- 236 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
ANADOLUYA ÖZLEM
ANADOLUYA ÖZLEM
Hikaye bu ya, henüz ilkokulu okuyoruz.
Öğretmenlerimiz öyle anlatırdı bize Anadoluyu. Bizler de gözlerimizi kapatır, hayaller kurardık.
Bir an önce büyüyecek ve gidip öğretmenlerimizin anlattığı o cennet Anadolu’yu gōreceğiz diye.
Nihayet büyüdük!
Ekmeğin ekmek gibi koktuğu, sebzenin, meyvenin en hası, en hormonsuz olduğu, yağmur yağdığında, toprağın bile burcu burcu toprak koktuğu köyden ayrıldık.
Coşkun akan billur suları, zümrüt yeşili çayırları, başı dumanlı ağrı dağını, kısaca, cennet Anadolu’nun cenneti Iğdır’dan ayrıldık.
Anadolu’ya gitme ve Anadolu’yu görme hayaliyle, her birimiz başka bir diyara savrulduk. Anadolu’yu gezip görme hâlâ içimizde, hâlâ hayallerimizde.
Koca kentlerde kimimiz evlenip çolukçocuğa karıştık, kimimiz iş kurduk, kimimiz ekmek kaygısıyla yaşayıp yaşlanırken, kimimiz koca kentlerin bilinmezliklerinde kaybolduk. Kimilerimizin ise, adı bile unutuldu. Kazananlar oldu, kaybedenler oldu, tutunanlar oldu. Ama en çok da tutunamayanlar!
Bir zaman sonra, yaş kemale erdi. öğretmenlerimizin anlattığı o cennet Anadolu’ ya gitme, hayali kimisinde ukde oldu, kimileri de unuttu!
Ve derken yaşlandık birçoğumuz torun sahibi olduk! Betonlar arasına sıkıştırılmış parklarda, torunlarımızla yasayamadığımız cocuklüğumuzu yaşamaya çalıştık.
Artık güçsüz düşmüş dizlerimiz, ağır cüsselerimizi taşıyamaz olmustu. Gözlerimizin feri sönmüş, cildimiz, susuz sahralar gibi kurumuş ve derin izler taşımaktadır.
Ölüm vakti mi yaklaştı? Bir anda içimizde depreşen Anadolu’yu görme sevdası dayanılmaz bir hal aldı!
Artık içinde yaşadığımız o koca kentler, birer cehennem gibi sıkmaya başladı. İşte o zaman anladık ki, dizlerimize kadar çamurlara bata çıka okula gidişimiz, annelerimizin tandırda pişirdiği mis kokulu lavaş, en organik olanından sebze ve meyveler, her yağmur yağdığında burcu burcu kokan topraklar, meğer hayalini kurduğumuz cennet Anadolu köyümüzün ta kendisiymiş !..
Efkan ÖTGÜN
YORUMLAR
her şey bir yanılsamadır belki de; hayalini kurduğumuz cennet, tam da yaşadığımız anın içindedir. bir zamanlar o masum çocuklukta bıraktığımız her şey, aslında hep bizimleydi. insan nereye giderse gitsin, neyi ararsa arasın, aradığı şey kendi içindedir. çünkü toprak, insanı hiç bırakmaz. ne kadar uzağa gidersek gidelim, sonunda döneceğimiz yer, hep başladığımız yerdir.
ve belki de en büyük ders budur: aramakla bulunmaz hakikat, zira o hep bizimleydi. yalnızca görmek, duymak ve hissetmek yeterlidir. çünkü hayat, sonsuz bir döngüdür; biz kaybolduğumuzu sansak da, aslında hep bir adım ötede bekleyen o cennete doğru yürürüz. kim bilir….