- 264 Okunma
- 1 Yorum
- 8 Beğeni
SEN ÇOCUK...
‘’Ölürken kahkahamı ona bırakacağım.’’(Alıntı)
Zirzop bir derleme adeta b/atıl düşlerin kucağında uyuyakalan esinti.
Yüreğin mihenk taşı öğüten değirmenin güncesi
Sere serpe yatağında uzanmış iken ölüm
Ve kıblesi hüznün
Dön-gel
Gel-geç
Şarlatan gölgelerin kubbesi ve sevecen mizacı ömrün.
Solan şakayıklar.
Susan şarkılar.
Gün yüzlü bir milat öfkenin doğduğu ve boğduğu bir miat.
Hüzün serkeş…
Aşklarsa gel-geç…
Zaruri bir ihtiyaç iken sevilmek ve gölgesinden korkan karanlık ve mağara adamı yalnızlığın uçuşan peçesinden sökün eden lalden notalar ters açan lale ve korunaklı dünyaların sonlandığı ahir zaman ve Nilgün Marmara.
Göğün düşen tansiyonu ve yersiz acıların güzergâhı:
Yere kapaklanan lahit.
Derdest
Edilmiş yeminler
Bozguna uğradığı kadar insan ve şafağı atan bir nizam.
Gönlün kubbesinde kayıtlı hurafeler ve şerefinin üstüne yemin eden kader.
Gönlüm berduş bir derviş misali sürüklendiğim yaprakların güzergâhında dalıma özlemimle yanan bir meşale yâdımda saklı aşk ve yarenim salkım saçak duyguların mezarına şerh düştüğüm bir şiire duyduğum özlem ve Eylül’ün kıpırdamayan vicdanı kendimi sorumlu hissettiğim kadar da kanarken dünyanın gidişatı.
Öznesinden mahrum cümleler ve gizil tanığı özlemin.
Magması sevginin ve ruhumla örtüşen gizemin ve yalnızlığın sırça köşkü.
Dibe vurduğum dalyalarca hüsran ve mabedim ve kabrim ve kıblem ve tartaklanan kalbim.
Mizacıma uygun son bir şiir daha yazıp çekip gitmek istiyorum bu defolu yaşamdan cihan ötesi bir âlem iken belleğimde saklı ve hüznümün sarılı kırıkları…
Önsezim yok artık ve hiçbir şiire de ön sözüm yok:
Yokuş yukarı tırmandığım sisli yolun bitiminde güneş doğacak diye çocuksu ve masum bir bekleyişle dokunuyorum en uzağa bile bile düştüğüm tuzağa ve duvağında kan saklı iken çocuk gelinin ve çocuk olmanın laneti iken vuran üstüme:
Kâh ben çocuğum.
Kâh çocuklar yoksun kılınırken yaşamaktan ve okunan hutbeler azımsanan bir cehalet ve işte mezarında güle oynaya şarkı söyleyen erkenden göç etmiş çocuklar ve yaslı ruhlar.
Aslında…
Aslında ne çocuğum ne anne!
Aslında hem çocuğum hem anne!
Apartman topuklu yokuşlar ve yakarışlar ve ılıman bir yürek esintisine duyduğum hasret ne hacet de demesin insanlar.
Üzgün.
Dingin ya da.
Diri ruhların tılsımlı d/okunuşunda hoyratça esen rüzgâra kafa tutuyorum lakin ben ne çocuğum ne kadın.
Ne yerlisiyim çivisi çıkmış ait olmadığım bu dünyanın ne de yabancısı rüzgârın ve yalnızlığın.
Bir yılkı atı.
Mübalağa etmeden sevdiğim hayatın ve şehrin diğer yakası.
Bir yankı belki de içimde erittiğim içimde öğüttüğüm…
Tebaası kayıp bir satır aralığı ve düşük yapan cümleler ve devrik masallar aşk ise devrik bir lider kapanan kapısında ruhumun ve o lahit hem uzağımda hem çok yakınımda çıkan kıvılcımla başlayan yangının ilk ve tek tanığı ve işte yangından ilk kurtardığım ruhum ve yaralı yüreğim.
Kandığım kadar dünyaya.
Kanadığımdan da öte.
Kardığım kadar önümü.
Öteki yüzü belki de ölümün ansızın kendime ve huzura kavuşabilme ihtimali.
Nice yeis.
Nice beis.
Miadı tükenmiş şiirler ve aruz vezni ve rediflerin cıvıltılı küfesi.
Mihenk taşı.
Nirengi noktası şiirin ve şarlatan imgeler bir bir gelirken hizaya ve d/okunaklı el yazımda yaşadığım ne ki defalarca öldükten sonra?
Ve işte göğün kırık tamburu ve yerkürenin ney sesinde neye delalet ise bunca hüzün ve kırık kemikler ve yağmalanmış hayatlar hele ki çocuksa adın hele ki çocuksa delicesine damarlarında akan kanın elbet yerde kalmayacak ÇOCUK.
Ant içtim ölümüne.
Ar bildik bileli hüznü.
Arşı alaya çıkan bir zulüm bir vahşet insanlıktan nasiplenmemiş nice defolu yürek:
Ve sen ÇOCUK rahat uyu yeni yatağında sadece duyumsa peşinden gelenleri sadece duyumsa sevgiyi sevmediği kadar da insanların yağan laneti…
Sensin ÇOCUK sen ses etmeden giden.
Sensin sen ÇOCUK:
Adı çıkmış bir kere hayatın ve kayıp vicdanların…
Ben.
Sen.
Ve nicesi
Yüce Rabbim Sen koru aklımı yeter ki Sen mukayyet ol bizlere kalanlar olarak arkada gidenlerin ruhları rahat olsun diye yeter ki yargıla tüm günahkârları YÜCE DİVANINDA.
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
Çok teşekkür ederim.
En içten selam saygılarımla