4
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
516
Okunma
Güneş başını alıp gittikten sonra, toplanırdık köprübaşındaki fersiz sokak lambasının altında. Sohbet eder, hayaller kurardık gelecek adına. Öyle ahım şahım değildi hayallerimiz. Aklımızın erdiği, bilgimizin yettiği kadardı hepsi de. Mesela ben; “TOMMİKS, TEKSAS okunsun babalar analar kızmasın” isterdim. Bu kadardı benim hayalim. Çok dayaklar yemiştim onları okuyorum diye.
Bir Mustafa abimiz vardı. O hepimizden büyük, hepimizden akıllıydı. Aramızda eften püften şeyler yüzünden kavga ettiğimiz olurdu. O bizi barıştırır:
“Yapmayın böyle. Aradan yıllar geçecek, büyüyecek, her birimiz başka yerlere gideceğiz. Bu günlerdeki kavgalarımızı hatırladığımızda üzülürüz. Bir birimizi iyiliklerle hatırlayalım. Yapmayın böyle.” Derdi. Severdik, dinlerdik Mustafa abiyi.
Yıllar sonra dediği oldu. Mustafa abi liseyi bitirdikten sonra. Hava harp okulunun sınavını kazandı. Çekti gitti. Bir gün mavi üniformasıyla köprübaşına geldi. İzinliymiş. Sevindik. O bize sarıldı biz ona.
İzni bitinceye kadar köprübaşı sohbetlerimiz hiç eksik olmadı. Babam bir gün;
“Mustafa gelmiş gördün mü?”
“Gördüm baba.”
“ Keşke sen de öyle olsan oğul.”
“ İnşallah baba. Daha ortayı yeni bitirdim. Önümde üç yıl lise var.”
“Geç liseyi geç. Hem seni hem kız kardeşini bir bekçi maaşıyla okutamam. Kız kardeşinin bir nasiplisi çıkar gelin olur gider. Sen de Askerlik şubesine git. Orada Hava Astsubay okullarına giriş için müracaat kâğıtları varmış. (O yıllarda öyleydi.) Onu al gel. Bilen birine doldurtalım. Sen de astsubay ol. Askeriye askeriyedir. Ne fark eder?”
Babamın otoriter bir yapısı vardı. Fikrine karşı çıkılamazdı. Demek ki bu kadardı tahsil hayatım. Boynumu büktüm, denileni yaptım. Sınavı kazandım. İki yıl eğitimden sonra da astsubay oldum. – Olmaz olmaz deme olmaz olmaz denilen de olabiliyor işte- İlk tayinim Mustafa abinin olduğu Birliğe hem de onun emrine çıktı. Ben çiçeği burnunda bir astsubay çavuş, Mustafa abim de üsteğmen. Mesaide Komutanım, mesai sonrası Mustafa abim. Hatalarım oldu düzeltti. Bilmediklerim oldu öğretti.
Önce Mustafa abim evlendi. Daha sonra da ben evlendim. Evliliklerimizde de birbirimizi hiç terk etmedik. Benim de, eşimin de, onlar bizim abimiz ablamızdı. Ben abimden ne kadar çok şey öğrendiysem, eşimde eşinden, ablasından çok şey öğrendi.
Eğer mesleğin askerlikse, tayin kaçınılmazdır. Başka başka birliklere tayin olsak ta, İzinlerimizde bir birimizi hep ziyaret ettik.
Zamanı gelince O albay, ben de kıdemli başçavuş olarak emekli olduk. Yine konuşuyor, yine görüşüyorduk. Bir gün acı bir haber aldım; ablamız vefat etmişti. Acıya yürek dayanmaz. Her aradığımda:
“Özlüyorum kardeşim ablanı çok özlüyorum. Bana şaka yaptı sanki. Birazdan kapının zili çalacak çıkıp gelecek diye bekliyorum. “
Böyle diyor abim.
İkimizde karşılıklı ağlıyoruz.
“Abi ölüm gelince birileri gidiyor. Sabretmek lazım. Biz de özlüyoruz ablamızı. Nasıl ki doğmak bir gerçekse, ölüm de bir gerçek. “
Demek istiyor diyemiyorum.
Ateş düştüğü yeri yakıyor.
Ama şunu söyleyeceğim:
“insanlığı da, dostluğu da, büyük olmanın gereğini de, eşine değer vermeyi de biz sizden öğrendik. “
Ver elini öpeyim abim.
Yattığın yer nur olsun ABLAM…