- 191 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
RÜZGÂRIN SAVURDUĞU MEKTUPLAR (10)
Bazı insanların sütü bozuk, işleri güçleri riyakârlık, kahpelik olduğu için beni her şeyden soğuttular. Hele bir de vebalıymışım gibi benden kaçışlar başlayınca, madem öyle dedim cep telefonumdaki gereksiz insanları A’ dan Z’ ye bir güzel sildim. İlk adımı atmıştım atmasına da, hayattan kopmamam adına bir şeylere tutunmam gerekiyordu ama neye, kime ve nasıl? Kolay mıydı sanki kafa dengi, güvenilir, bana diliyle değil, gönlüyle değer veren, sevgiyle sarıp kucaklayan birisine dokunup tutunmak? Bunun kararını verip de karşıma çıkmasını bekleyene kadar bir de nüfus cüzdanımı çıkarıp baktım ki, ulan nerden baksan aramızda en az çeyrek asır fark var. Gerçi farkın önemi yok, kafa tutsun kâfidir dedim. Dedim demesine de, galiba bu deyim buraya oturmadı. O zaman oturturuz bir yere, meselâ başımın üstünde yeri vardır deyü, okuyup üfleyerek elemterefiş, kem gözlere şiş duasını bir güzel okudum. Zaten dilim dönmez, türkçeyi zor konuşurum, bildiğim üç, beş duanın en kısası budur.
Öyle nazarıma gelmişsin ki, esnemekten gözümden yaş geldi, ağzımı bir türlü kapatamadım şu an bu mektubu yazarken.
Senden çok şey mi istedim? Sadece seni istedim. Bir olsun, öz olsun, sağlam olsun, sevgi dolu olsun dedim, sana tutunmakta karar kıldım. En azından namazım kılınıp da hoca efendinin o klasik sorusuna dil ucuyla değil, kalp gözüyle cevap verecek bir havarim olur yanımda dedim, vakitten tasarruf edip en hızlısından seni bir güzel tarif edip hatim ettim inceden inceye.
Böyle bir bağlılık dostlar başına. Zaten ben de arta kalan zamanlarımda seni unutmamıştım ki, hep hatırladım ve ruhumu hafifletmek için de şiirler yazdım farkındaysan. Farkında değilsen de önemi yok, ha sen ha ben, aramızda teklif mi var. Hem biz ikimiz iki bedende bir ruh, bir can değil miydik? Yoksa bana mı öyle geldi? Çok mu rüya gördüm ki?
Şimdi yine kızarsın, konuyu değiştireyim. Sen de biliyorsun hem dinç, zinde, formda kalmak hem de bazı gereksiz insanlardan kaçarak huzur bulmak için sık sık şehirden firar ediyorum, dağlara çıkıyorum. Acıktığım zaman da bir demlik çayı soğutmadan, somunu katık ederek içiyorum.Basit yaşıyorum, ölmeyecek kadar yiyorum işte. Benim en büyük gönül zenginliğim sensin. Seni de ölümsüz seviyorum o da ayrı konu. Aramıyorum öyle zengin mönü filan, bizim gönlümüz zengin dayı. Farkındayım, bu dayı kelimesi çok tuhaf kaçtı mektupta. Bilirsin, silgi kullanmam, eğrisiyle doğrusuyla, yanlışıyla da olsa çıkmışsa ağzımdan bir kelime, kırmışsam istemeyerek bir pot, bilirim özür dilemesini. Dayı dedim diye dayım değilsin elbette. İyi de, sen benim neyimsin ki? Sevdiğim desem, susturmak istersin. Aşkım, bir tanem desem kızarsın. O eskidendi filan dersin. Eski meski bilmem ben. Eskimeyen bir sen kaldın, sevgin her gün yeşeriyor gönlümde. Kolay mı bir çırpıda sevgiyi öldürmek? Neyse, konuyu değiştireyim, nerde kalmıştık? Dağlarda... Evet, dağlarda yürüyordum.
Aslında hayat basit yaşanmalı ki insanın başı ağrımasın. Elbette sen de bu keyfe benimle birlikte eşlik etseydin moralim daha gıcır olurdu harbiden. O kadar yolu nasıl yürürüm diye endişe etme, sırtım ne güne duruyor? Sakın ha, "Beni kucağında taşı." diye ısrar edeyim deme, balayında olsak da durum değişmez, süpermen miyim yahu ben? Değilim tabi. Ben de insanım canım, o kadar da uzun boylu değil.
Neyse, sen gelemediğine göre bizim buralara, ben geleyim sonuç bölümüne. Uzun uzun yazıp da seni daha fazla sinirlendirmek istemem. Şunu bil ki, bir tebessümün yaşama sebebim, enerjim, gıdam, keyfimdir. Az önce aklıma geldi, dedim ki içimden; aman canım nasılsa ölmeyecek miyiz, iyisi mi hep sarılalım biz. Dans da ederiz, müziksiz de olur, mırıldanırız, sonra da uyuruz, sabaha dek oturacak değiliz ya.İki kişiyle okey oynansa da tadı olmaz değil mi?
Şişttt, şimdi sessizlik lütfen. Hayale daldım, uyurken gözlerine bakmakla meşgulüm. Aman tanrım, tarihte dünyanın en güzel kadınları sıralamasında ilk üçe girmezsen adımı nüfus idaresinden silsinler. Ama ben torpil değil de, vicdani kanaatimi kullanıp şahsımın bir incisi yaptım. Yalan söylüyorsam seksen bilmem kaç milyon vatandaş beni teker teker silsin, bir daha da konuşmasınlar benimle. Yalnızca sen konuş benimle. "Konuşmak istemiyorum seninle. Sen de konuşma benimle." diyorsan, tamam, hiç mühim değil, ben de susarak konuşurum, şimdi olduğu gibi. Yalvarırım söyle bana aşk kokulum, küçücük, mini minnacık, ufacık tefecik de mi bir umut yok? Durum bu kadar vahim öyle mi? Aman tanrım, bu kadar gaddar olamazsın. İnanmam, gözlerin öyle demiyor. Bırak gurur denilen sahtekârı. Bana acımıyorsan zavallı kalbime acı. Bari onu yaşatsaydık.
Çok öptüm, hep senden bir fazla. Ne o? İtirazın mı var? Varsa var yani. Sana mı soracağım? Kolaysa kalbime söz geçir de ben de diyeyim ki, "Unutmak için ikimiz de bayağı çabaladık ve sonunda unuttuk seni."
Sen inandın mı? Unuttun mu sen de beni? Yine sabah oluyor.Yeni bir güne giriyoruz. Keşke seninle kol kola da girseydik. O da olur. Oldu bile. Gözümü bir yumdum ki bir de ne göreyim, dans bile ediyoruz el ele, yanak yanağa. Öyleyse dünyanın en şanslı adamı benim. Yaşasın ya, yaşasın! Bu günüm de çok güzel geçecek. Biliyorum, bu mektubu okuduğunda yine "Teşekkür ederim." diyeceksin. Rica ederim tatlım. Az bile yazdım, yine yazarım. Mektubuma bugünlük son verirken, hasretle kucaklarım. Sevgimle kal, hep bende kal.
Vecdi Murat SOYDAN
26 Eylül 2024, Saat 04.00, Isparta
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.