- 335 Okunma
- 0 Yorum
- 4 Beğeni
KADINLAR NE Mİ İSTEMEZ...
‘’Bir şehri terk ediyor gibisin, belki de daha birçok şeyi, yüzün dalgın, saçlarının acelesi var, hayata hep geç kalmış hissiyle yola çıkıyorsun, kendinin de en ücrasına, uzaklaşarak yaralar iyileşir mi, onları cümlelerinle ovuyorsun…’’(Alıntı)
Hangi şehirsin şiirin kundaklandığı ve hangi minvalde terk edildi öteki yarın, yağmalandığı kadar bu esrik yalnızlığın tutkusunun dumanı mıdır genzimi yakan yoksa yanmış bir yüreğin tufanı mıdır sana ters takla attıran ve izahı olmayan sevinçlerinden arda kalan hangi izlekte saklıdır muhteviyatın…
Göç mevsimine denk düşen sere serpe serilmişliğim güze:
Gül mizaçlı bir şiire öykündüğüm kadar ters yüz ettiğim iç âlemimde saklı bunca gize rağmen…
Ve işte izini sürdüğüm.
Ve işte sobelendiğim.
Ve işte lades kemiğinde saklı ilik gibi ya da iki yakamı iliştiremediğim şehir mizaçlı bir gezginim ben ya da deli bir şair şehrin aşkı ile avunan öncesinde şehre âşık şimdilerde alabildiğine şehirden kaçan kundaklanmış bir ev gibi ve seyyah vecizelerin neşrinde yazılası belki binlerce nesir bir şiire de ilham olur diye gel-geç aşklara da paye vermeden ve de şair gibi gelip geçerken uğradığı bir şiiri evi bildiği ve şehri, ruh ikizi ve işte aksayan ayağında umudun ve işte aş eren kalemin tutuşan ruhunda tüten dumanı yangının…
Meyledilen.
Mahal veren.
Mazhar olan.
Aksıran bir imge.
Acılı bir hikâye.
Nabzını tuttu mu da hayatın…
Ve bir imleç misali yanıp tutuşan.
Ayracı iken hayatın ve imgesi ölümün ve derdest edilmiş şiir bakışlı bir hüzünlü gezgin ki:
Ne öncesinde ne de sonrasında.
Ne de bir kadın bir çocuğa meyleden yabancı bakışların rüzgârına takılı aklı ve uçuşan peçesi perçemine konan o çiy tanesi ve işte pişekar acıların baş şehri…
‘’Kendime biraz ters davranıyorum, biraz küskün, kendimi bir uçuruma bırakır gibi bıraktığım yatağım, duvarlara çarpıp geri gelen adın, ismini zikredemiyorum, kendim getirdiğim yağmurla ıslanmak gibi, kendimi yeşertmeye giriştim kara kışta, yüzünden yansıyan, çok nadiren gelen ışığa, bütün sözler geç kalmış, mevsimler, sel olmak da isteyebilir yağmur, heyelan olur, ama istemez bunu…’’(Alıntı)
Her düş bir sancak ve kalemse asası ruhun.
Yalnızlıksa revnak bir acı…
Şahtı gölgem şahbaz olmuşken de öfkem ve diri bir ömrü dilimleyip dingin bir ölüme de uzanan elim kolum ve kimi insan nasıl ki yabancısı şehrin nasıl ki uzağında şiirin nasıl ki şair ölümsüzlüğe kanat açmış ve işte meddücezrinde yaşanan iklimin salkım saçak ruhun pervazında tek ayak cezaya kalmış bir çocuk gib mimlenmişken sevgi miadı çoktan dolmuşken şairin aşk bir ilham aşk bir pasaj aşk bir ayraç ve kimi ve neyi seveceğini bilemezken tüm kâinatı içine sığdırabilen bir kalbi veren mademki yüce Rahman ve aşklardan aşk beğenirken evren, İlahi Aşkın kutsalında sözcükler ve yürek nasıl ki mahrem ve matemin kucağında yarınlara uzanan meltem yüklü göğün mihenk taşı olmaya da aday sonsuz aşkın tek kıvılcımı her satırı hizaya gelecekmişçesine cılkı çıkmış cihan…
Kaf dağına uzak iken şair.
Af dilemekle iştigal Rabbini andığı her andır ve her anı sonsuzluğa da kucak açarken şair ve kalem ve şiir…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.