Yirmi Bir Yirmi İki Dakika
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Oturmadı bir türlü yerine dünyadaki yaşam. Değişip duruyor. Özür dilerim, bir cümlede o kadar yalan olabiliyor ki... Değişip duruyor demek epeyce bir yalan barındırıyor değil mi? Değişimi yakından gözlemlerseniz fark edebilirsiniz. Mikroskop kullanarak mesela. Bir çocuk zihni için mikroskoptan hücre ve hücre içine bakmak ne ifade edebilir ki? Hücre içindekilere garip gurip isim vermişler. İsimleri genelde ilk bulan ilk gören veya ilk otorite veriyor.
Dünya diyoruz ya, kim verdi bu ismi bu taş, toprak, ağaç, su vb vs kaplı yere.. Cevabı bilen var mı? Ya da duyumlarından öte bildiği bir şey olan var mı? İşte o zihin üstün bir zihin olabilir. Diğerleri duyumlarını paylaşacak mecburen. Miras olarak kulaktan kulağa, dilden dile aktarılan duyumlar, tanımlar veya tariflemeler işte.
Dünya diyoruz ya, oturmadı yerine, hep ayakta. Yani insanlardan bahsediyorum. Durmadan hareket halinde. Bir de bunlar kendi içlerinde sosyalleşti mi seyredin gümbürtüyü. Üstüne bir de kural koydu mu, yeme de yanında yat misali. İlk ailelerden haberimiz yok, ilk kabilelerden... Var diyen varsa yalancı oluyor bir şekilde. Sadece yorum ve tahmin yürütüyor. Kesin doğruya ulaşmak imkansıza yakın değil mi.
Tüm bunların yanında mesela 344 sıfır hata noktası ne demek olabilir? Hubble’i duymayan yoktur. Bizim çocukluğumuzdan veya gençliğimizden beri bir şekilde adını duyuyoruz. Hubble Uzay Teleskobu. İnsanlığın geliştirdiği en gelişmiş teleskoptu. Lakin yörüngesine yerleştikten sonra hatalar meydana geldi ve odak noktasının yerine tam oturmadığı söylendi. Odak oktasını yerine oturtmak için dünyadan kalkıp uzaya gidip fiziksel müdahale ile yani kaba kuvvetle odak noktası düzeltildi. 25 Aralık 2021 de ise Hubble’dan 100 kat daha detaylı ve güçlü olan James Webb Teleskobu uzaya gönderildi ve 344 sıfır hata noktası başarıyla gerçekleştirildi. İnsanlığın dünyada yakaladığı en büyük başarılar bunlar değil mi? Ben diyeyim 5 bin yıllık bir diğeri desin 9500 yıllık bilgi, birikim ve tecrübenin sonucu olarak karşımıza çıktı bunlar.
Teleskopların geçmişine, gününe baktığınızda dünya siyasilerinin ve sosyal gruplarının veya bireylerinin karşılıklı siydik yarıştırmalarının ifade edebileceği hiç bir şey kalmıyor. İnsan çok kırılgan, çok nazik, lakin kuduz bir tür gibi. Buna rağmen uzun uzun yüz yılların sonucu yine de kuduzluğunu yenip harika işler ortaya çıkarabiliyor. Hubble ve James Webb bunların neticesi işte.
Havalar biraz soğudu ülkemizde, hemen sobalar ve doğalgazlar yanmaya başladı. Çünkü insan işte ideal olan 18-23 derece dışında patara veren bir canlı. Ya üşür ya terler gibisinden.
Peki bu teleskopları insanın en büyük icadı yapan nedir., Nasıl oluyor da 344 sıfır hata noktası kusursuz olarak gerçekleştirilebiliyor.
Aman be, yazıyı yazarken sıkıldım. Çünkü yapılan paylaşımlara veya ülke durumuna bakınca çok çok beden büyük konu bunlar. Ülkemizdeki olumsuzlukları yazmaya gerek yok, umarım en kısa zamanda erken seçim olur ve şu 60-80 li yıllarda ve çocukluklarında yalanlarla doldurulmuş nesillerden kurtulur ülkem. Peki ya dünya, bahsettiğimiz kuşaktan kurtulabilir mi? Diyeceksin ilgili kuşağın hiç mi ileri görüşlüsü, akıllısı vb vs yok muydu, bahsettiklerim siyasi dinozorlar ya hu. Bir cümlelerinde bin yalan katma beceresine sahip olan eskinin kuklaları.
Transhümanizmme doğru yol alırken dünya, artı parantez ( geçenlerde transzhümanizmi anlatan bir yazı düştü siteye) ne güne geldi ne de ilgi çekti:) Buraya bir tebessüm koymalıyım ızdıraptan yani. Magazine dönmüş edebiyat siteleri de.
Yazının başlığı neden 20-22 dakika. Mizah ve trajediyi barındıran dizilerin bölüm sürelerinden. Mizah lazım lakin trajedi ise insanlığın vazgeçilmezi. Kötüler bir çok konuda siydik yarıştırırken iyiler işte transhümanizmle uğraşıyor. Hubble ve James Webbde transhümanizme giden yolun en bilinen kilometre taşları. Değişimi bugünden görmemiz çok çok imkansız. Tarihi devirleri bile üzerlerinden yüzlerce binlerce yıl geçtikten sonra adlandırıyoruz.
Zamanı (Sonsuzluk Oteli)veya tarihi düşündüğümüzde karşımıza iki grup sosyal insan çıkıyor. Birincisi tapıcılar, ikincisi transhümanizmciler değil mi. Tapıcılar dünyanın her yerinde aynı.. Koy önlerine bir şey tapınsınlar. İkinci dünya savaşında okyanus adalarının birindeki askeri birliklere uçaklardan gıda malzemesi paraşütlerle gönderilir. Adanın içlerindeki ormanda yaşayan yerli kabilenin bölgesine de düşer bu gıda malzemeleri. Aradan geçen zaman içinde savaş biter ve o adaya yeniden gelişmiş dediğimiz insanlar gider ve görürler ki, sazlardan, ağaçlardan uçak maketi heykeli yapmışlar tapınıyorlar. Dünya kültüründeki tapınmacılıkta böyle bir bakıma, ilkel. Duyumsal, hikayesel bir öğrenme ve ardından tapınma. Bir çok insan bu yoldan geçmiştir sonuçta. Sahi siz neden tapınıyorsunuz, nasıl tapıcı yaptılar sizi, aileniz, mahalleniz, ülkeniz, bölgenizdeki sizden önce gelenler nasıl kandırdı sizi tapınmaya.
Peki iyiler nasıl Hubble veya James Webb teknolojisine ulaşabildiler. İnsanlığın geçirmiş olduğu süreçlerde insanlar nasıl birden bire olmuş gibi 344 sıfır hata noktasını atlatabildi? Daha kolay gıda bulmak için mi geliştirildi teknoloji de? Bu gıdaya ulaşabilmek için mi insanlar savaştı tarih boyunca. Bir zamanlar ülkemizin son 1000 yılındaki savaş ve çatışmaların listesini yapmıştım, ortalama 2-3 yılda bir yerel veya bölgesel savaşlar içinde durmadan ölüm ve öldürme üzerine bir koşturmaca yaşanmış mesela. Bu ölüm ve öldürme işi gıdaya daha kolay ulaşmak için miydi? Taşları sivriltip keskinleştirmeden oka, kılıca, tüfek, top ve füzelere bunların yanında biyolojik savaşlara kadar gelen süreçte acaba insanlık ne düşünüyordu, bir zaman gelip de artık gıda için savaşılmayacak bir döneme girmeyi mi? Kılıç yapımı bir teknoloji mesela değil mi, top yapımı da vb vs.
Ulan madem tüm tarih gıdaya ve huzura erişmek için birbirini yedi yamyamlar gibi, yani sil baştan gelişmiş bir türe dönüşüp gıda ihtiyacımızı değiştirecek şekilde kendimizi güncellesek hep birlikte, bunun için uğraşsak olmaz mı?
İyiler belki de bunun için yaşıyor veya çalışıyor.
Kötü bir yazı oldu. Bu arada ülke ve dünya gündeminden uzaklaşmak için çok eğlenceli, komedi içinde insanın barındığı kısa diziler var. Üzerimize meteor da yağsa artık ızdıraba son diyelim ve sadece seyredelim. Keşke diyorum keşke günümüzden 1000ler 2000ler yıl önce yaşasaydık sadece küçük bir çevreden haberimiz olurdu, dar bir çevreden. Düşüncemizi, hareketlerimizi, inançlarımızı hatta hayallerimizi bile o dar çevre belirleseydi. Oysa günümüz öyle mi ya, dünyanın her yerinden internete düşen görüntünün, olayın haddi hesabı yok.
Mum ışığında aydınlandığını düşünen ile elektrik olmadan yaşayamayacağı düşünenlerin sosyal etkileşimleri arasındaki bir yaşam serüveni içinde berbat ve konudan konuya atlayan kötü bir yazı için özür dilemem gerekir.
Hey tapıcı bugün çok tapındın mı?
Hey transhümanist bugün insanlık için ne yaptın?
En güzeli yine salla gitsin.
Salla gitmek su üstünde veya omuzlar üstünde, sadece gitmek var, daha duman üstüne sal koyamadık veya su buharının üzerine.. Yine de salla gidecek bir türüz şimdilik..
Keşke mi desem yoksa, yazının başlığını imla hatası 3 mi yapsaydım acaba? Aman be !,.. , . ...? Salla gitsin...
En sevenlerinize emanet olunuz efendim.
Y.
YORUMLAR
Sallayınca düşüyor gitmiyor. Sallamayın bence ayarı kaçıyor
Güzel yüreğine sağlık
Saygılarımla
Yinsani
eksik olmayın
saygılarımla.
Aynen.
O kadar çok sallamasyon var ki!
Mesela insan bedeninin yapım değeri 2,750 Trilyon Dolarmış. Nerden biliyorsun. Daha önce böyle bir şey yaptın mı?!
Tamam lan diyeceksin al 2,750 Trilyon Doları yap bakalım bir tane.
Kaşı ayrı oynar, gözü ayrı yapsa bile.
Güzeldi usta selamlar.
Yinsani
Üstadım eksik olma
Saygılarımla.
tanrı evreni yarattığında, insanı yalnızca bir gözlemci olarak bırakmadı; ona evreni içinde taşıyacak bir bilinç verdi. böylece insan, evrenin yıldızlarından değil, kendi ruhunun derinliklerinden tanrı’yı aramaya başladı. evren dışarıda sonsuzdu, ama insanın içinde bir anlık bir kıvılcımdı; işte o kıvılcım, tanrı’yı bulmanın en yakın yolu oldu.
dünya döner insanlar durmadan koşar, ama kimse olduğu yerde durmaz. sanki her şey bir gümbürtüye hazırlanır. belki bu yüzden insan 18-23 dereceyi aşınca rahat edemez, ya üşür ya terler. evrenin sırrı bu küçük bedensel hislerde mi gizlidir, kim bilir? oysa asıl mesele, insanın kendi bedeninde değil, zihninde patlayan fırtınaların dindirememesi değil midir?
Yinsani
Eksik olmayın..
Saygılarımla.
Sallanmış bir hayatın düşüş noktasından hayal kırıklığıyla kalkacak şahsiyetin, duruşunu hayal ediyorum da , bana göre hiç de iç açıcı değil.
Ne zamanın ötesinde ne zamanın sonrasında tam içinde olmak, her şeye ve herkese rağmen kendimi taşıyabileceğim huzur ve mutluluğun zirvesine oturup yaşamın seyrine dalmak. muhteşem görünüyor.
Kavganıza muhatap arıyorsunuz gibi geldi ama sanırım sizin kavganız kendinizle.
Bir yerde okumuştum mutlu değilseniz doğrularınızı gözden geçirmelisiniz.
Yinsani
Hangisini kabul buyurursanız..
Eksik olmayın efendim.
Saygılarımla..