- 197 Okunma
- 1 Yorum
- 4 Beğeni
Paylaço'nun Gözyaşları
"Belki şehre bir film gelir
Bir güzel orman olur yazılarda
İklim değişir, Akdeniz olur
Gülümse"
Arka fonda bu güzel şarkı çalarken gerçekten de Azra bir an için gülümsemişti. Sonra yedi iklim dört mevsim gördüğünü hatırlayınca oyuna/hayata kaldığı yerden devam etti.
O gün yedi yaşına girecek olan kızı Zümra’nın doğum günüydü. Tüm hazırlıklar tamamlanmış, artık parti başlamak üzereydi. Son davetliler bekleniyordu. İşte böyle bir boşluk anında Azra "keşke kızımın babası da bugünleri göebilseydi" diye düşündü. Eşi ona belki maddi olarak bir zenginlik bırakmış ama kendisinden de mahrum etmişti.
Azra’nın doktor olan eşi henüz kızı Zümra’ya hamileyken bir trafik kazasında vefat etmiş, yani kendi kızının yüzünü dahi görememişti. Zorlu bir hamilelikten sonra neyse ki Zümra sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmişti.
Organizasyon şirketi herşeyi halletmişti. Pasta, içecekler, balonlar, süslemeler vs.. hatta bir de paylaço. Azra paylaçoyu izlerken acaba onun mu yoksa kendisinin mi bu hayatta daha zengin olduğunu düşünüyordu. Ne kadar da güzel eğlendiriyordu çocukları.
Aslında Azra’nın o gün bir heyecanı daha vardı. Yedi sene boyunca tüm ısrara rağmen herkesi reddetmiş ama tesadüfen tanıştığı o adama tek bir şartla da olsa bir şans vermek istemişti. "Kızımı da ikna edebilirsen olur". Bir yanı bunun yanlış olduğunu söylese de diğer yanı ona bir şans vermek istiyordu. Belki yeniden mutlu olabilirdi. Hem Âkif gerçekten de güvenilir bir insandı.
Tam o sırada kızı Zümra paylaçoya bir tokat attı. Herkes derin bir sessizliğe bürünmüştü. Bir tek Zümra’nın sesi duyuluyordu.
"Git burdan, aptal paylaço, seni istemiyorum"
Azra ne olup bittiğini anlayamadan paylaçonun yanına koştu. Anladı ki Zümra şımarıklık yapmıştı. Yine de kendi kızının üzülmesini istemiyordu. Bu yüzden organizasyon şirketi yetkilisine çift yevmiye verilerek münasip bir şekilde paylaçonun partiden çıkartılmasını istedi. Parti kaldığı yerden devam etti.
Bazı çocuklar anne ve babalarıyla gelmişti. Bu duruma Zümra’nın üzüleceği belliydi. Belki de az önce bu yüzden bir taşkınlık çıkarmıştı. Yine de kimseye "eşinizi getirmeyin" diyemezdi. Bu duruma alışmalıydılar. Peki ya Âkif, o neden hala gelmemişti. Neredeyse parti bitmek üzereydi. Belki de vazgeçmişti.
Azra hava almak için bahçeye indi. O sırada az ötede paylaçonun sessizce ağladığını farketti. Her ne kadar fazla para vermiş olsa da galiba hala bir özür borçlu olduğunu düşünerek yanına gitti. Onunla biraz sohbet etmek istiyordu.
- Ben "erkekler ağlamaz" diye biliyordum.
- Yanlış, erkekler de ağlar.
Paylaço yüzünü döndüğünde ancak anladı Azra. Bu Âkif’ti. Şaşkın halde ne olup bittiğini soramadan Âkif devam etti.
Bugün Zümra için paylaço olarak geldim buraya. Samimi olsun diye sana bile söylemedim. İlk başta herşey güzel başlamıştı. Beni seveceğini düşünmüştüm.
Sonra bir an "ne güzel gözlerin var senin prenses" demiş bulundum. O da bana "ben sadece babamın prensesiyim" dedi. Sonrasını biliyorsun. Henüz yedi yaşındaki bir kızın babasını görmemiş bile olsa "Kral’ın Kızı" olduğu gerçeğini değiştirme hakkım olmadığını anladım.
Biz bu gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklersek diğer tüm düğmeleri doğru olsa bile olmayacak.
"Özür dilerim"
YORUMLAR
hayat ince bir ipte yürümeye benzer her adımda düşme ihtimalin vardır ama yine de yürümeye devam edersin çünkü içindeki bir ses belki son adımda dengeyi bulurum der insanlar da böyledir her biri kendi ipinde yürür kimisi düşer kalkar kimisi hiç düşmez ama adımlarının ardında sakladığı korkular vardır peki gerçekten kaç kişi düşmekten korkmadan yürüyebilir
bazı insanlar sevdiklerini kaybetmenin acısıyla büyür bir yanda gülümsemek zorundadırlar diğer yanda içlerindeki boşluğu doldurmak için çırpınırlar işte bu yüzden zaman zaman kendimizi bir maskenin ardında buluruz bu maske bizi hayattan acılarımızdan korur o kadar iyi takarız ki bir süre sonra o maskenin altındaki gerçeği unutmaya başlarız peki ya maskeler düştüğünde yüzleşmek zorunda kaldığımız gerçek bizi nasıl karşılar
bayduygusal
En can alıcı kısmı olmuş.
Saygıyla..