu. Aklı ne kadar rahat ne kolay uyuyor, bense bin bir düşünce ile uykuya geçemiyordum. Ateşin alevi odaya loş bir ışık saçarken anlattığı hikâyeler ve bana katmaya çalıştıkları hayranlık uyandırıyordu. Ben olsam bu kadar uğraşmazdım herhalde diye düşündüm.
Uyumaya çalışırken aklımdan geçen yığınların arasında sıkışmıştım. O hadiseye kadar hiç rüya görmüyordum. Görsem de gördüğüm rüyalar bu şekilde değildi sıradan saçma olanlar kadar nefsi okşayan rüyalardı. Bu yola çıkışım da annemin rüyama girmesiyle başlamıştı: ‘’O kızla evlenemezsin! Köydeki eve git. Ateşliğin yan tarafında tuğlanın ardında gizli bir bölme var. Nedeni orada o zaman anlarsın!’’ bundan sonra rüyalar yakama yapışık gibi sanki bana hep bir şeyler anlatmak için vardı. Sonrası sonraki uykuda der gibiydi. Acaba bunu da Ahmer amcaya anlatsam mı? Son hatırladığım düşünceydi uyumadan önce.
Çölde yürüyordum. Bir kuyu etrafında toplanmış kalabalık ayrılıyordu kuyunun başından. Ardından kuyunun başına varmış kovayı içine atmaya çalışıyordum ama kova havada asılı kalıp kuyuya girmiyordu. Sanki bir güç kovayı içerden dışarı itiyordu. Birkaç denemeden sonra içerden bir sesle irkildim. Evet, kuyunun içinden geliyordu: ’’Sen nasipsizsin, nasip başkasının!’’ Korkarak uzaklaşmaya çalışırken karşıma bir deve çıktı. Deve dile gelip konuşuyordu: ‘’Yol bu taraftan, orda su da var azık ta. Ara ama aranma.’’ Şaşkın şaşkın deveye bakarak: ‘’Bir şey aramıyorum!’’ Deve çöktüğü yerden kalkarak yüzüme tükürmesiyle gözlerimi açmam bir oldu. Yine uyku yine anlamsız bir rüya… Kuyu neye delaletti, ya devenin konuşması?
Kafamı kaldırdığımda Ahmer Amca’nın kısık sesle kuran okuduğunu ve duaya geçtiği anda bitirdiğini anladım.
--Hayırlı sabahlar evlat! Uyuyabildin mi?
--Uyudum deve tükürene kadar iyiydi!
--Konuştu mu bari!
--Evet! ‘’Ara ama aranma’’ dedi aranmıyorum dedim yüzüme tükürdü öyle uyandım.
Ahmer Amca, tebessüm ederek yüzüme baktı. Okuduğu Kur’an-i Ker’im’i önce bez çantasına ardından kapalı dolaba koydu.
--Anlatacak mısın rüyanı?
--Rüyalardan etkilenmeye başladım ama inanmıyorum. Dinlemek istersen anlatırım.
--Rüyaların kimisi gerçektir, kimisi şeytani, kimisi de uhrevi. Dünya hayatı da bir rüyadır Adem. Çok az kişi farkındadır. Yüzünü yıka da gel çay hazır sofrayı da kuralım öyle konuşalım.
...
…
--Yusuf’un kıssasını hiç okudun mu?
--Okumadım ama az biraz anlatılanlardan biliyorum.
--Yusuf henüz çocukken bir rüya gördü. Babası Yakup peygambere anlattı. Rüyasında 11 yıldız ay ve güneşin ona secde ettiğini gördü. ‘’Rüyanı kardeşlerine anlatma!’’ dedi Yakup peygamber. ‘’Olurda kıskanır ve sana kötülük ederler.’’ Yakup, rüyayı yorumlayabiliyordu. İlerde Peygamber olacağını çoktan anlamış ve çocuğu olduğu kadar peygamber olacağı için ayrıca hürmet ediyordu Yusuf’a… Rüyası yıllar sonra çıktı Yusuf’un. Mısıra’a vezir ve peygamberlikle müjdelendi.
Rüyaların hangisinin gerçek hangisinin bilinçaltı olduğunu ben bilemesem de evlat bazılarının işaret olabileceğine bu kıssa vesilesiyle inanmaktayım. Bana rüyalarını tabir et dersen edemem ama içinde hikmetler olabileceğini söyleyebilirim. Sen rüya görürken ben de Yusuf Suresi’ni okuyordum. Sence bu tesadüf mü hikmet mi?
-- Ahmer amca anlaşılan o ki ben size hikâyemi anlatayım. Annem ilkokul öğretmeniydi. Doğu görevini yaparken bir subayla tanıştı ve evlendi. O zamanlarda 7 ilde o hal vardı ama biz o 7 ilin dışında olsak ta terör zaman zaman orda da vuku buluyordu. Iğdır iline bağlı tuzluca ilçesi Üçkaya köyünde görevliydi. Ben orada doğmuşum. İyi bir öğrenci değildim ama çobanlıktan tut ufak tefek tamirat işlerinde hem hevesli hem de iyiydim. İlkokuldan sonra annem Iğdır merkeze görevini aldırdı. Lise hayatım çok renkli değildi. Hep baba eksikliğini evde çekerken babamın şehadeti tüm dünyamı yıktı. Annem tayinini istedi. Çok geçmeden tayini İstanbul’a çıktı. Liseden sonra üniversiteyi okumak için okudum. Zira geçmişimde hep bir şeyler varmış gibi yakamı bırakmayan… Üçkaya köyünde bir gezgin dede vardı. Çoğu onun yanına gider onla sohbetler ederdik. Bana hayatın gerçekliğinin gözlerimizin önünde olduğunu söyler, hangi kitabı okursan oku hangi ilmi alırsan al hayatla sentezleyemedikten sonra insan olamazsın. Hayatı okumanın, kâinatı okumanın sırrı idrak etmektir derdi. ‘’Her varlık nispetince yüklenileni yapar; hangi kumaş havludan daha fazla su yutar.’’ Dedi bir gün ve sordu… ‘’Her insan birbirine benzer de bu kadar nasıl farklı olabilir? Her yaradılmışın bir vazifesi vardır. İnsan ise vazifeyi kendi üstlenmiştir. O da sizin söylediğinizi söyledi. ‘’Allah yükü dağlara verdi almadı insan yüklendi çünkü insan cahildir!’’