- 265 Okunma
- 6 Yorum
- 11 Beğeni
KARA LASTİK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kaldırımdaki karlar yeni temizlenmişti. Kaymamak için adımlarımı yavaş ve dikkatli bir şekilde atarak okula doğru yürüyordum. Biraz ileride, sınıf arkadaşım ve aynı sırada oturduğum Mehmet’i gördüm. Mehmet, başını yere eğmiş, adeta düşüncelere dalmış gibi ağır ağır yürüyordu. Adımlarımı hızlandırıp ona yetiştim.
“Selamünaleyküm Mehmet, hayırdır? Neden bu kadar yavaş gidiyorsun?” diye seslendim.
Mehmet, tek kelime etmedi. Sadece gözlerini ayakkabılarına dikmişti, dünyadan kopmuş gibiydi. Birden, dikkatimi onun ayakkabıları çekti. Oysaki daha dün babası ona yeni lastik ayakkabılar almıştı; bizim oralarda bu ayakkabılara ‘soğukkuyu’ ya da ‘kara lastik’ deriz. Ama şimdi, ayakkabıları paramparçaydı.
“Ne oldu oğlum, ayakkabılarının hali ne böyle?” dedim.
Mehmet yavaşça kafasını kaldırdı, gözlerimin içine baktı. Sonra eliyle omuzuma dokunarak, “Sakın kimseye söyleme, sana bir şey anlatacağım,” dedi. Sağa sola bakındıktan sonra, kulağıma eğilerek fısıldadı: “Okulda spor ayakkabı dağıtacaklarmış. Hem de beyaz spor ayakkabı. Ayakkabısı olmayanlara vereceklermiş. Ben de hayatımda hiç spor ayakkabısı giymedim. Nasıl bir şey olduğunu çok merak ediyorum. Bana da versinler diye ayakkabıyı akşam kestim.”
“Peki, baban fark etmedi mi ayakkabıları kestiğini?” diye sordum.
Mehmet hafifçe gülümsedi. “Spor ayakkabıları aldıktan sonra babam bir şey demez. Ama sakın kimseye söyleme,” dedi.
“Tamam, kimseye söylemem. Ama ya vermezlerse?” dedim.
Mehmet’in gözleri parladı: “Oğlum, en ön sırada oturuyoruz zaten. Sınıfa ayakkabı dağıtmak için geldiklerinde, ayaklarımı sıranın dışına uzatırsam benim ayaklarımı görmemeleri mümkün değil,” dedi.
Birlikte ellerimizi omuzlarımıza atarak neşeli bir şekilde okula doğru yürümeye devam ettik. Sabahın ilk saatlerinde okul kapısında sıraya dizildik, ardından sınıfa girdik. İlk ders matematikti. Nöbetçi öğrenci, elinde bir kâğıtla sınıfa girdi.
“Öğretmenim, bu kâğıdı müdür bey gönderdi,” dedi.
Matematik öğretmeni kâğıda göz attıktan sonra nöbetçiyi gönderdi ve dersi anlatmaya ara verdi.
“Çocuklar, aşağıda ayakkabı dağıtımı yapılacak. Müdür bey, ihtiyacı olanları seçip göndermemi istedi. Kimlerin ayakkabısı yok?” dedi.
Sınıfın neredeyse tamamı elini kaldırdı. Öğretmenimiz kaşlarını çattı ve “Herkese vermeleri mümkün değil, ben seçmek zorundayım,” dedi.
Sınıfın ortasında yavaşça yürüyerek bir sağa, bir sola, ileri geri dolaştıktan sonra, arka sıralardan iki, duvar tarafındaki sıralardan üç kişiyi seçti. Toplamda beş kişiyi idareye gitmeleri için gönderdi. Mehmet, ayaklarını sıranın dışına doğru uzatmış, neredeyse sıradan düşecek bir halde oturuyordu, ama öğretmen Mehmet’in ayakkabılarını fark etmedi. İçimizde bir hayal kırıklığı vardı.
Teneffüse çıktığımızda, giden beş arkadaşımızın beyaz spor ayakkabılarla geri döndüğünü gördük. Mehmet, gözyaşlarını tutamadı ve “Akşam babama ne diyeceğim? Kara lastikleri kestim,” diye hıçkırarak ağlamaya başladı.
Cebimde yalnızca 5 lira vardı, o da öğle yemeği içindi. Ancak Mehmet’in ihtiyacı olan kara lastik 15 liraydı. Babasının aldığı kara lastikten bir yenisini almak istesek, paramız yetmiyordu. Mehmet o gün derslere odaklanamadı, hep dalgındı. Akşam eve gitmek istemedi, bu yüzden çarşıda biraz dolandık. Sonunda ayrıldık. Ertesi sabah ona, “Baban ayakkabıları görmedi değil mi?” diye sordum.
“Ayakkabıları kömürlüğe sakladım, kömürlüğe terliklerle gittim,” dedi.
“Baban görürse ne yapacaksın?” diye sordum.
“Beni görmeden bu kara lastiklerin aynısından almam lazım,” dedi.
Mehmet’in babası fakirdi. At arabacılığı yaparak geçimini sağlamaya çalışıyordu, ancak motorlu taşıtlar çoğaldığından işi azalmıştı. Bir çözüm bulmamız gerekiyordu. O gün, fizik dersinde öğretmenimiz bir ara bize döndü ve “Çocuklar, kömürümüz bitti. Kış uzadı, ne yapacağız bilmiyorum. Bugün üç ton daha kömür gelecek,” dedi.
Kömürler o zamanlar traktör ya da pikaplarla, torbasız şekilde gelirdi. Öğretmenimiz dertlenerek, “Bu kömürleri kim kömürlüğe çekecek?” diye yakındı. O anda bir çözüm aklıma geldi. Teneffüste Mehmet’e, “Fizik öğretmeninin kömürlerini kömürlüğe biz taşırız, böylece ayakkabı parasını çıkarırız,” dedim.
“Üç ton kömürü çekebilir miyiz?” diye sordu Mehmet, biraz tedirgin.
“Çekeriz oğlum, ne var bunda? Babandan dayak yemekten iyidir,” dedim.
O gün ders çıkışı öğretmenler odasının önünde bekledik. Fizik öğretmenimiz çıkınca, “Öğretmenim, kömürleri kömürlüğe taşımayı biz yapabiliriz,” dedim.
Öğretmen şaşkın bir şekilde, “Gerçekten yardım eder misiniz çocuklar?” diye sordu.
“Elbette, yardım ederiz öğretmenim,” dedik.
Ders bitiminde kitaplarımızı lojmanın kenarındaki kaldırıma koyup işe koyulduk. Akşam saat altıya doğru işi bitirdik. Elimiz yüzümüz kömürden kapkara olmuştu. Öğretmenimiz “Bir dakika gitmeyin,” diyerek eve gitti ve 50 lira getirdi. Bu para ayakkabı almaya yetiyor, hatta artıyordu bile. Hemen elimizi yüzümüzü yıkadık ve Mehmet’in ayakkabı alacağı dükkâna gittik. 15 liraya bir kara lastik aldık, kalan parayı da aramızda paylaştık.
Aradan yirmi yıl geçmişti. Mehmet’in bir şirket kurduğunu duydum ve onu ziyaret etmeye karar verdim. Bürosuna gittiğimde, masasının arkasındaki duvarda bir çerçeve içinde bir kara lastik asılı duruyordu. Üzerinde şu yazıyordu:
“Alınterimle kazandığım ilk ayakkabım.”
YORUMLAR
Ben ilkokuldayken annem mavi renkli, yarım boy ve hafif topuklu lastik çizme almıştı çok mutlu olmuştum, ayaklarım biraz üşüyordu ama çok seviyordum çizmemi...Ben severim öyle takunyaları falan ya da tak tuk ses çıkaran şeyleri...keşke sakladaymışım
Bi zamanlar Hunter'lar modaydı şimdi de Crocs'lar ama biri kara lastik giyse dönüp yüzüne bile bakmayız. Özellikle yazlıkta dikkatimi çekti, her iki üç kişiden birinin ayağında bu Crocs'lardan belki çoğu çakmadır ama nedir bu marka özentisi, sonuçta lastik bir de ayak terleyince olan zehiri de vücuduna yediriyosun.
Anlamlı buldum yazıyı, tebrikler.
Anlamlıydı..Belli bir kuşak hep kara lastiklerle büyüdük.Çocuk yaşta etraflıca düşünmek mümkün olmasa da yalana sevk etmesi kadar kötüsü olamaz.Alın teriyle alınan bir kara lastiğin bağış yoluyla verilen bir spor ayakkabısından daha değerli olduğu aşılanmalı çocuğa kendi malına zarar vermemesi için.Yalana yönelmemesi için.Hataların bedeli kömür çekmek kadar kolay olmayabilirdi.Zira yalan bir kuluçka makinesidir.Kuluyorum başarınızı.Sağlıcakla.Saygıyla.
tanrı, insana verdiği yolları ayakkabılarla değil, sabırla aşmasını öğretir; çünkü sağlam bir ruh, yırtık bir ayakkabının içinde de yürüyebilir.
hayat dediğimiz uzun bir yolculuktur; kimi zaman düşeriz, kimi zaman kalkarız. bu yolculukta, adımlarımızın izini bırakırken en çok ayakkabılarımız yıpranır. aslında, bir insanın ayakkabısı onun yaşamını simgeler. o ayakkabılar yıprandıkça, ruh da bu dünya yolunda sınanır. her aşınmış taban, her yırtık dikiş, insanın dünyayla mücadelesinin birer tanığıdır. öyle ya, ayakkabının en sağlamı bile zamanla eskiyip toza karışır. fakat, hayatın içinde öyle anlar vardır ki, ayakkabının eskimesi bir yitiriliş değil, tam aksine bir kazanıştır.