DİRİLİŞ
Günümüzde Dünyanın her yerine ulaşıla bilir olması, insanın önünde değişik ufuklara yol almasını kolaylaştırmakla birlikte donanımsız kaldığı taraflarında savrulmaları beraberinde getirmektedir.
Üst üste benzer iki olayın yakın zamanda bana anlatılması beni hüzünlendirdi ve sonrasın da düşündüklerim…
Yıllardır tanıdığım Ahmet abi, ziyaretime gelmişti. Geldiğinde durgundu. Avrupada bir firmada yönetici olarak çalışan kızının evleneceğini söyledi. İyi haber dedim. Ama damat İngiliz aynı zamanda inançsız dedi.
Yaklaşık 20 gün sonra,
Selim abi, Türkiye de ki iyi üniversitelerin birinin mühendislik fakültesinden mezun olan oğlunu, Kanada ‘ya yüksek lisans ve dil gelişimi için göndermişti. Karşılaştığımızda, oğlunu Türkiye’ye geri çağırdığını ,artık okumasına gerek kalmadı demişti. Bir babadan duyabileceğin en son sözler. Ara vermeden, oğlunun Budist bir rahibin derslerine katıldığını, din değiştirmiş olacağından bahsetti.
Türkiye’den Kanada’ya oğlundaki değişimi anlayıp hemen çağırması da bence önemliydi.
İki babanın da içinde bulunduğu, çocukları tarafından yaşatılan durumlar benzerdi. Aile reisi babaların, genel geçer okul, iş, evlilik kararında sözü bazen dinlenmese de, Türk toplumunda Müslüman inancının korunması çocukları tarafından gözetilir. Günümüz çağında her şeyin çok hızlı yaşanıp, çok hızlı tüketilmesi gibi, kalbimizde yaşayan inançlarımız da hızla şekil değiştiriyor.
Bu durum benim ve ailemin başıma gelmez diye büyük laflar etmemeliyiz. Bu iki babada evlatlarına iyi gelecek hazırlamak için ellerinden geleni yapan, ailesine sahip çıkan Türk adet gelenek ve göreneklerinden ayrılmayan Müslüman insanlar.
Hangi çağda yaşarsa yaşasın insanları anlayabilmek için hep geçmişe dönüyorum.
Modern insanla, geçmişte yaşayan insan bir olur mu?
Teknolojiden uzak kalmış insan yemek, içmek dışında başka ne düşünür?
Cep telefonunu görse değişik bir canlı türü zanneder mi?
Lütfen bunları düşünmeyi bırakalım.
Hiçte öyle değil, insanın kullandığı alet edevat değişse de insanın özü değişmiyor. Yaradılıştaki sır.
Geçmişte yaşamış mükemmel şahsiyetlerin hayat hikayeleri, yürüdüğümüz yolu aydınlatarak kolaylaştırıyor.
Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Muhammed (s.a.v.) arasındaki dönem peygambersiz geçildiğinden fetret dönemi denilmektedir. Hz Selman(r.a) hikayeside bu dönemde başlamış, Mecusi dinine sahipken, Mecusiliği bırakarak Nasrani bugünkü adıyla Hırıstiyanlığa geçişi, Hırıstiyanlığıda en büyük din bilginlerini bularak kaynağından öğrenmek için gösterdiği çaba Şamdan, Musula, Nusaybinden, Bizans sınırları içinde kalan eski adıyla Ammûriye bugün Emirdağ, Sivrihsar civarlarında bulunan bölgeye kadar çıktığı yolculukta;
Hz. Selman (r.a.) anlatıyor;
“Şam’a gittim. İlim yönünden en üst seviyedeki din adamının kim olduğunu sorup öğrendim ve hemen yanına vardım:
–Ben bu dîne girmek, senin yanında kalıp kilisede hizmet etmek ve seninle birlikte ibadet etmek istiyorum dedim ve kilisede kalmaya başladım.
Şam Piskoposu (baş papazı) Hristiyanlara sadaka vermelerini emreder, toplanan malları kendisi için biriktirir, yoksullara bir şey vermezdi. Böylece yedi küp dolusu altın ve gümüş biriktirmişti. Yaptıklarını gördükçe kinleniyordum. Nihâyet bir gün öldü. Hıristiyanlara:
–Bu, kötü bir adamdı. Sakın Aziz ilan etmeyin. Sadaka vermenizi emreder, getirdiklerinizi kendine saklar, yoksullara bir şey vermezdi! dedim ve hazinesini gösterdim. O zaman:
«– Biz onu asla gömmeyiz.» dediler. Ölüsünü astılar ve taşa tuttular!
Baş papazın yaptığı yanlış kendisine aitti, dine değil. Hz. Selman (r.a.) yoluna devam etti.
Günümüze geçersek;
Günlük hayat telaşının çok zaman alması insanın manevi dünyasına dönüp kendini zenginleştirmesini zorlaştırmaktadır. Hemen kolayına kaçıp kişilerle uğraşma yoluna gidilir. Bunlar nasıl dindar! yalan hırsızlık hepsi var, bu din bunlara fayda getirmemiş diyerek tüm inanan Müslümanlara aynı lekeyi sürme gibi basit yola girerler. Ben artık dinden soğudum, dürüst kalıp keyfime bakarım, kalbim tertemiz, hergün çamaşır suyuyla yıkarım…
Evet,Hz. Selman(r.a.) hikayesine dönersek;
Hz. Selman(r.a)’a son ders aldığı rahibin ölürken ona tavsiye edeceği kimsenin kalmadığı;
«–Evlâdım! Vallâhi bugün yeryüzündeki insanlardan yanına gitmeni tavsiye edebileceğim, bizim düşüncemizde olan hiç kimse bilmiyorum! Fakat Âhir Zaman Peygamberi’nin gelmesi çok yaklaşmış, gölgesi üzerimize düşmüştür! O Peygamber, İbrahim ’ın dîni üzere gönderilecektir. Kendisi Arap topraklarında zuhûr edecek, iki kara taşlık arasındaki hurma bahçeleri bulunan bir yere hicret edecektir. O, hediyeden yer, sadakadan yemez. O’nun iki kürek kemiği arasında da peygamberlik mührü vardır. Eğer o diyarlara gitmeye gücün yeterse git, hemen yola düş!» dedi.
Hz. Selman (r.a.) Yolculukta hürken köle olarak Medine’ye gelmiş, Alemlerin efendisi peygamberimizi bulunca da hıçkırıklara boğulmuştu.
Hz. Selman(r.a.), ben de çok ilim öğrendim, biliyorum yanlışına düşmeden kilise açıp başına geçmemiş, onu ilimde ileriye taşıyacak alim arama yolunda kalmıştır.
Biz, ahir zaman insanlarının en büyük şansıda hiç değişmemiş kutsal kitabımız Kuran-ı Kerime sahip olmamızdır. Peygamberimizin izinde alimleri araştırıp dinlemeliyiz.
Anne ve babalar olarak, önce dinimizi kendimiz yaşamalı ve çocuklarımıza iyi rol model olmaya çalışmalıyız.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.