- 154 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
MUTLULUK HAKKINDA 2. KISIM
MUTLULUK HAKKINDA 2
Mutluluğu bunca yıllık yaşamışlığından yola çıkarak birkaç kelimeyle nasıl tarif edebilirsin? diye bana sorsalar ne cevap verirdim bilir misiniz? Mutluluk ömür boyu bitmeyen bir arayış, durmaksızın devam eden bir yenilenme, ömür boyu boşluklara hemen hemen hiç yer vermeksizin bir meşguliyet içinde bulunmaktır.
Bu iddiamı aziz bir hatıramdan yola çıkarak misallendirmek isterim. Uzun yıllar önce, 2003 senesinin Ocak ayında Kadıköy’de bir kitabevinde merhum Aydın Boysan’ın imza gününe katılmıştım. O tarihte kendisi 82 yaşındaydı. Bilenler bilir, Aydın Boysan’ın asıl mesleği mimarlıktı. Neyse kendisiyle tanıştım, bir kitabını imzalattım. Biraz da sohbet ettik. O sohbet esnasında bana söylediği bir sözü hiç unutamam, bugün bile kulaklarımda zaman zaman çınlar bulurum. O söz adeta benim hayat rehberim olmuştur.
’Ben’ dedi Aydın Boysan kelimelerin üzerine basa basa, ’Mimarlığı bırakınca, yaşlılığımda, eğer bu yazı, yazarlık uğraşını bulmasaydım, tırlatıyordum.’
21 sene önce söylenmiş bu sözlerden hareketle, bu hayatta boşluğa düştüğümüz her vakit bir işe, bir meşgaleye kendimizi vererek bir çıkış yolu bulmamızın ne kadar hayati bir önem arz ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu yüzden değil mi ki, yabancı bir filozof ’Meşgul insan, mesut insandır’ demiştir. Evet. Eğer meşgul olursak, belki her vakit tam anlamıyla mesut olamasak da, en azından kendimizi mesut hissederiz. Az şey mi? Bu hayat boşlukları, en azından uzun, çok uzun boşlukları sevmiyor.
Atalarımız da herhalde ’Kendine bir iş bul, düşünme derin derin,’ diye boşuna söylememişler.
Eski doktorlarımızdan merhum Refet Kayserilioğlu, mutlu olmanın yollarına dair yazmış olduğu bir makalesinde mutluluğun beş koşulu olduğunu, bu koşullardan birinin de ’meşguliyet’ olduğunu ifade ediyor.
Diyor ki; bir insan sağlıklı olsa, çok zengin olsa, bir ailesi olsa, sevip sevilse ama zamanını dolduracak bir işi, bir uğraşı, bir meşgalesi, kendini verdiği bir ideali olmasa o insan kesinlikle mutlu olamaz. Bu insan er ya da geç can sıkıntısına tutulmaya mahkûmdur.
Demek ki, çoğu insanın hayalini kurduğu çok zengin olayım, bir köşede oturayım, rahatıma, keyfime bakayım düşüncesi gerçeklerle asla bağdaşmıyor. Hiç dikkat ettiniz mi, kimi zenginler yoksullardan çok daha fazla çalışıyorlar. Çünkü onlar için bir noktadan sonra zenginlik, servet değil, vakitlerini değerlendirmek, bir işe yaramak, bir ideal v.b. önem kazanıyor.
Hem insan göçtükten sonra fakirliği ya da zenginliğiyle değil, yapıp ettikleriyle yad ediliyor. Mozart zengin ya da fakirdi demiyoruz, büyük bir bestekardı diyoruz. Edison’u da içtimai mevkiiyle değil, insanlığa yararlı sayısız icadıyla hatırlıyoruz. Gerçi, evet, Karun çok zengindi, Karun kadar zengin olsam diyoruz, ama Karun ne yaptı, kime ne faydası dokundu, işte onu hiçbirimiz bilmiyoruz.
Bitirirken, o muzip, şakacı insanı, Aydın Boysan’ı bir kez daha anmalıyım. 60’ından sonra yazı uğraşına sarıldı, kendi deyimiyle tırlatmaktan, delirmekten kurtuldu ve sahiden hatırı sayılır bir yazar oldu. Hatta neredeyse yazarlığı mimarlığının bile önüne geçti.