Yolcu 4
Yolcu 4-
Güneş batmak üzereydi. Düşündüm, o kadar handan uzaklaşmış olamam belki birkaç saat yürüdüm kör kızın peşinden belki birkaç saat geri dönüş için yürüdüm ve yolumu kaybettim. Ardından uyuduğumda Ahmet ve köpeğiyle eşleştim. Lakin çobanla hayli yol aldım yine de han yakında olmalı!
Düşündüklerimi Ak Ahmer amcayla paylaştım.
Ak Ahmer:
-- Zaman nedir? Aldığın yol mu, yoksa verdiğin yıl mı, gün mü, ay mı? Zaman biter mi? Sonsuzdan gelip sonsuza doğru akar mı? Peki, sayılar nerden başlar nerde sonlanır? Bunlara bir cevabın var mı?
-- Şey yani… Ya amca ben soruyorum sen bana filozofların veremeyeceği soruları soruyorsun acı bana…
--Düşün, Adem bildiklerin ne kadar ki gördüklerin ne kadar olsun. Gördüklerin mi çok göremediklerin mi? Düşün, yüz yıllık ömrün var sıfırdan eksiye doğru ne kadar gidebilirsin, artıya doğru gittin diyelim kaça kadar çıkabilirsin?
--Of amca hiç düşünmedim!
--Ben düşündüm. 100 yıl çarp 365 le. 6 saat 47 dakikası da var da küsuratı boş ver düz 365 günle çarp!
--O kolay 36.500 gün
--24 saatle çarp!
-- Yok, amca çarpamam kafadan.
--Ben ezberledim dertlenme. 876.000 saat. Dakikayla ve sonra saniyeyle çarparsak 3.153.600.000 saniye. Hadi bir insan milyonlu saylara çıktığında saniyede ortalama 3 sayı saysın…Sayabileceğin sayı 1 milyarın üstü. İster eksiye git hiç artı elde etmeden, ister artıya git hiç eksi hanene koymadan insan bu sayıların ne üstüne çıkar ne altına iner. Düşün 100 senede…
-- Sonuç? Amca hana bir gidelim ya! Zaten beynim yanmak üzere, haşlamayalım bana ağır geldi.
-- Peki, evlat biraz düşün bakalım. Merak edersen sonucunu da anlatırım. İlerde bir mağara var orda geceyi geçiririz.
Adem:’’Nerden takıldım âmâ çocuğun peşine! Ardından dilsiz çoban, ardından kafayı sayılarla bozmuş gezgin… Bir de meczup Adem’in rüyalarıma girmesi. Bakalım uyuduğumda gelecek mi? Gelip te aklıma ne sokacak!’’ içimden konuşarak mağaraya doğru yürümeye devam ettik.
Hafif bir tepeyi aştıktan sonra az ilerde bir ağaç ve onun biraz daha ilerisinde bir köprü gördüm. AA! Bu çobanın yere çizip bana anlattığıydı! Biraz yürüdükten sonra Ak Ahmer!
--Bu köprüden geçeceğiz. Heybende ne var?
İçimden bu adam benle alay ediyor. ‘’Heybemde ne var!’’
-- Amca heybem yok ki! İçinde bir şey olsun.
--Senle işimiz var evlat. Heybe sensin içinde taşıdıkların…
-- Yani, düşündüklerim mi? Çok şey var söyle desen söyleyemem…
Dediğim anda aklıma rüyamda gördüğüm adamı hatırladım. Yüzünü ayan etmeyen adam, bana yoldaş olan adam: ‘’Benlik yükünü.’’ Köprüden geçmek için benlik yükünü bırakmam gerektiğini söyleyen adam! Aklım benle oyun oynuyor olmalı, rüyayla amel olunmaz ki ama nasıl olur da bu kadar olasılık bir araya gelir? Sanki üst üste dejavu yaşıyordum. İçimden dememle beraber Ak Ahmer ’in sesiyle kendime geldim!
--Benlik evlat, benlik!
Köprüye doğru Ak Ahmer yol alırken arkasında kalmış ve donuk gözlerle adımlarına bakarken geri dönüp seslendi.
-- Hadi evlat gel! Bir anda olmaz, bu köprüde Burak’ın olurum, burada Burak’ sız kalmaktan korkma ama asıl köprüde Burak’ sız kalmaktan kork.
Bir yandan şaşkınlık, bir yandan içimdeki ürpertiyle köprüye doğru yürümeye başladım. Düşüncelerim karıştıkça karışıyor, şehir hayatında düşünmeye hiç zamanımızın olmadığını fark ediyordum. Ahmer amcanın anlattıkları daha bir anlam kazanıyor, yolculuğun nerede ve nasıl devam edeceğini daha bir merakla bekliyordum. Bir insanın 10 milyara kadar sayamayacak kadar az zamanda neleri biriktirmesi, nelerden vaz geçmesi gerek ilk defa düşünmeye başlamıştım. Kaldı ki uyuduğumuz zamanı çıkarsak, sayılar uzadıkça milyonlu sayıların bir saniyeden fazla süreceğini düşünürsek üstüne üstlük yüz yılı hesaplamış, kaç insan yüz yıl yaşayabilir ki? Bir insanın kaçta kaçı 500 milyonluk sayı sayma ömrüne sahip olabilir ki? Ak Ahmer ’in iyimser hesabı ortalama ömür için gerçekte toplansa toplansa 500 milyonluk sayı sayma kadar. Bahsettiği zaman bu olsa gerek…
Birkaç saat yürüdük. Engebeli yol ve tırmandığımız tepe vaktimizi alsa da artık zaman kavramını kaybetmiştim. Gün kararıyor, gün açıyor, güneş tepemizde bundan ibaretti zaman. En nihayetinde bahsettiğimiz mağara gözükmüş, girişinin duvarla örülmüş olması bir malikâneye dönüştürüldüğü dışardan belli oluyordu. İçeri girdiğimizde karanlık mekân karşıladı bizi. Ak Ahmer gaz lambasını yaktı. En azından çakmak kullanıyordu. Ortalık lambanın fitiliyle ışıldadığında kenarda bir seccade, ortada küçük bir sehpa ve bir rahle ilk gözüme çarpmıştı. Daha sonra duvarda ki kitaplar gözüme takıldı. Tek kişinin sığabileceği bir yatak ve sacayaklı bir ateşlik kenarda duruyordu. Ateşliği de yaktıktan sonra:
--Yoruldun mu?
--Evet, alışkın değilim araziye. Aslında çocukluğum köyde geçti. 12 yaşındayken şehre taşındık. İlk başlarda köyü çok özlüyordum. Sonra sonra şehre alıştım köyler cazip gelmemeye başladı.
--Neden?
--Ne? Ne neden?
--Neden buradasın, nasıl kayboldun?
--Uzun hikâye!
--Sabaha çok var evlat.
--Köye gitmeye çalışıyorum. Orda benim için bir emanet varmış. Ne olduğunu bilmiyorum ama önemli olduğunu biliyorum. Anlatacak bir şey yok. Otostop yaparak geldim hana kadar. Aslında orda ne olduysa oldu. Bir yolcu yemek yerken delinin biri içeri girip ‘’ölmedin mi’’ diye sordu yolcuya. Sonra yolcuyla garson arasında ki konuşmalara şahit oldum. Geceyi handa geçirdim. Gece rüyama girdi meczup bana da aynı soruyu sordu. Ben cevap verdim. Bu kez daha başka sorular. ‘’Önünde bir yol var, yol çatallanacak unutma sen seçeceksin’’ dedi. Sabah kahvaltı yaparken meczubun kapıdan dışarı çıktığını görünce arkasından takip etme ihtiyacı duydum, rüyanın etkisiyle beklide… Ne kadar gittiğimizi bilmiyorum. Bir ağacın dibine bir şeyler bıraktı. Almak için değil ne bıraktığına bakmak için hareketlendiğimde kör bir kız çocuğunun delinin bıraktıklarını alıp yürüdüğünü gördüm. Bu kez de çok önemliymiş gibi kız çocuğunun peşine taktı beni ayaklarım. Ardından baraka gibi bir yere gittiğini gördüm. İçerde yaşlı bir yatalak kadın ninesi olsa gerek, meczubun getirdiklerinden yedirdiğini gördüm. Hana dönmek istedim ama öyle dalmışım ki yollara hiç dikkat etmemişim. Sonra Ahmet’le karşılaştım, sonrası da malum.
--Meczubun adı ne biliyor musun?
--Adem
--Âdem, insan demek. Hem yoldur hem yolcudur. Âdem olabilirsen hem yoldasın hem yolsun. Ardındakilere ışık olursun yani yol olursun ama adem olursan yolda sadece yolcu olursun.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.