6
Yorum
10
Beğeni
0,0
Puan
457
Okunma
Tabakanın tağasından, karşı damdaki mişmiş bastığının kuruyup kurumadığına bakar dururduk. Ağzımız sulana sulana, içimiz gide gide!
İclal’ in çarşaf üstüne yaydığı bastığa "kurudu mu acep?" diye damdan bacadan bakar , gözümüzü ayırmadan izlerdik. Onun bastıkları çarşaftan yüzüp ayırmasını, sonra da makasla kesip katlamasını izlerdik.
İclal onların birazını minik minik keser kapının önüne çıkarır parayla satardı.
Ağzımızı şapırdata şapırdata, dilimizi şaklata şaklata somurur dururduk.
Parayla alıyorduk ya!
Bitmesin diye hemen çiğneyip yutmazdık onu.
Birbirimize göstere göstere tadını çıkara çıkara...
Nasıl da güzel olurdu ekşi ekşi.
O bastık, her kayısıdan güzel olmazdı.
İllâ ki mişmiş dediğimiz minik ekşi kayısılardan olacaktı.
İclal’ in nenesigilin bahçesi vardı.
İçinde ceviz ve mişmiş ağaçları vardı.
Onlar oradan toplar , arabalarının bagajına doldurur, sokağa gelir gelmez de mahraları hızlıca evlerine taşır, kapıyı kapatır bastık yapımına geçerlerdi.
Bizlerde kedi gibi damdan duvardan onları gözlerdik.
İclal , ancak bastıklar kuruyunca mahallenin çocuklarına seslenir " parayı getiren bastığı alır" derdi.
Hemen eve koşar" Aney Keâ! Acık para ver de bastık ala’k" derdik.
Anam , babamın eve bıraktığı paradan biraz bozukluk ayırır " De geding de alıng yiying bi lukma! Kardaşlarınğa da ver birez , bir yerleri şişmesin!" derdi.
Cümbür cemaet İclal’ in başında beklerdik.
O bastığın tadı, nasıl da güzel olurdu.
Çocuk aklı işte...
Abim, ilkokulda iken her hafta sonu annemden para alır, gider" düğen" dediğimiz bakkaldan nişe (buğday nişastası) satın alır getirir onu şekerli su ile karıştırıp haytalya pişirir buzdolabında soğutur dilimler, üstüne de fasulye şekerlerinden dizer sonra da köşe başına çıkar " haytalya buz kimi, kel Ahmet dommuz kimi!" diye bağıra bağıra mahallenin uşaklarına satardı.
Erkek çocuklar birbirlerine lakap takar sinirlendirirlerdi.
Zengin ve şımarık bir komşu çocuğu vardı.Abimden oldukça büyüktü.
Abim ne zaman haytalya satmaya çıksa " Ümit, simit, bit!" diye abimi kızdırırdı.
Abim de bana "gel kâez, haytalyaya dikkat et! Kimse dökmesin!"dedikten sonra ona" Turşu, turşu!" diye bağırırdı.
Birbirlerine önce lafla sonra taşlar ile saldırılardı.
Evlerden büyükler çıkar, araya girer her ikisine de kızarlardı.
Abim kazancı ile bir hafta çelik tel alır, bir hafta bilyeli küçük tekerlek alır. Marangozdan tahtalar kestirir gelir, kendi kendine kızak tarzı bir şeyler yapar ( şimdilerin scooteru gibi)mahalle de gezerdi.
Çok sevdiği arkadaşları olursa onlara izin verirdi o kızak ile gezmelerine.
Ama öteki uşaklara , "dönümü elli kuruş!" diye parayla izin verirdi
Biz kızlar abimin izin verdiği ölçüde kapımızın önünde memleket çizer, seksek oynardık.
Mahallemize başka mahalleden uşaklar gelmezdi.
Giremezdi. Hemen hesap sorarlardı ona erkek uşaklar.
Tanıdık ise sorun yoktu .
Ama yabancı ise canına okurlardı.
Bazen komşumuz olan Darıcı Aziz âmmi,bütün mahalle uşaklarını çağırır " darıları soyup kazana atarsanız bişince size birer tene vericim!" derdi.
Hemen anamıza koşar izin alırdık.
Sekiz on tane kız çocuğu hepimiz de altı yedi yaşlarında var ya da yokuz
Gücümüz yeter yetmez darıları soyar onların pişmesini beklerdik.
O pişme sürecinde, mısır püsküllerini toplar çaput bebeklerimize saç yapar örerdik.
Darıların kokusu mahalleyi alırdı.
Pişer pişmez birer tane elimize alır sıcak sıcak yerdik onu.
O darının lezzeti bir başka güzel olurdu.
Kimbilir belki de daha o yaşta emek vererek kazanmanın tadını duyumsuyorduk kimbilir?
Ah beni m Ceylan Sokağım!
Seni ne çok özlüyorum bir bilsen!
Şimdi orada anılardan başka nem kaldı ki?
Onları da böyle duygulanarak satır satır dimağımdan geçiriyorum.
"Şen olasın Kilis!
Şen olasın Ceylan Sokağım " diyerek yüzlerce kilometre uzaktan sana selamlar yolluyorum.
Tülay Sarıcabağlı Şimşek