- 1190 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Denk Gelmedi (öykü)
DENK GELMEK
Emekli Öğretmen Hamdi Efendi, aylar sonra köyüne bir akrabasının cenazesi için gitmişti. Köy camisinin hemen yakınındaki çay bahçesinde öğle namazı ve cenaze namazını beklerken eski dostlarından çocukluk arkadaşı ve akrabası Mehmet bey ile çay içerek sohbet ediyorlardı. Tam bu sırada Mehmet efendinin lisede okuyan torunu Miraç geldi yanlarına.
Hamdi bey , Mehmet beyin torununu tanıyamamıştı. Mehmet bey gururla:
“Hamdi Kardeşim, torunum Miraç İl merkezinde okulda okuyor. Sen eski bir Edebiyat öğretmeni olarak benim torunuma neden yardım etmiyorsun?”
Bu soru karşısında Hemdi bey şaşırdı :
“Nasıl yardım etmiyorum. Ben anlamadım ki, sizin torununuzu tanımıyorum ki ?” deyiverdi. Bu arada da Miraç’a göz ucuyla çaktırmadan bakıverdi. Miraç’ın utancından yüzü kızarıvermişti. Ortada bir yalan olmasa da yanlış anlaşılma vardı. Mehmet bey torunu Miraç’a bakarken, Miraç kızaran yüzü ile dedesine mahçup eda ile bakarak:
“Dede derslerimden fırsat bularak Hamdi amcaya gidemedim ki. Hem hiç denk gelemedik O’nunla dedi.
Bunun üzerine durumu anlayan Mehmet bey onca senenin tecrübesi ile torununa kızmadan yanlışlığı şöyle düzeltmeye çalıştı.
“Evladım mİraç, ben sana “Hamdi beyi bul konuş”, derken bunu keyfimden söylemedim ki. Hamdi bey , benim çocukluk arkadaşım. Küçükken bizler inekler peşinde ve oyun peşinde koşarkan bu Hamdi kitap okurdu. Kitap okuyan öğretmene saygı gösterir, öğretmen de buna hafta sonu kasabaya inince kitap taşırdı. Sadece Hamdi’ye değil, sınıfımızda kitaplığa koyardı. Ama kimse okumazken hamdi kitapları okur hatta kitaplar biterse yeniden okurdu. Bu da O’nu öğretmen yaptı. Nerede kendine öğretecek insan varsa O’nunla konuşur, Üniversite okuyanlarla sohbet ederdi. Çok sorar öğrenirdi. “Denk gelemedik” demez hemen kendine faydalı olacak insanlara koşardı. Hatta köye gelen Jandarma komutanı, kamu görevlilerine hizmet eder,saygı gösterir, bunu asla yalakalık olarak yapmaz, Hamdi ile sohbet eden kamu görevlileri, tekrar geldiklerinde buna çantalarla kitap getirirlerdi. Defter kalem de... Bu tutum O’nu sadece öğretmen yapmadı aynı zamanda “iletişim uzmanı” da yaptı dedi.
Miraç gelen çayı içerken, dedesini bu kadar güzel konuştuğuna daha farkında olarak şahit olmanın şaşkınlığını da yaşıyordu. “İletişim uzmanı” olmak ne demekti. Anlayamamıştı. Dedesi bunu fark edince gülerek:
“iletişim uzmanı ” yani çok dinlemesi, gerekmediği zaman konuşmaması, konuşmasını anlamayan insanlarla muhatap olmaması, küfür bilmemesi , kimseyi küçümseme amacı ile konuşmaması “ya hayır konuş, ya sus” hadisini severek uygulamaya bakması” dedi.
Mehmet dede, çayından bir yudum aldıktan sonra:
“Evladım Miraç, öyle denk gelemedik, vaktim olmadı, dersler çoktu mezaretine sığınmadan sen okul açıldığı zaman Hamdi Çavuşu bulacaktın. Bu çavuş değil ama bizim gönüller çavuşudur.”
Hamdi bey bu iltifatlara gülümseyerek cevap verirken ceketinin iç cebinden bir bloknot ve güzel bir kalem çıkararak masaya koyarken, Miraç’ın O’na hayretle baktığını görünce , gene gülümseyerek dedi ki :
“Miraç yiğenim , bu kalem ve defter senin seçilmiş nasibindir. Eğer dedenin sözünü dinleseydin ve İl merkesine gelir gelmez beni arayp bulsaydın, daha o zaman bu defteri ve kalemi sana verirdim. Senin Kardeşin var mı ? “
Miraç heyecanla :
“Burada ortaokula giden bir kız kardeşim var” dedi.
Bunun üzerine Hamdi bey ceketinin öbür cebinden bir kalem ile bir defter daha çıkardı:
“Bunu da kardeşine ver. Teşekkür etmene gerek yok.”
Eliyle cami musallasında yatan tabutu göstererek :
“Bu merhuma 3 ihlas bir Fatiha okusanız yeter”dedi.
Herkes sustu. Belli ki herkes orada ölene 3 ihlas bir fatiha okuyorlardı. Hamdi bey göz ucuyla Miraç’a bakarken huzur ve mutluluğu daha da artmıştı. Bir yanlış anlamayı düzeltmenin ve minik kalplari sevindirmenin sevinci. Huzuru, mutluluğu...
Bir süre sonra sessizliği Mahmet bey bozdu:
“Evladım Miraç, mezaret üretenler değil, bahene bulanlar değil, Hamdi Kardeşim gibi fırsatları değerlendirerek, kendisine destek olanlara saygı ve sevgi gösteren ve onları sık ziyaret ederek ilminden, tecrübesinden faydalananlar kazanır hep. Biz bunu yapmamanın cezasını hep çektik. Pişmanlıklarımıza pişmanlık kattık. Mehmet bey, bu güzellikleri oğullarına ve kızlarına da aşılağından hem mesleki açıdan başarılı oldular hem de sosyal insan. Hamdi beyi ciddiye almayan, yazdığı kitapları okumayanlarda Hamdi beye “Hayat sana güzel” dediler. Halbuki hayat çalışan ve farkındalık ve bilinçle gayret edene güzel. Sizlerde “denk gelemedik” , “hayat sana güzel” diye boş konuşmadan hayatınızı güzelleştirmeye bakın”dedi.
Onlar konuşurken Miraç izin isteyerek elinde defter ve kalemler ile oradan sevinçle uzaklaştı.
Hamdi bey arkasından bakarken Mirazç’ın , çocukluk arkadaşı Mehmet beyin sırtını sıvazlayarak:
“Mehmet kardeşim, gençler böyle. Hayatı dinleyerek okuyarak değil, yaşayarak öğreniyorlar. Tecrübeyi tecrübe etmenin zaman kaybı olduğunu pek anlamıyorlar. Ben artık gençlere ve insanlara konuşmayı bıraktım. Evde balkonda gazete kitap okuyorum. Arada çıkar evin yakınındaki dere kenarında gezinirim. İnsanlarla muhatap olmamaya gayret ederek. Konuşmak güzel ama faydası olmayan konuşmak insanı yoruyor artık. Artık sadece yanıma öğrenmek amacı ile gelenlere bakıyorum. Hayat rahat. Zorla öğretilen ilimden hayır gelmez. “Eğitim gönül işi” diyen ne güzel demiş.
Onlar böyle konuşurlen çay evi kalabalıklaşmış, konuşmalar birbirine karışır olmuştu.
Tam bu sırada imdada Ezan okumaya başlayan Müezzin yetişti. Güzel sesi ile okuduğu ezanı dinlemeye başladılar çay bahçesindekiler. Ezan okunurken herkes susar, inançla, sevgiye bu güzel daveti dinlerlerdi.”Oku” emrini veren Yaradan ezan için de “dinle” emrini vermişti.
Hayat böyleydi işte . Nerede “oku” emrine yapışılacağını, nerede “dinle “emrine nerede “sus” emrine nerede “güzel konuş” emrine yapışılacağını bilmek . Hayat “denk gelmedi” diyene değil , arayana bulana ve bulduğunda faydalanana güzeldi.
İki dost kol kola ibadet için camiye yöneldiler. Anlayana dünya, yaşamasını bilene hayat güzeldi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.