- 275 Okunma
- 4 Yorum
- 5 Beğeni
Kırılma Nokası "I. Bölüm - Behice Teyze"
- Size nasıl yardımcı olabilirim?
- Beni Behice Teyze gönderdi!
Karşımda yirmili yaşlarda çekingen ama bir o kadar da merakı her halinden belli olan bir genç kız duruyordu. Oysa ben tüm bunların ötesinde "Behice Teyze" kısmına tutulmuştum. Hani onca işin gücün arasında o en sevdiğiniz şarkıyı duyar da öylece kalırsınız ya işte onun gibi birşey oldu.
- Sen Behice Teyze’yi nerden tanıyorsun?
Beni bu senli benli konuşmaya iten de yine o ortak tanıdık olan Behice Teyze’nin kendisiydi.
- Köyden. Bana "onu bul gözlerinden öptüğümü söyle" dedi.
Tüylerim diken diken olmuştu.
- Buyur otur lütfen. Sen bir nefeslen. Ben birazdan geliyorum.
Bir sene evvel..
Her ne kadar memleket sevdalısı birisi olsam da türlü nedenlerle beş yıldır köyüme ayak basamamıştım. O gün tüm işimi gücümü bırakarak iki günlüğüne niyetle bu şansızlığı kırmak istedim. Bu "kırmak" eylemini hafızanızın bir kenarına not almanızı rica ediyorum.
Arabayla köyün girişine kadar geldim. Daha içeriye araba yolu olmadiğından yayan olarak devam ettim. Biraz geç kaldığımdan hava kararmaya başlamıştı. Elime bir odun parçası alıp karanlıkta evin yolunu bulmaya çalışıyordum. Derken bir ses duydum.
Gerisini hatırlamıyorum..
Uyandığımda başucumda o vardı. Sonradan öğrendiğime göre yabani bir hayvan tarafından ayak bileğimden ısırılmıştım. Hiç bilmediğim bir evde seksen yaşlarında bir kadın benimle kendi çocuğu gibi ilgileniyordu. Sesi duymuş ve çobanlık yapan Yusuf’u da yanına katarak beni evine kadar taşıtmıştı.
İlk şoku atlattıktan sonra her ne kadar gitmek istesem de o gece orda kalmamı istedi. Ayağımda bir takım otlarla yaptığı pansumanı yeniledikten sonra bana "aç mısın" diye sormadan önüme bir sofra kurdu. Ardından pişirdiği türk kahvesini iki büklüm önüme uzattı.
- Sen kimlerdensin evlat?
- Bekir Çavuş’un torunuyum.
"Yaa.." dedi. Bu "yaa" ifadesi derin anlamlar taşıyordu.
Elli yıl geriye dayanan sohbetten sonra bana neden boş bir köy evine geldiğimi sordu. Ne de olsa burası kuş uçmaz kervan geçmez bir yerdi. Ne yolu vardı ne çevrede herhangi bir dükkan. Bakkalı bile yoktu. Köyde sadece yedi hane vardı ve herkes kendi ekmeğini yine kendisi yapıyordu.
Ona sadece "uzun zamandır gelmek istiyordum, kısmet bugüneymiş" dedim. O da bana "toprak çekiyor işte" diye yanıt verdi.
Ertesi gün tarhana çorbamı da içtikten sonra ayaklandım. Böyle insanlığa para teklif edilmez biliyordum ama yine de birşeyler yapmak istiyordum. Arabayla ilçeye varıp un, yağ, şeker vs.. alıp tekrar geri geldim. "Kuzum kim yiyecek bunları" dedi. Ben de "Yusufla yersiniz" dedim. O "Yusuf tatlı ağzına sürmez" dedi. Ben de saf gibi "şeker hastası mı" dedim. Biraz sessizlikten sonra "kızına sebep" diyebildi ve devam etti. "Eğer birazcık rahmetli dedene çektiysen.."
İşte asıl hikaye "kırılma noktası" burda başlayacaktı.
Yusuf bir yıldır yanımda çalışiyordu. Şivesi dışında artık bizden birisi olmuştu. Yusuf dosttu, güvenilirdi, dahası insandı. Hem de ben dahil hepimizden çok fazlaca güzel bir insandı. Hiçbirşeye tenezzül etmiyor ve kendi halinde yaşıyordu. Ayrıca bana emanetti.
Odama geri döndüğümde genç kız biraz sakinleşmişti. Tabi ben de şu hayatta tüm öğrendiklerimi masaya dökmek için o fırsatı yakalamıştım. Kendimden emin bir halde genç kızın gözlerinin içerisine bakarak konuşmaya başladım.
- Behice Teyze’nin bende hatrı büyük. Sana açık olacağım. Dile benden ne dilersen. Şu an üzerimde oturduğum koltuk dahil!
- Üniversite öğrencisiyim. Sadece burs isteyecektim.
- Burs senin. Peki senin annen baban yok mu?
- Annem ben doğarken vefat etmiş. Babam da işte beni Behice Teyze’ye emanet edip hayvanlıcıkla uğraşmış. Ben onunla iletişimi kestim.
- Neden?
- Annemin ölümüne sebep hep beni gördü.
(Kızcağız burda o ilk damla gözyaşını döktü)
- Diyelim ki öyle. Peki sen bunun için mücadele ettin mi?
- Babam cahil bir insan. Okuma yazması dahi yok. Beni hiç anlamadı.
- Senin okuma yazman var. Peki sen onu anlayabildin mi! Eğer anlayamadıysan bu okuma yazmanın kime ne faydası var?
Biraz sessizlikten sonra devam ettim.
- İrmik helvasını çok seviyormuşsun..
- Siz nerden biliyorsunuz?
- Baban senden sonra hiç tatlı birşey sürmemiş ağzina. Ordan biliyorum.
- Babamı tanıyormusunuz!
- Sevdiklerimizin zorlu dönemleri olabilir. Bize düşen burda vazgeçmek değil mücadele etmektir. Tabi yine karar senin.
"Gel Yusuf"
Traşlı ve takım elbiseli Yusuf odaya girdiğinde kızcağız hiç düşünmeden kendisini babasının kollarına attı.
Ben iki insanın hiçbirşey konuşmadan sadece sarılarak yarım saat ağladığına ilk o gün şahit olacaktım..
- Alo. Behice Teyze. Görev tamamlandı!
- Toprak bu. Kan bu. Çeker. Sen de rahmetli dedene çekmişsin evlat. Ayağına taş değmesin..
YORUMLAR
bayduygusal
Memnun oldum.
Saygılar.
Hikaye yine güzel, yine akıcı, okuru da içine çekiyor. Bir de şunu fark ettim, yap-boz gibi parçaları var hikayelerin, bi yerde çakışıp ya tanıdık çıkıyorlar ya da ortak bir paydada buluşuyor kahramanlar. Ben de dedektif gibi bu sırrı henüz çözülmemiş ipuçlarını takip ederek daha finale gelmeden bi kurgu çiziyorum kafamda. Bazen tutturuyorum ama bazen de ıskalıyorum.
niyeyse içimden bi ses "rahmetli dedene çektiysen" sözü iki kere boşuna söylenmedi diyor. Burdan bi şeyler çıkacak sanki...
Bu hikaye de tanıdık geldi ama cümlesi cümlesine aklımda değil, sisli dumanlı biraz...
Ama hikayeler sıkıcı değil, bunaltmıyor, güzeller.
Teşekkürler.
bayduygusal
İleri görüşünüze ayrıca hayranım.
Teşekkürler.
bayduygusal
Hep sefa veriyorsun üstad.
Bunu unutma.
Eyvallah..