- 137 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
19 NUMARALI HÜCRE -3 YENİ YÜZLER -1
Bundan evvel ki yazımda fotoğraftan bahsetmiştim, o zaman başka bir fotoğrafla devam edelim. Ufacık 12 ye 9 ebadında bir fotoğraf ama içi çok zengin. Dolabımın kapağını süsleyen ikinci ve son resim.
Kimler mi var? O zaman tek, tek sayayım. Geniş uzun bir kanepe, o kanepede yan yana üst, üste oturan yedi çocuk. Hepsi minik, hepsi çok sevimli ve cin gibiler. Aslında önemli olan minik ve sevimli olmaları önemli değil. Önemli olan bizim neslimizi devam ettirecek olan geleceğin anne ve babaları.
Hani kuşak, kuşak deriz ya, bizim geleceğimizi devam ettirecek kuşak bu gençler. Ben ufak bir araştırma yaptım. Geriye doğru gittiğimde ancak dedem Ömer efendiye kadar inebildim. Ömer dedemi ve babaannemi birinci kuşak olarak alırsam., Babam Fevzi efendi ikinci kuşak, ben burada üçüncü sırayı alıyorum. Oğlum Ufuk ise dördüncü sırada yer buluyor. Ve sevmeye doyamadığım en genç nesil, torunlarım, torunlarımız son beşinci kuşakta yer alıyor. Affınıza sığınarak bu yazıda gerçek isimlerinizi kullandığım için inşallah bana kızmazsınız.
Sol başta ilk isim Aysel Eşimin, ağabeyinin kızı. Bizim ilk göz ağrılarımızdan biri. O günün çocuğu, bu günün mükemmel iki çocuk sahibi annesi. Hadi yeri gelmişken çocuklarının isimlerini de zikredeyim. Büşra ve Erdem. Yanı başından yazmaktan gurur duyduğum olum Ufuk. Bugün iki kız çocuğunun babası. Torunlarımın tabi’i ki bu resimde olmaları mümkün değil. Ama ben yine de yazacağım. Büyük torunum Busel, küçük torunum Yağmur.
Hemen yanı başında Aydın, Aysel’in kardeşi ve Saim babanın üç numarası. Saygıda kusur etmeyen bir delikanlı. Bu günün babası olarak iki evlada sahip. İsimleri, Ela ve Emir. Ne kadar güzel isimler. Bu günlük bu kadar. Bir sonraki yazımda Anlatacağım yeğenlerimin isimleri, fotoğraftaki sıraya göre Serkan, Aynur, Sebahat ve Murat.
Buraya kadar yazdıklarım ve bundan sonra ve bundan sonra yazacaklarım 19 numaralı Hücremde son nefesimi verinceye kadar benimle beraber var olacaklar. Son nefesimi verdiğim anda onları da azat etmiş olacağım.
Bu gecelik bu kadar Saim baba. Bu yazımda adını sana sormadan birkaç yerde zikrettiğim için senden özür dilerim. Umarım beni mazur görürsün.
Aslında yazının başında yazdığım, çocuklarımızın oturduğu kanepe koca bir çınar ağacından başka bir şey değil. O çocuklarda köklerini toprağa salmış birer fidan. Fidanlar zaman içerisinde toprağa kök salıp daha heybetli birer çınar ağacı olmayacakla mı? Bize düşen ise zaman içinde onların gelişimini seyredip gurur duymak olacak. Öyle değil mi Saim baba?
19 Numaralı hücrenin mahkûmu
Tuğrul Ahmet Pekel
17.09.2016/Cumartesi
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.