- 591 Okunma
- 8 Yorum
- 16 Beğeni
AZ SONRA ŞU HARABE OTOGARA BİR ŞİİR YANAŞACAK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ne güzel ve ne de hüzünlü söylemiş Atilla İlhan:
“Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
çünkü ayrılık da sevdaya dâhil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
hiçbir anı tek başına yaşayamazlar
her an ötekisiyle birlikte
her şey onunla ilgili”
***
Aylar sonra yeniden uğradım beraber gittiğimiz o sahil kentine. Yürüdüm sevimli sokaklarında özlem ve sabırla. Seninle yeniden tanışıyordum sanki. Kaç kez bulunsak da sarılmanın en masum uygarlığında, sanki ilk kez buluşuyordum. İlk buluşmanın tadını alıp yüzümü yıkadım onunla. Arındım. Ihlamur kokusu kaplamıştı geçtiğin yerleri. Karahindibaya dönüşen sarıpapatyalar yaşamı, erdemi ve direnmeyi hatırlattı. Aşk ve direnişi aynı anda yaşamak… Beraber yürürken tanıştığımız kediler, köpekler, kuşlar, böcekler, çiçekler ve güneşle selamlaştım.
Bir Unutmabeni çiçeğiyle bakışıp gülümsedik birbirimize.
Seni sordu.
“Onu bir şiire emanet ettim.” dedim.
Plajdaki kafeye uğradım. Kumsala otururken ayaklarımıza vuran dalgaların taşıdığı köpüksü dokunuşu hatırladım. Ayaklarım kamaştı hüzünden ve hem de bir düşten yeni gelmişçesine sevinçliydiler. İki sade kahve söyledim tıpkı o günkü gibi. Birini senin dudaklarından içtim, diğerini sana ulaştırsınlar diye sözcüklerin üzerine savurdum. Sözcükler denize döküldü. Uzaklık oluştu. Denizdeki uzaklığa baktım, uzaklıkta oynaşan o iki yunusu yeniden gördüm. Nasıl da sevimliydiler. Derinden hissettim insanın içindeki büyük zindanı. Derinden.
Dalgınlık ve boşluğa uzanış bedenimde gezinip duruyor.
Ölümsüzlük teklifleri alıyorum bu iki düşsel kardeşten.
Düşünüyorum, dalgınlığın ve sonsuz boşluğa uzanışın belleğime verdiği özel yetkileri… Kurşuna dizilmiş eski anlamların yeniden dirilişini. Ah, bereketli mahsuller veriyor ıstırap tarlası. Bir sahranın giriş kapısıdır orası. O kapıdan girdiğim andan itibaren rüyalar görüyorum; haykırışımın duyulmadığı bir okuldayım orada. Yalnızlar kalabalığının çığlıklarını duyuyorum, ağızlarından kumlar fışkırıyor ama benimkini kimse duymuyor.
Adı Buz Çölü olan bir romanın içindeyiz.
Sayfalar çevrildikçe rüzgâr esiyor,
rüzgâr estikçe yüzümden kuşlar fışkırıyor.
Görüyor musun iki ayrı yöne dökülen şehirleri birleştiren o kuşları? Haykırıştan yapılmış kuşları… Yanımdalar şu an, bu harabe ama içinde eski anlamlar saklı otogarda beraber bekliyoruz seni. Kırk beş dakika var otobüsünün gelmesine. Seni bekleyişin tadını beraber çıkartıyoruz. Bu savrulmuş, her yanından kuşatılmış ülkeye inat; gülün ve bilginin çarmıha gerilişini duygusuzca izleyen bu ülkeye inat… Adı Buz Çölü olan bu romanda ayrılığın sevdaya dâhil olmadığı bir çağı başlatıyoruz: sevişmeler çağını…
Çocukluğumdan gelen mektupların hüznü, terminallerin büyüsü, geçici vedalar, papatya suyuyla yıkanmış bekleyişler, hepsi bir bir işleniyor Tabula Rasa’ya… On beş dakika kaldı. Az sonra şu harabe otogara bir şiir yanaşacak; nefes alıp vermeye başlayacak yeniden sevgisizlikten yıkılmış bu ülke ve el ele tutuşacak yine iki ayrı yöne dökülen şehirler.
YORUMLAR
yazınıızın teskiresine dair
bazen uzaklığın içinde kaybolan bir ben, gökyüzünün bile kabul etmediği yalnız bir adamdır. ne yer, ne de gök sahip çıkar ona. öyle bir vakittir ki, tanrı eşiğinde zamanın kendisinde kaybolur, anlaşılamaz, ne bir şiir ne de bir söz ulaşabilir ona. çünkü imkânsızlıklar onu çağırır, çünkü o yalnızdır; her şeyden, her kelimeden kopmuştur. bir nehrin ölümsüz akışında bile kaybolan bir damladır adeta.
yağmurun odama taşıdığı karga yavrularını seyrederken, o sonsuz müziğin içinde kaybolurum. sanki yüzümde annemin üşüyen yüzü var. ne garip, bir adamın gözyaşı dökmesi. çünkü bu kadar dolu olmak, bu kadar yanmak, ancak bir münzeviye yakışır. tıpkı baharın kardelenlerle buluştuğu bir zemheri gibi.
özür dilerim. çünkü aşk, rezilce uyanmaktır bazen; her pusu bir kerbela, her yangın bir madımak. nereye gidersen git, tanrı bizimle, leylâ bizdeyken, bileklerimiz hep derin kesiklere gebe. çünkü inandım, iman ettim, her şey yalan. ateş dokunana yanar ve gökyüzü, bir kez daha sakallı ve entarili kalabalıklara dönüyor. kan kınında durmalı mı? yoksa bu sonsuz döngüde her şey, tanrıya ihbar eden şeytanın oyununa mı kurban?
benimle başlayan her şey, benimle bitmiş, aşk bile soğuk havalelere yenik düşmüş. dudaklarıma yapışmış tebessüm, her an seviştiğim ölümle iç içe. zavallıdır meydan şiirlerim, zavallıdır artık her dize. bir romanın ilk cümlesi gibidir; şair ölümsüz zanneder şiirini, oysa her cümle başka bir sona açılır. toprağın yüzüne hüküm okunduğunda, tüm aşklar hükümsüzdür.
herkes bekler bir cibril’i. ama cibril gelmez, çünkü beklenen her şey, bekleyenin kanayan güllerinde gizlidir. sokaklar, meydanlar, her köşe başı acıya bulanmıştır. oysa her ölüm, sadece bir bulutun ardında saklı bir gülüştür. ölüm, bir haykırış değil, sessiz bir yitimdir. çünkü ne fotoğraflar, ne sözler geri getirir geçmişi. herkes bir anlığına gizlenir bir buluta, herkes bir anlığına kaybolur sessizlikte.
şimdi şairlerin yazdığı, o amfibik şiirlerle dolu sahnede, herkes kendi şiirini yaşıyor. ama hiçbir şiir tam değil, hiçbir kelime gerçek değil. çünkü tanrılar dahi, bu kargaşanın içinde yolunu kaybetmiş. bir zamanlar gökyüzüne tırmanan müezzinler, şimdi sabahları atm önlerinde okunan dualarla yetiniyorlar. sesler yankılanmıyor artık; çünkü herkes bir yalanın içinde kaybolmuş.
oysa aşk, her şeyin ötesinde bir yalnızlık. çünkü aşk, insanın kendi içinde kaybolduğu bir yolculuk. bu yolculukta, her buluşma bir ayrılığı, her kavuşma bir yitimi doğurur. sen git, çocuğum, çünkü benim suskunluğum korku değil, kahır değil. çünkü ben, senin cahilinim. ve bu şehir, her şeyden önce, ayrılığı içinde taşıyan bir sevdaya gebedir.
Dramatik Buluntular
Teşekkürler canmaybul
Dramatik Buluntular
Selamlar, saygılar...
Eşsiz anlatımınızla ne de güzel güne damganızı vurmuşsunuz.
Defalarca okunası.
Değerli kaleminiz hep hep çağlasın.
İçten selam saygımla değerli yazarım
Dramatik Buluntular
Selam ve saygılarımla...
“Yüzümden kuşlar fışkırıyor”
Sayfaların alt satırlarına indiğimizde monaliza’nın portresi konuşuyor gözlerinden dudaklarından kulaklarından dil altı bağından ölü sesler fışkırıyor. Neler oluyor diyor bir önceki sayfanın intihar görevlisi.
Adı kltapsız olan iskelet sahrasında herkes birbirine küfür ediyor. İçlerinde kaypak bir maskeli baloya koşuyoruz önceki sayfanın intihar ve çöl ayaklı hurdacı bir zeytin ağacı.
İroni sütler satan bir paranoyanın paragraf başında yakalarımızı düşüyoruz. Zırhlı toprak soyucuların üzerinde açan isimsiz partizan ve nazilerin düğünlerinde fırınlarda harcanmış insan ekmekleri duyuluyor. Üzerimize grant ve siyanür dökülmeden sayfanın ortasında patlıyoruz. Her yer alabildiğince siyah yüzlü kanların ellerine geçiyor.
Sahile çapıyoruz orada yüzümüzü. Biz sırf kişiydik aşka bak gel dediğimizde
Vs vssss
Sen Metin Akdeniz valla seviyorum seni
Adam gibi insanlığını
Ve asil yazımlarının şık ruhunu
Sevil hep büyüme
Ve gözlerini de kocaman açma
Tülay’dan Metine eko çiçekleri
Sevgimle
Believe_TülAySLAN tarafından 7.10.2024 19:23:20 zamanında düzenlenmiştir.
Dramatik Buluntular
Son zamanlarda, son günlerde "insan" kavramı öyle alçaldı ki, özellikle kadın cinayetleri, tecavüzler öyle arttı ki kelimeler yetmiyor. İyi insanların sistematik olarak çoğalması lazım. Yozlaşma her alanda devam ediyor. Bir dip yok dibin dibi bile yok. Ne yapacağız peki, sevgiye, aşka ve güzelliğe sarılacağız, MODERN ÇEKMİYOR diye bir söz var, evet kalpler zombiye dönüştü. Nefes almak istiyoruz.
Güzel sözlerin için de teşekkür ederim.
Sevgiler ve selamlar yolluyorum.
Believe_TülAySLAN
Çalkala bir o yana üç o yana 👁
İnadına diriliş illa diriliş desekte yok insan ahmakı içini yiyor yiyor doymuyor
Aç insan nereye saldıracağını bilmezmiş
Benim açlık noktamın dip fit merkezi çocuklar
Aydınlığımda karanlığımda bu yönde akışta
Herkes bulsa neye açlığı olduğunu işte o zaman bu dünya hengâmesi biter
Biter mi dersen bitmeyecek
Aileler çocuklarını yemeye devam sahnesinde kesintisiz işlev diktatörleri 👁
Eyvallah kalbim üstü
🍃🪽🐳🤍🪐
Believe_TülAySLAN
Kaldırım taşlarına sevilmenin ruhuyla işlenmiş
izleri sayarak , geçiyordum bekleyişin sokağından . Bir şey vardı havada .. Sarı papatyaların gölgesi yarenlik ediyordu özlemek ve kavuşmanın sihirli dokunuşuna .
İki sade kahve dedi adam , kadın kumsalda özgürlüğünü ilan etmiş köpeği seviyordu ,
fallar , üç vakte kadar ayrılığı çağırıyordu...
Sevimsiz bir ayrılıktı yunusları ve kadını adamdan uzaklaştıran.
Yüreğinize sağlık.
Selam ve saygılarımla.
Dramatik Buluntular
"Seni doğasıya seviyorum" demiş Ah Muhsin Ünlü
Tek dizelik koca bir şiir.
Selamlar ve saygılar...
Çok beğenerek birkaç kez okudum. kaleminize sağlık. Devamını dilerim. Selamlar
Dramatik Buluntular
Selam ve saygılar...