- 287 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
MUHAMMED RAŞİD EL-HÜSEYNİ
A A Anıları MUHAMMED RAŞİD EL HÜSEYNİ Birinci Bölüm
MUHAMMED RAŞİD EL-HÜSEYNİ
1
Onu Nasıl Tanıdım
Sultan Hazretlerini nasıl tanıdım? Sultan Muhammed Raşit Hazretlerini. Bir arkadaşım beni davet etti. ’’Bu akşam bir yere gideceğiz.’’
Daha öncesi var. Bize damat olan bir Ehl-i Tarik beni Şeyhi’ne davet etti. Ben Ona ’’ben daha şeriatı layıkıyla yaşayamıyorum, nerde kaldı tarikata gireceğim’’ demiştim. Aynı ifadeyi şimdi rahmetli olmuş bir hocam tekrarlayınca ben fikir değiştirmeye karar verdim. ’Demek ki’ dedim ’bu adam aynı kulvardaysa, ben de onun yaşına gelsem bile bu kulvarda kalacağım. O halde bu işte bir yanlış var. Ben en yakın zamanda şerit değiştirmeliyim.’
O gün karar vermiştim. Bu konuda kararımı almıştım. Oysa ben evliyaların hayatta olmayacağını sanıyordum önceleri. Yaşarken kimsenin evliya olduğunun bilinemeyeceğini, ancak öldükten sonra anlaşılabileceğini düşünüyordum.
Öğrendiğim yeni bilgiler, eniştemin daveti, arkadaşların, dostlarım ve tanıdıklarımın yeni yönelişleri bana bu konuda yeni bilgi ve kanaatler kazandırdı.
Dedemin Nakşi-Bendi tarikatına müntesip oluşu da bir temel oluşturmaktaydı benim için. Büyük Abim de böyle bir meclise katılmış, benim fikrimi sormuştu. Bense bu işin böyle olmayacağını, her geleni tarikata almanın yanlışlığını, önce ilim sahibi olunmak gerektiğini, sonra şeriatı tam tatbik etmek gerektiğini deklare etmiştim O’na.
Bu konuda kendimi –çok kitap okuduğum için otorite sayıyor, çevreme öyle bir görüntü veriyordum. Bu görüntü benim o topluluklara yaklaşmamı, onların da bana yaklaşmasını engelliyordu.
Çevremdekiler birer birer çözülüyor, o büyük topluluğa katılıyordu. Git gide yalnızlaşıyordum. Bir arkadaşım bana sürekli anlatıyor, ben ona bir sürü eleştiri getiriyor, bir türlü ikna olmuyordum.
2
Rüya
Bir gece rüya gördüm. Rüya sonrası korkuyla uyandım uyanmasına ama uyanınca içimi tuhaf bir sevinç kapladı. Rüya hayırlı bir rüyaydı. Hayırlı bir doğuşu müjdeliyordu.
Rüyamda bir ay doğmuştu gökyüzünde. O parlak ay gelip kalbime dolmuştu. Kalbimin karanlığı onu kabullenmekte zorlanmıştı. Ama olan olmuştu bir kere. Rahmet gazabı geçmişti. Allah’ın rahmetiydi bu gelen. Benim günahkar kalbimi kaplayarak temizlemişti. Bu kolay olmamıştı.
O gün şimdilerde bir üniversitede profesör olan arkadaşım bana o yukarda bahsettiğim davetini yapmıştı. Şimdilerde kendisinin çok uzak düştüğü bu akıma benim kapılmama sebep olmuş, bense itirazlarımla onun bu uzaklığına neden olmuştum, yıllar sonra nasipsizliğimin nedeni olarak bana ona anlattıklarım ve ondaki etkileri olduğunu düşündürmüştü.
Bu akşam bir toplantıya davetliyiz. Oraya bir albay gelecek. Sohbet edecek. Ona hayır diyemedim. İstemeyerek de olsa davetine icabet ettim. Oysa ben o zaman içinde askerin olduğu her şeye karşıydım. Askerin parmağı olan her şey bana maksatlı ve art niyetli olduğunu düşündürüyordu.
Şehir içi arabasına binerek bir semte yollandık. Kuruçeşme denilen bu semtte indik ve bir eve girdik. Ev tıka basa doluydu. Tanıdık bir sürü sima oradaydı. Albay konuşmadı. Astsubay arkadaşına havale etti. O da bir emir erinin tarikata şartlı intisabını anlatacaktı. Bin bir pazarlıkla tarikata dahil olan bu emir erinin tüm istekleri kabul edilmişti.
İstekleri bir çok kez memleket izni ve ardından olduğu yerden Kabe’yi görmekte. Hepsi olmuştu. İstediği izinlerin tümün vermişler ve bunları kitabına uydurmuşlardı. En son isteği maneviydi. O da hallolmuştu. Ama adam Kabe’yi görmek için çıktığı ağaçtan inmiyor, yapılması gereken ibadet ve ayinlere katılmak istemiyordu. O amacına ulaşmıştı sanki.
Ben bu anlatılanlara içimden hep karşı çıkıyor, ama bu karşı çıkışı seslendirmiyordum. O gece kalabalığa uyarak inabe aldım. Eve dönüyorduk. Arkadaş durum ve düşüncemi soruyordu. Bense nefsimin bu olan bitene karşı çıktığını, bu yüzden de bu yolun hak olduğunu düşündüğümü söyledim. Bu yüzden bu akşam yapılması gereken şartları yerine getirmeye niyetliydim.
Eve varınca babamın başka bir yerde- o zaman oraya dergah diyorlardı. Benim gittiğim yer ise bir sofinin özel eviydi- biat almış, şartları yerine getiriyor, banyo alarak temizleniyordu. Ben de onu beklemek üzere odamda divan üzerine uzanıp uyuyakalmışım. Ertesi sabah ne yapacağımı bilemedim. Zamanı geçti diyerek şartları yerine getirmedim. Kimseye de durumumu anlatmadım. Bulunduğum topluluklarda ayin davetlerini bir bahaneyle reddediyordum.
Ahmet Kemal
Kayıt Tarihi : 27.8.201
YORUMLAR
siz ve sizin gibileri asla anlayamayacağım. siz, her inanç sahibini sanki birer kutsal varlık gibi yüceltiyor, onların hatasız ve mutlak doğruya ulaşmış insanlar olduklarını zannediyorsunuz. bu ilahi aşk, aslında insanın içindeki derin bir boşluğu doldurmak için uydurulmuş bir yanılsamadan ibaret. her insanın içinde var olan o derinlik, başka bir kişiyi ilahlaştırarak ya da ona sınırsız bir bağlılık göstererek doldurulamaz. dindar bir insanın, sizin gözünüzde bir evliya ya da kutsal bir şahsiyete dönüştürülmesi, sadece bir kaçıştan başka bir şey değil.
siz her ne kadar bir tarikata, bir şeye bağlı olmayı içsel bir huzura ulaşmanın yolu olarak görseniz de, aslında bu sadece bir maskeden ibaret. her adımda bir başka kişiyi ilahlaştırarak, kendi benliğinizi bastırıyorsunuz. ama insan, ne bir başkasına biat etmekle ne de onu yüceltmekle kendi içsel huzuruna ulaşabilir. gerçek huzur, kişinin kendi içsel yolculuğunda, kendi doğrularını bulmasında saklıdır.