Yolcu 5
--Âdem, insan demek. Hem yoldur hem yolcudur. Âdem olabilirsen hem yoldasın hem yolsun. Ardındakilere ışık olursun yani yol olursun ama adem olursan yolda sadece yolcu olursun.
--Ahmer Amca benim anlayacağım dilde anlatsan, bende güzel güzel anlasam olmaz mı? Neden çetrefilli yollar seçiyorsun?
--Yoğurt evlat! Benim yeme şeklim böyle. Anlayacağın dil hangisi? İnsan doğar yaşar ölür. Desem anlayacak mısın? İnsan neden doğar neden yaşar, neden ölür? İşte insan yolcu olduğu kadar yol olmakla mükelleftir. Şimdi yemeğimizi yiyelim, çayımızı demleyelim, o arada bende akşam namazını eda edip sorularına dilim döndüğünce cevap vereyim olur mu?
--Peki, Ahmer Amca!
Yemeğimizi yerken etrafı inceliyordum. Kızıl ve hafif titrek lamba ışığı dalgalanırken etrafa ayrı bir güzellik katıyordu. İnsanlar km’lerce uzakta kuzey ışıklarını görmek için seyahat ederken aslında bir lamba kadar temaşaya yakın olduklarını bilememekte. Çatırdayan ateşteki odunların sesi, lamba ışığının çarptığı eşyalarla uzayan gölgelerin hayaleti… Acaba dedim elim mahkûm olmasa bu amcayla yolculuk eder, onun peşinden gider miydim? Gitmezdim sanırsam, asıl gayemin olduğunu neredeyse unutacak haldeydim. Ne uğruna sadece gereksiz merak! Ya asıl gayem? O da gerçek mi değil mi belli değil. Düşündüklerimle iç çekmişken Ahmer amca seslenerek daldığım sığ derinlerden tekrar uyandırdı beni.
--Bırak iç çekmeyi de doldur çayları.
--Amca nasıl içersin?
--Demli olsun.
Küçük sehpanın karşısına bağdaş kurarak oturdu. Oturduğum iskemleyi ona vermek istediğimde reddetti. Her ne kadar rahat edemem desem de dinlemedi.
--Eee nerde kalmıştık?
--Âdem’de? Biliyor musun handaki yolcu da adem yolcudur âdem yoldur gibi bir şeyler söylemişti?
--Sadece aklın değil gönlün de yolu birdir fıtrat gereği. Lakin kaçta kaçımız farkında? Neyse, hikâyeleri sever misin? Sana, 30 kuşun hikâyesini anlatsam dinler misin?
-- Sabaha kadar vaktimiz var…
--Peki madem. Simurg Farsçada 30 kuş demek. Aynı zamanda küllerinden doğan Zümrüt’ü Anka kuşu…
Eliyle işaret ederek, kahverengi kitabı istedi. Bir müddet çevirdikten sonra sayfaları:
--Ha işte burada…
Simurg, Anka, Phoenix, Tonmiao veya Tuğrul Kuşu...
Çeşitli medeniyetlerde farklı adlarla anlatılan bu kuşun mitolojik hikâyesi... Filmlerde de geçen, küllerinden doğduğuna inanılan ölümsüz bu kuşun bilgeliğiyle hükümdarlara dahi yol gösterdiği rivayetlerden günümüze kadar gelmiştir.
Bu kuş, kuşlar arasında tek ve bütün kuşların hükümdarıdır aynı zamanda. Tüm kuşların yardımına koşan, kuşların Hızır’ı da diyebiliriz.
Bir gün kuşların dünyasında büyük bir problem yaşanır ve Anka Kuş’unu aramaya başlarlar. Hüthüt kuşu kuşlara önderlik edebileceğini, Kaf Dağı’nda olduğunu lakin oraya ulaşmak için 7 derin vadiden geçilmesi ve çok zorlu bir yol olduğunu söyler. Kuşlar Hüthüt önderliğinde yola koyulurlar...
Vadiye ulaşırlar. Bu vadide kuşların isteyebileceği her şey mevcuttur. Ne susuzluk, ne yemek telaşı, ne de av olma korkusu vardır. Cennetten bir bahçe gibidir. Bu vadinin adı ’İrade vadisidir.’ Bir kısım kuş aldanır ve burada kalır.
İradesine hâkim olup yola devam eden kuşlar 2. vadiye ulaşırlar. Bir sis bulutu kuşların gözlerine hayal sürer. Her kuş kör olmuşçasına kendi türünden karşı cins bir kuş görür. Öyle ki taş, su, ağaç parçaları dahi onlara kendi cinslerinden karşı cinsiyet gibi gelir. Kanarlar kapılırlar bu güzelliğe. Bu vadi ’aşk vadisidir.’ Bir kısım kuşlar da hayallerine âşık olup keserler yolculuğu...
3. Vadiye ulaşır geri kalan kuşlar. Biraz da övünme başlar, sonuçta iki vadiye de kanmamışlar yollarına devam etmişlerdi. Yorgunluktan bir kısmı yolculuğun amacını unutmuş, vadide gereksiz amaçların peşine düşüp kayboluyordu. Hüthüt, amaçlarını anlatsa da, motive etmek için uğraşsa da nafileydi. Vadi vadi ardında ki kuşlar azalmaktaydı. Bu vadi ’Cehalet vadisiydi.’
4. Vadiye ulaşılmış yolun yarılanmasıyla kuşların yarısı da yolculuktan vazgeçmişti. Kuşlar umutlarını kaybetmeye, kendi aralarında mırıldanmaya başlamışlardı: ’’Simurg’u bulunca ne olacak sanki ne değişecek ki? Birçok kuşu kaybettik bizde kaybolabiliriz.’’ Gibi vesveseye kapılıp bir grup kuşta bu vadiden ileriye geçemedi. Bu vadi ne de olsa ’inançsızlık vadisiydi.’
5. Vadi daha korkutucu ve daha caydırıcıydı kuşlar için. ’Yalnızlık vadisi.’ Kuşlar kendi başlarına hareket etmeye başladılar. Öyle ki en yakınında ki kuşu görmüyorlar, kendilerini yalnız hissediyor ve her biri kendi başının çaresine bakması gerektiğini düşünüyorlardı. Bir kısım kuşta bu vadinin derinliklerinde kaybolmuştu.
6. Vadiye gelindiğinde kuşlar kendi aralarında bir söylentiye başlamış, Simurg diye bir kuşun olmadığını veya öldüğünü dillendirdiler. Bütün sürü bundan etkilenmiş ve birçok kuş da bu vadide kalarak yolculuğu bırakmıştı. ’Dedikodu vadisiydi’ bu vadi.
Artık son vadiye gelinmiş, Kaf Dağı’nın etekleri görünmüştü. Bir avuç kuş kalmışlardı. Bu vadinin tılsımı da çok geçmeden kuşları etkiler, sevinmeye başlamış ve heyecanları artmıştı. Böbürlenmeye başlayıp birbirlerine üstünlük kurma telaşına giriştiler. Birçoğu bu kavgadan geri durmamış ve geriye sadece 30 Kuş kalmıştır. Bu vadi kibir vadisiydi.
30 Kuş Hüthüt önderliğinde Simurg ’un yuvasına ulaşmayı başarmış. Lakin kuşlar yuvaya geldiğinde Simurg orada yokmuş. Kuşlar birbirine bakarken kendilerini görmüşler yuvada. Aslında Simurg kendileriymiş.
Kıssa, hikâye veya efsane… Bitirdikten sonra kitabı kapatıp gözlerime bakarak: ‘’Ne anladın?’’ diye sordu. Hikâyeyi kafamda canlandırmaya çalışarak: Anka, bilge kuş ve bütün kuşların hükümdarı, kuşların bir problemi oluyor ama ortalıkta yok; Hüthüt adında bir lider kuş onları Anka’ya götüreceğini yolun zor ve 7 derin vadiden geçeceğini söylüyor… 7 vadiden sadece 30 kuş geçebiliyor ve bu kuşların her biri aslında birer Anka’ymış ama bilmiyorlarmış… Biraz düşündükten sonra ilk cevapla konuşmaya başladık.
--İnsanın kendi değerini fark edebilmesi için bazı zorlukları aşmalı.
-- Doğru başka?
--Sabretmeli, asıl amaca giden yoldan sapmamalı. Aklımızın bize kurduğu oyunlardan mantığımızı kullanarak sıyrılabilmeliyiz.
--Aferin devam et!
--Daha başka, tıkandım Ahmer Amca sen anlat!
--7 vadi hatırında mı? İnsanın zaaflarını anlatıyor. Senin kafana takılan soru ‘’Ölmedin mi?’’ Ölmek nedir?
-- Canın son bulmasıdır.
--Tamam, ölmeden ölmek nedir?
--?
--Ölmek bu dünyadan ayrılmaktır. Ölmek, dünya yolculuğunun bitmesi, diğer hayat yolculuğunun başlamasıdır. Başka bir değişle ölmek, göçmektir. Yani bu dünyadan vaz geçmektir. Ama isteyerek ama istemeyerek… Ölmeden ölmek vazgeçmektir evlat! Dünyada var olduğun sürece istek ve arzularına elveda diyebilmektir. Hiç dönmemek üzere…
--Hım! 30 kuş her vadide vazgeçtikleriyle olgunlaşıp Anka seviyesine ulaştılar.
--Aynen! Anlamana sevindim.
-- Handa ki yolcu! Anladığım kadarıyla o deliyi tanımıyordu. Deli de onu ilk defa görmüş gibiydi. Neden onca kişi varken o yolcuya sordu?
--Deli mi veli mi? Belki de bizim göremediğimiz ama o meczubun gördüğü bir şey vardı yolcuda. Bunu bilebilmek için o meczubun gözüyle görebilmek lazım.
--O konuşmadan sonra rüyamda gördüm meczubu. Bana da aynı soruyu sordu.’’
-- ‘’Ölmedin mi?’’
--Ölemedim
--Bulmadın mı?
--Aramadım
--Görmedin mi?
--Anlamadım
-- Görmesen de duymadın mı?
--Neyi görmeliydim ya da neyi duymalıydım?
--Kendini! Bir yol var önünde çatallanacak. Görebildiğin kadar yolda, duyabildiğin kadar doğrulukta kalacaksın. Ya çetin ya kolay olacak. Unutma sen seçersin. Ölmesen bulamazsın, bulmadan göremezsin, duymazsan hatırlamazsın…’’
Bu rüyanın etkisiyle meczubun peşine takıldım ve sonrası malum. Ha bir de kaybolduğumda içim geçmiş yine rüyama girdi: ‘’Uyuma seni öldürmeyen uykudur’’ dedi ve uyandığımda iri yarı köpekle uyandım karşımda ve Çoban Ahmet’le buluştum. Bu rüyalar bilinçaltının oyunu, bilsem de yine içim bir tuhaf oluyor. Bunların başka bir sebebi var mı?
YORUMLAR
Aren-
Sonu nereye varacak bende merak ediyorum lakin mutlu bitecek...
Teşekkür ederim.
Selam ve saygılarımla....