- 168 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
İKİ AYAKÜSTÜNE KALKMAYLA İNSAN OLUNMAZ!
Kapanmış bir defter değil elbette, insanlık tarihi... O, bir süreç... Oluşumunu devam ettiren... İnsan varlığı oluşup dönüşerek, belgesiz tarih öncesi çağlardan günümüze ayak izlerini bıraka bıraka geldi. Çağların “karanlık, loş, aydınlık” dönemleri var kuşkusuz. “Bilinmeyen, tahmin edilen ve kayıtlı” tarihin izlerine, kanıtlarına, belgelerine bazen varsaymalarımızı, akıl yürütmelerimizi de katarak, öncelikle kendi üzerimize ışık düşürmeye çalışıyoruz, asırlardır. İnsan varlığını didik didik eden uzmanlık alanları var, malum. Aynı şekilde dünyayı, evreni her yönden kurcalayan, sorgulayan bilim sahaları, teknik buluşlarla kültür ve uygarlığı ileri boyutlara taşıyorlar. İnsan olarak bunlardan yararlanıyor, gelişmenin gururunu yaşıyoruz.
İnsandan ‘ölümsüz’ insana varılır mı, bilemem. Fakat bu yolda da gayretlerin olduğunu; hiç değilse şimdilik, insan ömrünü uzatacak bilginin ve teknik buluşların uygulamada ileri hamleler yaptığını işitiyor, görüyoruz. ‘Organ nakli, kök hücre ve klonlama’ bizi nerelere götürür, yaşayanlar görecektir ileride. Fakat aynı insan varlığının tuhaf bir tenakuzu var ki kendi içinde; akılla, ahlâkla ve tekâmül ile kavranması mümkün değildir. İnsanı yaşatmak için âdeta çırpınan insanlık, yine aynı insan varlığını hayattan koparmak konusunda hiçbir beis görmez. Hak ve hukuk tanımayan bir zihniyet, yanına destekçilerini de alarak tıkır tıkır işler!
Kişi olarak biz insanlar, üzerinde yaşadığımız coğrafyada öncelikle onurlu bir hayat özleriz. Ömrümüzün süresi içinde yakın çevremizle birlikte sağlıklı, mutlu bir yaşamın imkân ve koşullarıyla kendimize bir dünya düzeni kurmayı amaçlarız. Barışı, özgürlüğü, mutluluğu önceleyen, özlenen bu hayatın daha fazla bir beklentisi de yoktur aslında. Nitekim ilmi ve teknik donatıların bu genel beklentilere cevap vermesi; sağlık, ulaşım, barınma, beslenme vb. hizmet ve üretiminde yaşantısını kolaylaştırıcı işlevlerinin olması, insanlığın gelişmekten anladığıdır aynı zamanda.
Kimse evine hırsız girsin istemez! Herkes can, mal, namus yönünden güvencede kalmayı arzular. Emniyet, adalet ve iktisat sistemi kurumlarıyla tesis edilmiş ve işliyorsa, iç huzurun koşulları sağlanmış demektir. Devlet örgütlenmesi; hırsızın dışarıdan da gelebileceğini, tehdit ve tehlikenin millet varlığına yönelebileceğini hesap ederek yapılanır. Saldırıya göre değil, savunmaya göre teyakkuzda bekler ve aslında bu kadarı yeterlidir. Ancak bazı toplum yönetimleri insanlık düşmanlarının eline geçer. İşte o zaman da devlet ve millet yekvücut olarak böylesi insanlıktan çıkmışlara karşılık, “caydırıcı güç” sahibi olduğunu onlara hissettirmek zorunda kalır. Savunma teknolojisi ve imkânları işte bunun için gereklidir.
Gazze’de, Lübnan’da ortaya çıkan ve bizi insanlığımızdan utandıran vahşeti bu yönden okumak, yapılanlara en yüksek perdeden itiraz etmek insan onuruna ve niteliğine yakışan bir tutumdur. İnsanı sevmeyen, insanlığı savunamaz. İki ayaküstüne kalkmayla insan olunmaz!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.