İmla Hatası 3
Bana Kurucuyu - Kurucuları Anlat.
Küçük bir kitabi bilgiydi benim için Çok Eski Türkçede a ve u sesi aynı imiş. Eğer bu bilgi doğru ise; başlığımız şu şekilde de yazılabilir.
Bunu karacayı karacaları unlut veya Bana Karacayı- Karacaları Anlat veya Bunu Kurucuyu Kurucuları Unlut gibi.. Harflerin değiştirilme özelliği var mıydı dilbilgisinde…
Romanın Kuruluşu ile Osmanlının veya Amerikanın kuruluşunda benzerlikler bulunabilir mi? Çinin bir araya gelmesinde veya Emevilerin kuruluşunda veya Japonların bir türlü şanslarının yaver gitmemesi sonucu imparatorluk kuramamalarında veya ya da ya hu, hu… bli bili biiliii
Eğerki meğerki fikir yürütmeler sonucu Japonlar atom bombası yemeseydi, Çinlilerin köle olacağı aynı siyahilerin yüzyıllar boyunca köle olarak Afrikadan Amerikaya taşınması gibi, Çinliler de ihtimalen Japonyaya taşınacak değil miydi?
Atom bombası gibi silahlar bedenlere saldırırken, inançlar ise düşüncelere saldırıyordu. Atom bombası mühendislik sonucu ortaya çıkarken peygamberler de sosyal mühendislik sonucu ortaya çıkıyordu. Krallar ise mühendisleri kontrol ederken, peygamberler ise krallara karşı isyankar mıydı?
Senden büyük Tanrı var padişahım derken şair veya yazar veya düşünür ilhamını kimden alıyordu? Bilgiden mi, duyumdan mı? Yoksa gemileri yakıp ölümü göze mi alıyordu?
İnsan ömrü gerçeği bulmak için yetersiz kalıyor. İhtimal kimse de gerçeğe kavuşamıyor. Yani yaşarken… Ölüm ise bir son değil bir başlangıç veya yaşam formunun şekil değiştirmesi oluyor. Sonuçta var olanın yok olması imkansız değil mi. Sadece dönüşüyoruz, değişiyoruz. Dönüşüm veya değişimden sonra ise dönüşüm veya değişimden önceki yaşamımızı hatırlıyor olacak mıyız?
Yeni tarihlemeler yapılıyor arkeolojjide.. Bildiğimiz zamanın öncesi için. Önceki bir çok düşünürün dikkat çektiği gibi kainatta dikdörtgen, kare veya üçgen nesne veya madde bulunamadı, bulunan ve görülen veya hissedilenler hep yuvarlak. Eğer yuvarlağın dışında bir yapı var ise orada bir müdahaleden bahsedilir, çünkü doğa geometrik şekillerden üçgene, dikdörtgene veya kareyle çalışmıyor pek. Doğa törpülüyor şekilleri sanki, yuvarlaklaştırmaya çalışıyor. Mesela arıların yaptığı petekler, kare değil de altıgen ve yuvarlaklaştırmaya çalıştıkları için altıgen şeklinde şimdilik. Belki uzun uzun zamanlar sonra altıgeneler dönüşecek çembere veya daireye değil mi? Oysa günümüz düşüncesinde en büyük depolama alanları için altıgen şeklinin en ideal olduğu düşünülüyor.
Tarihlemelerden geometrik şekillere geçmişiz. Göbekli Tepe, Mısır Piramitleri, Avrupa ve Çinde bulunan en eski mağaraların kurucusu veya kurucuları antik uzaylı teorisiyle birlikte evrimin karışımı fikirlere kapı açarken, Tanrıya ulaşmak isteyen zihinlerin kapasitesi yeterli gelmiyor dünya yaşamına. Anadoludaki yeraltı şehirlerin tarihlemeleri de gözden geçiriliyor. Son yüzyıllarda yapılan tarihlemeler mi yanlıştı acaba? Anadoludaki yeraltı şehirlerini İsevilerin kurduğu teorileri çoktan çökmüş vaziyette. İngiltredeki Stonehedge mesela, yeniden tarihlendirilecek …
Tarih yaşanmışlık ve miras ve manayı içinde taşıyan bir dipsiz kuyu.. 1800lerden sonra Doğu ve Batı birbirini daha çok tanımaya ve tanımlamaya ve yorumlamaya çalışırken günümüzde ise tüm dünyayı yeniden tanımaya, tanımlamaya ve yorumlamaya başlıyoruz ki buna da bir insan ömrü kafi değil. Ömür denilen kısacık yaşam süremiz gerçek olan hiçbir şeye yeterli gelmiyor.
Mutluluk ve huzur avutmaksa kendimizi veya kandırmaksa içimizdekileri, zihnimizdekileri, ruhumuzdakileri mutlu ve huzurluyum demek koca bir yalandır kitabın ortasında değil mi?
Göktürk Yazıtlarını yazdıranlar ne düşünüyordu ki?
Bütün bu yukarıda değinilenler geneldir sonuçta. Kendisi ile uğraşmak istemeyen insan dünya ile uğraşır mecburen. Peki kendimizle uğraşırken, kendimizi ve içimizdekileri de dünyaya mı benzeteceğiz?
Balinaların dili çözülmeye çalışılıyor yunusların da. Bu hayvanatın seslerini çözmek için öncelikle yıllar süren ses kayıtları lazım, balina veya yunusların uzun yıllar boyunca takip edilmeleri lazım. Hadi diyelim bir çocuk bu konuya merak sardı ve 20’li yaşlarında bu işe koyuldu, ihtimalen 20 yıl ses kaydı alacak, 20 yıl da bu sesleri balina veya yunusların hareketleri ile kıyaslayacak değil mi? Eh sonra da beli tutmayacak derisi pörsümeye başlayacak, dizlerinde derman kalmayacak lakin kendinden sonra gelen meraklıya çalışmalarını miras veya kanıt olarak bırakacak… Bir 40 yılda sonraki meraklı bu konuyla ilgilenecek sonra o da miras bırakacak ve balinaların ve yunusların dili böyle böyle 150-200 yıl içinde ancak çözülebilecek? Yani ne bu yazıyı yazan ne de şuan okuyanlar balina ve yunusların seslerini anlamaya ömür yetiremeyecek sonuçta, peki önemli mi bu? Yani hayvan seslerinin insan diline çevrilmesi? Hayvanların çıkardıkları sesleri tam anlamıyla anlayabilmemiz için belki de günümüzden ortalama 500 yıl sonrasına tarih vereceğiz..
Yapay Zeka çok çabuk insanlaşmaya başladı, bilmediği konularda yalan söylemeye kayıyor deniliyor. Zeka, bilmediği konularda sallamaya programlanmış bir şey gibi ki buna insan zekası da dahildir sonuçta. Sonuçta him bir kralın, mühendisin veya peygamberin zekasını ölçemedik daha dünya tarihinde… Eğer üçüncü dünya savaşı çıkarmazsak bir çok gerçekliğe adım adım daha yaklaşmış olacağız ancak yine de bireysel insan ömrü yeterli gelmeyecek.
Hücre altı canlıları veya mikropvari, virüsvari canlılarının dilini çözmek için de önce daha büyük cüsseli hayvanların dilini çözmemiz gerekiyor. Dünyayı, insanı tam anlamıyla anlayabilmemiz için değil mi? Duyumlarını osuranlar ise hiç tükenmeyecek çevremizde. Ki bunlar Tanrı osuruğunu hikmet olarak sunacaklar ve hakaret edecekler cahilliklerinden. Parmaklarımızı şıklattığımızda çıkan sesin insan kulağıyla duyulma frekansını da belki çözdük sayılırsa da mesela el parmaklarımızdaki iki üç kemiği diğer parmaklarımızla tutup çevirdiğimizde çıkan sesin nasıl çıktığını ve duyulacak şekildeki şiddetini bir türlü anlayamadık.
Sonsuzluk Oteli belgeselini izlerken veya belgeseldeki teoriyi düşünürken oradaki bir düşünürün söylediği söz kaç vakittir zihnimde dolanıp duruyor, zihin altıma geçip unutturmuyor kendini. Diyor ki; sonsuzluğu anlayacak bir kapasitemiz yok ama sonsuzluğu düşünmekten de asla geri adım atamam ki. Sonsuzluk Oteli teorisinde otele kişiler yerleştirilirken, hep ilk odaya birisi koyuluyor ve o ilk odada daha önce bulunanlar sonraki odaya taşınıyor, sonraki odadaki de ondan sonraki odaya… Oysa sonsuzluk otelinin son odasına kimseyi koyamıyorsunuz, her bir kişi ilk odadan diğerine aktarıldığında da otelin son odasına bir oda daha ilave ediliyor ama bu oda ilave etmenin sonu bir türlü gelmiyor. Sonsuzluğu düşünmek akıl kârı değil galiba.
Tanrı meselesini ise bir sonuca bağlayan çıkmadı daha dünyada. Veya ben mi bir sonuca bağlandığını bulamadım. İşin kolayına kaçmak huzur veriyor ise insana, o kolaylık da gerçekliğe kavuşamayan bir akıl yürütme olmayacak mı sonuçta.
Sen iyi isen herkes iyi değil, sen kötü isen herkes kötü değil. Tanrının anti maddesini de bulamayacağız sonsuzlukta. İşte bu yüzden yakarışlara devam edeceğiz belli bir süre daha, sen de 3000 yıl daha ben diyeyim 13 bin yıl daha.
İnsanlık siydik yarıştırmayı bırakıp gerçek sorulara cevap arayacağına maalesef öğretilmiş bir çaresizlik içinde vahşi hayvanlar gibi birbirine saldırmanın bin türlü bahanesini buluyor dünyada. Gördüğümüz rüyaları bile sıraya koymayı ve düzenlemeyi beceremedik insan türü olarak daha..
Konumuz neydi unutsam da,
En sevenlerinize emanet olunuz efendim, sevdikleriniz emanet ehli olmayabiliyor sonuçta:)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.