- 177 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İLAHİ EĞİTİM PROGRAMI
İLAHİ EĞİTİM PROGRAMI
Eğitim konusunu bilimsel olarak açmaya çalışalım:
Birinin akla uygun, fiziksel ve moral gelişmesi üzerine etki yaparak çeşitli davranış yatkınlıkları, bilgi ve görgü aşılayarak önceden tespit edilmiş amaçlara göre onun belirli bir yönde gelişmesini sağlamak, terbiye etmektir.
Eğitimi iki kategoriye ayırarak anlamak daha doğru bir yol olur. Bu eğitimlerden ilkine formal, diğerine informal eğitim denilmektedir. Formal eğitim; planlı ve sistematik bir şekilde gerçekleşir. İnformal eğitim ise; plansız ve daha doğaçlama bir şekilde karşımıza çıkmaktadır.
Akli eğitim; bizi neyin iyi ve doğru, neyin yanlış ve kötü olduğu bilgisine ulaştırır. Akıl yürütme, bir konuda yeterli düzeyde kanıt ve bilgi sahibi olduktan sonra bütün etmenleri dikkate alarak düşünüp bir sonuca ulaşma sürecidir. Bu süreç içerisinde bedeni melekeler de gelişir. Yani el becerisi dediğimiz melekeler de gelişir. Akli ve bedeni melekeleri gelişen insanoğlu, ilkel dönemlerde doğal olaylarla baş etmenin yollarını bulmuştur.
İnsanlar meraklı canlılardır. Bu nedenle gördüğünü anlamak için düşünür, dokunur ve tadına bakar. Gördüğü nesne hakkında bir bilgi sahibi olur. Gördüğü nesneden ne yapılacağına kanaat ge-tirir ve harekete geçer. Bu evre insanoğlunun ilk eğitim aşamasıdır.
İlahi Eğitim Programı’nı daha etraflıca anlayabilmemiz için insanlığın ilk dönemlerine bir yolculuk yaparak doğayla imtihanını kısaca görmemiz gerekiyor:
Doğal olayların tamamı, ezelden Yüce Allah’ın programıdır. Dünyamızda dağların, ovaların, nehirlerin ve yataklarının, kayalıkların, mağaraların, denizlerin oluşması doğal olayların birer sonucudur.
İlk dönem insanları, dünya sahnesinde bu doğal olaylarla sıklıkla karşılaşmıştır. Şaşkınlık yaşamaları doğaldı. Uzun yıllar süren deneyimleme ve düşünme sonucunda depremlerden korunmak için mağaraları sığınak edindiler. Zira mağaraların depremlerden etkilenmediğini görüyorlardı. Sel baskınlarına karşı setler kurmayı aklettiler. Dere yataklarına konaklar yapmadılar. Fırtınanın kopacağını da havanın kararmasından, rüzgârların esmesinden anlıyorlardı ve kendilerini koruyabiliyorlardı. Özellikle denizciler, fırtınalı havalarda gemilerinin alabora olacağını öğrenmişlerdi. O dönemin denizcileri, henüz pusula olmadığından Kuzey Yıldızı’nı pusula olarak kullandılar. Çünkü Kuzey Yıldızı, daima Kuzeyi gösteriyordu.
İnsanoğlu, kuraklık tehlikesi de yaşamıştır. Kurak günlerini atlatabilmek için büyük ambarlar yapmıştır. Su ihtiyaçlarını karşılamak için barajlar inşa etmiştir. Tarım alanlarını sulamak için sulama kanalları açmıştır. Fil/mamut ve manda gibi cüsseli ve güçlü hayvanları ıslah edip, yük hayvanı o-larak kullandılar. İnsanoğlunun doğa ile eğitimine informal eğitim dememiz sanırım yerinde olur.
Bu süreç içerisinde insanların bazı icatları:
a-) Tekerleğin, M.Ö. 3500-3000 yılında icat edildiği tahmin edilmektedir.
b-) Ateş ilk insanlardan olan Homoelektusların 1.7 milyon yıl öncesi ateş yakmayı tesadüfen bulunduğuna dair ipuçları bulunmaktadır. Ancak ateşin kontrollü olarak yakılmaya başlaması milattan 400000 yıl öncesini işaret eder. İnsanların yaygın olarak ateşin kontrol altına alınması 125.000 yıl öncesidir. Ateşi bulan insanoğlu ateşte et pişirmeyi, demiri ateşle ısıtıp çeşitli araç-gereç yapmayı başardı.
c-) Dünyada ilk eğitim sistemi MÖ. 3200 yılında tüm insan toplulukları içinde yazıyı ilk geliştiren toplumun Sümerler olduğu artık biliniyor. Sümerlerden başlayan eğitim sistemi gelişerek 18. Yüzyılda Avrupa’da “aydınlanma” dönemi dediğimiz günlere kadar ulaşmıştır.
d-) Manyetik pusula ilk olarak Çin’in Han Hanedanlığı döneminde MÖ 206’dan beri kehanet için bir aygıt olarak icat edildi ve daha sonra 11. yüzyılda Song Hanedanı tarafından seyir için benimsendi. Fransa’da pusuladan ilk olarak 1200’de söz edilmeye başlandı. Bunu, 1207’de İngiltere ve 1213’te İzlanda izledi.
e-) Dünyadaki ilk barajın MÖ 4000’li yıllarda Mısır’da Nil Nehri üzerinde yapıldığı değerlendiriliyor. 12 metre yükseklik, 110 m uzunluğa sahip barajdan içme ve sulama suyu temin edilmekteydi. MÖ 2950-2750 arasında Nil Üzerinde Sadd-el Kafara barajı yapılmıştır.
f-) Louis Pasteur; 1885 yılında kuduz aşısını bulan Fransız mikrobiyolog ve kimyagerdir.
Bu süreç, günümüzden 65 milyon yıl önce Palesosen döneminden başlayıp günümüze kadar gelişerek bugünkü duruma gelmiştir.
Bu kadar bilimsel araştırmaları yeterli görüp, konuya girmek istiyorum.
Yüce Allah, doğal olayları yaratmasaydı, gezegenimiz bugünkü durumuna gelmeyecekti. Her şey hazır halde insanlara ve bin bir türlü canlıya sunulsaydı, insanların akli ve bedeni güce ihtiyacı olmayacaktı. Keşifler, icatlar da olmayacaktı. İnsanoğlu ilkel/bakir bir hayatı yaşamaya mahkûm olacaktı.
İnformal eğitimini tamamlayan insanlar, modern çağa ulaşınca formal eğitime geçtiler ve bugünkü bilim ve teknolojinin temellerini attılar. Bu asırda insanoğlu bilimin, teknolojinin ve tıbbın sınırlarını zorluyorlar; yeni buluşlara imza atıyorlar.
Sakat doğumların da yüce Allah’ın bir ilahi muradı olduğunu düşünüyorum. Çünkü Yüce Allah, insanlara sürekli aklını kullanmasını, düşünmesini ve ilim yapmasını emrediyor. Yüce Allah’ın ilahi muradı bu olunca, sakat doğumlar üzerinde de tıp bilimi yeni bir çığır açmış durumdadır. Çirkin bir insan estetik ameliyatla burnunu, kulağını düzelterek, insanların garip bakışlarından ve alaycı tavırlarından kurtulmuş oluyor. İş kazası sonucunda elini ya da kolunu kaybeden bir işçi sinirlere bağlı olarak hareket edebilen kol ve bacak ile normal hayatını sürdürebiliyor. Batılı bilim insanları bu buluşları Allah’ın muradını gerçekleştirmek için yaptığını düşünmüyorum. Onlar, bilim yapıyor ve yaptıkları bilim de Allah’ın muradının hayata geçmesine vesile olurken; günümüzün bir takım kendine şeyh-evliya diyen veya dedirten tarikat liderlerine göre insanların estetik ameliyat olmasını zinhar günah görüyorlar. Yani Yüce Allah, bir insanı nasıl yarattıysa o şekilde yaşamalıdır. Allah’ın yaratış kanununa karşı gelinmez!
Sözün özü; Yüce Allah, doğal olaylarını dünyamızı şekillendirecek programlarla donattı. İnsanları da doğa olaylarıyla baş başa bıraktı. Akıl yoluyla doğal olaylarla baş edip, kendilerine yaşanabilir bir düzen kurmasını istedi. Bu süreçte insanoğlunun akli ve bedeni melekeleri gelişti. Yüce Allah’ın bu eğitim programının İlahi Eğitim Program olduğunu düşünüyorum.
Bugün itibariyle insanoğlu, geliştirdiği akli ve bedeni melekeleriyle bilimin, tıbbın, teknolojinin sınırlarını zorlayacak seviyeye geldi. Gelecekte insanoğlu daha başka bilimsel gelişmelere de imza atacaktır. Umarım insanoğlu, Allah’ın verdiği akıl ve ilim ile insanlığın felaketine sebep olacak icatlardan bir an evvel vazgeçerler.
YORUMLAR
her bireyin içinde bir melek vardır; aklın melekesi. insan, bu melekeyi eğittikçe evrenin sırlarını çözmeye başlar. lakin bu çözümleme, insanı sadece bilgiyle donatmaz; aynı zamanda onu sorumlulukla da karşı karşıya bırakır. tekerleği icat eden eller, gökyüzüne baktığında daha fazlasını arzulamıştır; ateşi bulan zihinler, sıcaklığın ötesinde bir hakikati keşfetmiştir. insan, her keşfinde yeni bir sınavla yüzleşir. bilimin ışığında yükselen insan, aynı zamanda bu ışığın altında gölgelerini de fark eder.
ilahi eğitim dediğimiz şey, işte bu gölgelerin, yansımanın farkında olmak değil midir?