- 194 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Neden Mı Mazlumlar Yok Oluyor
İlimin ışığında bilimi öğrenmede kendimizi alıkoyduk. Hani Hz Muhammed sav bir sözü vardı bilim Çin’de dahi olsa gidin alın getirin kullanın ve insanlar bunu dahi yanlış anladılar. Çin’e gidip bilimi değil bilimin yaptığı icadı getirip kullandılar. Oysa getirdikleri icatlar geçici bilim ise ebedi idi.
Şimdi ise geniş bir coğrafyaya yığılan bir insan topluluğu, küçük bir avuç toprağa sığışmış küçük bir millet’e esir. Ne mi oldu çocuk ölümleri meşrulaştı kadın, yaşlı, genç demeden insan kıyımlarına göz yumuldu. Herkes köşesine çekilip " Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın " Dedi. Bir gün o yılanın dönüp onları ısıracaklarını unuttular. Peki ya sen üç kuruş fazla veripte şirketini, fırmanı ve toprağını peşkeş çeken sen aslında o üç kuruş fazla para için kendi karakterinide malınla beraber satmışsın haberin yok.
Hani bir söz vardır. "Zeki insanlar sorgular ve araştırır. Aptallar ise olanı olduğu gibi kabul eder. Gelinen nokta ise aptallar kendi içindeki zekilerle beraber tutsak ve ezilmeye mahkum kalırlar.
Nerede bir mazlumun gözyaşı varsa bilin ki orada menfaatini ve servetini düşünen bir zalim ve ona destek veren bir aptal yığını vardır. Çünkü o zalim içerde bir hayin satın almaz ise o mazluma dokunamaz. İşin enteresan tarafı ise satılık olan kişi kendini akıllı zanneder. Oysa onu parayla satın alanlar zamanı geldiğinde onu sermayesinin çok daha fazlasına satıp onun üstünden para kazanacaktır. Ve o kişi sonuç olarak hep satılmaya mahkum olarak hayatını devam edecektir. Her şeyi maddiyata bağlayıp maddiyatın arkasına sığınanlar geleceğe
bırakamyacakları manevi değerleri kalır.
Zamanın birinde bir yörede bir kaplan varmış. Bu kaplan o yörede 200 den fazla insan yemiş. İnsanlar güpe gündüz köylerinde dahi dışarıya çıkmaya korkar olmuşlar. Çünkü bu kaplan köylere girip orda da insan yiyormuş. Yöre halkı kaplanı öldürmek için seferber oluyor ancak kaplan korkudan başka bir ülkenin sınırlarına girip başka ülkenin insanlarını yemeye başlamış. Kaplan girdiği ülkede de 200 den fazla insan yiyerek toplamda 436 kişinin hayatına son vererek bu insanları canlı canlı yemiş. Muazzam bir sayı değil mi? Bu sefer bu kaplanın başına ödül konulup öldürene ödül verilme kararı alınmıştır. Bunu yapabilecek birini buluyorlar. Yapacak olan kişi avcı yeteneği olmayan ancak kendi alanında uzmanlaşmış bir doğa bilimci. Kaplan son avı olan bir tane genç kızı tutup ormana sürüklerken avcıya haber veriliyor. Avcı olayı duyar duymaz hemen yola koyulup kan izlerinden kaplanın yerine ulaşıyor. Ancak adam gördükleri karşısında hayrete düşüyor. Kaplan genç kızın bedenin büyük bir kısmını çoktan yemiş bile avcı hemen silahına sarılıp bir el ateş ediyor kaplan yaralanarak kaçmış. Avcı pes etmeden takip ediyor yaralı kaplanı nihayet tekrar buluyor iki el daha ateş ederek kaplanı etkisiz hale getiriyor. Kaplan alınıp araştırılmak üzere laboratuvar ortamına götürülüyor. Araştırma sonucunda kaplanın büyük alt çene dişinin olmadığını görüyorlar. Bu dişin olmaması doğuştan değilde daha önce bir avcı grup tarafından kaplan’a ateş açılması sonucu kaplanın hem alt çenesi zarar görüyor hem de alt çene dişinin yok olmasına sebep oluyor. Kaplan bu sıkıntı yüzünden diğer yabani hayvanları avlamaktan zayıf kaldığından dolayı çareyi insan yemekte buluyor. Aslında bu diş kaplanın biyolojik döngüsünde avlanabilmesi için büyük bir önem arz etmekteydi. Çünkü yaşam döngüsünde hayatta kalabilmesi için hayvan avlayıp hayatta kalmalıydı. Ancak kaplan bu sıkıntısından dolayı aç kalmamak için insan doğasına girip insan ile beslenip hayatta kalmıştır. Ve kaplan maalesef bunu da yapıyor. Burda ki durumda suçlu olan insan mı, kaplan mı? Aslında konu çok basit insan ne kadar çok doğal yaşamla uğraşır ise doğal yaşam da o kadar insan ile uğraşır. İnsan ne kadar çok manevi değerleri ve benliğinden uzaklaşır ise o kadarda hayattan tokat yer ve kendi canın yanmasına sebep olur. Kişi baltayı ayağına vurmadığı sürece canı yanmaz ne zaman ki baltayı ayağına vurursa işte o zaman acıyı hisseder.
Sonuç olarak şunu eklemek istiyorum. Her ne kadar kurdun ağzında çıkardığımız kuzumuz ağır yaralı olsa dahi yaşaması bizim şükür duasıdır. Bize düşen bu Kuzu’nun yaralarını iyileştirip halkına ve ümmete yararlı olmasını sağlamaktır.